Türkiye’de her alanda olduğu gibi spor basınında d; bedeli bastırılmış kişilik, beklentisi ikbal olan türlü üç maymun bukleleri izlemek mümkün. Eski ve yeni neslin popüler isimlerinin ortak özelliği, yaşanılan ortamı iyi “okuyup” kimsenin, özellikle de güçlü cemaatlerin kuyruğuna basmadan kendi ikbal gemisini yüzdürebilme gayretkeşliğidir.
Beni diğer spor yazarlarından ayıran, ki buraya bir hatırlatma gider şimdi, bugünün spor yazarlarının pek çoğu kısa pantalonla gezerken Trabzonspor’un Avrupa Kupası maçlarını izleyip yazan biriyim nihayet. İlle de spor yazarıyım iddiam yok, komplekslerim yok, haliyle herkes ne kadar spor yazarıysa ben de o kadar spor yazarıyım, keselim..
Omuzdan başlayıp kuyruk sokumuna kadar uzanan omurgayı dik durabilmek için kullananlardan oldum hep. Mehmet Akif’in muhteşem “eğilir belki, lakin..” dizesiyle ölümsüzleşen bir duruşu yaşatmaya çalıştım hep. Elbet pek çok konuda yanıldık, yanlış şeyler söylediğimiz, kalp kırdığımız da oldu, ama kıvırdığımız görülmemiştir, görülmez. Trabzon’un malta taşlı yollarında büyüdük, delikanlılığın kitabını “yaşayan” adamlar gördük hep sağımızda solumuzda.. Sayıları oldukça azalsa da, bu türden adamlara en sık rastlayabileceğiniz yerler yine Karadeniz sahilleridir, bunu da ekleyelim.
Konumuz şu;
Ne zaman Fetullah cemaatiyle ilgili bir cümle kursam, hemen tepkiler yükseliyor. Hazretlerin en küçük bir eleştiriye değil, tespite bile tahammülleri yok. Karakter olarak çok sevdiğim Ertuğrul Sağlam’la ilgili, herkesin bildiği, söylediği cemaat ilişkisini yazdım diye onlarca protesto postası aldım.
Genel eğilim de şu; Biz aslında sizi çok seviyorduk ama, bunu yazarak bir çuval inciri berbat ettiniz!
Hiçbir şekilde afişe olmak istemiyorlar, bu çok açık. Sinsice ilerleme talimatlarının kayıtları arşivlerde duruyor.
Buradan ilan ediyorum;
Sedat Tunalı’nın vicdanından ve Yüce Gök’ten (Y.Küçük sağolsun) başka hesap vereceği hiçbir güç yoktur.
Amerikan Köpekliğini sindirip, emperyalist uşşaklığını içselleştirenlerin yazdığım satırları gözleriyle bile olsa kirletmelerinden utanç duyarım. Piyasa yalaka yazar kaynıyor gidin onları okuyun, nedir zorunuz?
En küçük bir eleştiri sonrası bir merkezden düğmeye basılırcasına harekete geçen bir kitle sözde demokratik, özde talimat almış gibi bir kalemden çıkmış havası veren mesnetsiz, hoş görüsüz eleştiriler. Dinler arası diyalog kakafonisini yumurtlayanlardan daha fazlasını beklemek saflık, o da ayrı hoş..
Bunları yazarken, Fetullah cemaati içinde de çok büyük bir kitlenin, gerçekten halisane duygularla bu ülkeye ve millete hizmet etmek istediklerini, en azından bu düşünce içinde olduklarını biliyorum. İyi ve güzelin tanımı elbet herkesce farklı olabilir, olmalıdır hatta. Böylesi saf yürekli kardeşler sakın yazdıklarımı üzerine alınıp gereksiz kırılganlık göstermesin.
Ama, bile itsiye Amerikan uşaklığı edenler benden uzak Buştlarına yakın olsunlar. Bu ülkeyi emperyalistlere teslim etmeyecek kadar çok severken, taşeronlarına eyvallah edecek değiliz.
ALİ SAMİ YEN’DE ZOR OYUN
Hiç kıvırmayalım, evet gönlümüzün sahibi lider olarak çıkacak Ali Sami Yen’e, ama, futbol terazisine duyguyu filan katmanın anlamı yok, yalın olarak baktığımızda maçın favorisi ev sahibidir.
Trabzonspor; neden ve nasıl olduğu sorusu hala yanıtını bulamayan Yattara skandalını yaşamasaydı ve formda bir Yattara ile sahaya çıkma şansı bulsaydı şanslar en azından eşit olur ve bordo-mavililer yıllar sonra lider çıktıkları Sami Yen’den yine lider olarak dönmeyi, kolayca, başarırdı.
Maçı burada oynayalım şimdi;
Sarı-kırmızılılar rakip ceza sahası çevresinde kümeleşip bir boğma planı uyguluyorlar. Bir süre direnen rakip şu veya bu nedenle çözülürse de, rakibi köşeye sıkıştırmış boksör gibi sürekli dövüyor ve sonuç almaya çalışıyorlar. Taraftara hoş gelen bu şablon, rakiplere de bulunmaz fırsatlar verme gibi bir riski de taşıyor. Hücum girişimlerinde kaptırılacak toplar, Trabzon’un becerikli ayakları Colman ve Selçuk’la buluştuğunda çok kolay gol pasına dönüşebilme potansiyeli taşımaktadır. Ve geride kalan 6 hafta göstermiştir ki, Gökhan Ünal formsuzluğuna rağmen iki pozisyondan birini gole dönüştürme potansiyeliyle bordo-mavili takımı galibiyete taşıyacak isim olarak öne çıkıyor.
Trabzon’un en büyük handikabı, kenardan oynama becerisi yüksek rakibe karşı yan top zaafı belirgin olan Tolga Zengin,
En büyük avantajı da; kazanmak zorunda olan rakibin arkada vereceği boşluklara Geronimo Colman ve Selçuk paslarıyla Gökhan, Umut ve Ayzek’i kolayca sızdırabilecek oluşudur.
Hak eden kazansın, hak eden Trabzon olsun, isteriz..
Bir Cevap Yazın