Memleketimizin sesi Erkan Ocaklı’yı kaybettik. İçime düşen kor anlatılası değil, güya alıştırıyorduk kendimizi, ama hepsi boş. O “an”ı yaşayınca yıkım kaçınılmaz oluyor. Bir güzel adamdı Erkan Ocaklı..O’nun anısına düzenlediğimiz ve Tekin Küçükali’nin, Trabzon Fikir Kulübü Volkan Konak ve Kuzeyyıldızı Trabzonsporlular Derneği’nin öncülüğündeki vefa gecesinde, o sahnede hastalığıyla dalga geçerken, sahne gerisinde o dev perdenin arkasında göz yaşlarımı tutamamıştım. Şimdi de tutacak halim yok, ayıp değil.. Mekanın cennet olsun Erkan Ocaklı. Bilmelisin ki; Karadeniz’in “has uşakları” senden öğrendiler sevdalık türkülerini, ilk aşklarını senin türkülerinin kanatlarına kondurdular. Ve şimdi sen, o kanatlara yükleyip kendini, sonsuz maviliklere uçuyorsun. Ne mutlu sana ki, ardına milyonlarca üzgün kalp bırakabilecek bir sevgi ağacı oldun. Güle güle Erkan abi, Kazım’ımıza da bin selam et bizden..
“O” geceyi anlatan yazım…
Ocaklı’ya Saygı
/haber_images/saz.jpgÇocukluğumun Trabzon’undan bir fotoğrafla başlayalım..Değirmendere Sezai Uzay Mahallesinde oturuyoruz. Günlerimiz sabahtan akşama oyun oynamakla geçiyor, oyun dediğimiz körebe ya da benzerlerinden değil; ya ayağı yanlış yere koyunca uçurum dibini boylayacağınız kayalardan kuzu kulağı hasadı, ya da yağmur sonrasının bereketiyle çimenliklere doluşan Goglis (Salyangoz) topluyoruz, anlatılmaz bir coşkuyla ama… Goglis satışından elde edilen “gelirle” birkaç ekmek ve gazoz alınıp, mezarlık çimeninde ağabeylerimizin denizden çıkardıkları midyeleri derme çatma saçların üzerine dizip kendimize ziyafet çekiyoruz. Tüm bunları ne zaman yaptığımızı da ekleyelim de tam olsun: 40 da haftaym 80 de biter 20 de uzatma 100 ‘e uzanan futbol maçlarımızdan arta kalan zamanlarda.İşte belleğime kazınan bu pastoral tablonun bir sahnesine hayat verelim şimdi ve sinema karesi netliğindeki hatıralar canlansın: Elinde iki ekmekle mezarlık çimenine giden fotoğraftaki 7 yaşındaki çocuk benim. Yıl 1974, film makinesi dönmeye başladı bile..
Mahalleden ağabeylerin (Kamuran ağabeyim, Emzuk Mustafa , Taşkafa Nuri, Fruko İsmail, Ertuğrul abi filan) ekmek almam için gönderdikleri Hami ağabeyin bakkalından birkaç ekmek ve gazoz almış mezarlık çimenine doğru yürüyorum. Arkamdan “hayranı olduğum” bir motor sesi duyuyor ve geriye bakıyorum. Evet o; Yalçın abi, o güne kadar gördüğüm en şık, en afili, en ulaşılmaz otomobiliyle, 64 şevrole olur kendisi, mahallenin yokuşunu tatlı tatlı tırmanıyor. Bu Yalçın ağabeyin, şimdinin Trabzonspor Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Pişiren’in (abi)nin ağabeyi olduğunu ek bilgi olarak yazalım ve devam edelim.
Ben bu tanıdık motor sesini duyduğum her seferinde olduğu gibi yine yolun kenarına çekilip, bu muhteşem varlığı doya doya seyre koyuluyorum. Bilenler için; bu sahne benim çocuk dünyamda Fellini’nin “Amarcod”udur, bugünden bakınca..
Yalçın abi her zaman yaptığı gibi önümden geçerken o tatlı tebessümü ile benim çocuk gönlümü de “hoş” edip salına salına mahallenin tepesindeki evlerine doğru süzülüyor, bir otomobilden çok viya viya kayıp giden bir kayık gibi. İşte tam bu geçiş sırasında o güne kadar duymadığım bir ses yankılanıyor kulağımda, ihtimal ki 64 şevrolenin teybinden. Şöyle diyordu o teypten yükselen ses: “hapishane içinde volta vuramayirum / aç kapiyi gardiyan burada duramayirum “
O yaşta ne voltadan anlarım ne de gardiyandan, haliyle. Ama işte bu berrak ses ve fondaki müzik beni bir şekilde çekim alanına almış ve taze belleğime Erkan Ocaklı’nın ilk kaydı “bu amarcord geçişi” esnasında düşüvermişti..
Yaşadığımız yer, Trabzon, nedeniyle sonrasında belki binlerce Erkan Ocaklı türküsü misafiri oldu kulağımızın, birçokları daha içerilere sızdı, yerleşti..
Yaptığı müziğin eleştiri ya da övgüsünü yapacak müzikal bir geçmişe ve birikime sahip değilim. Ocaklı’nın ses rengi hakkında da çok afili cümleler kuramam, zira ziyadesiyle öznel bir konudur. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; Erkan Ocaklı; Karadenizli içtenliğinin tüm alt bileşenlerini sesinde ve yorumunda buluşturabilmiş ender sanatçılarımızdan biriydi.
Ölmedi..İçimize gömdük sadece.
Bir Cevap Yazın