Colmandante “che” Gustavo
Fenerbahçe güdümlü medyanın, Fenerbahçe’den çok daha fazla olarak kendi tecimsel kaygıları nedeniyle sarı-lacivert ne varsa idealize etme ve ikon yaratma sevdasının, kimi zaman rahatsız edici olduğunu ve bu rahatsızlığın bizleri de müdahil olmaya zorladığını hatırlatarak başlayalım.Bir İstanbul “sipor ceridesi”, Fenerbahçe kaptanı Alex De Souza ile ilgili bir yıkama yağlama haberini, “comandante alex” başlığı ile süslemiş. Comandante kavramının yaşadığımız dünyada Ernesto Che Guevera’yı işaret ettiğini ilgili herkes bilir. Bu yönüyle namustan , emekten ve halktan yana hayatını ortaya koyan Guavera’nın, değil Fenerbahçe Kaptanı ile, Peyami Safa’nın ünlü karakteri Cingöz Recai ile eşlenmesi bile bizi mutlu eder.
Ama bu ülkede Ernesto Che’nin tribünler tarafından eşleştirildiği ilk isim bizim bildiğimize göre Trabzonspor’un Arjantinli oyuncusu ve aynı zamanda da Che’nin Rosario’dan “hemşehrisi” , Gustavo Colman olmuştur. Benim bu konudaki sayısız yazımın yanında, çeşitli taraftar sitelerinde açılan başlıklara göz atılarak bu durum kolayca tespit edilebilir. Fenerbahçe’nin barıştan, emekten ve haktan yana taraftar topluluğu olarak bildiğimiz “Fenerbahche”lilerin bu İstanbul Ceridesinde editör olarak çalıştıklarına dair bir bilgi de henüz elimize ulaşmadı! Kaldı ki böyle de olsa bu ligin Comandantesi, COLMANDANTE CHE GUSTAVO’dur ve bu sazan avcısı gazeteci duruşunun bu güzelliği de lekelemelerine izin verilmemelidir.
Burak Yılmaz’ın sırtındaki yük
Trabzon takımının gollerini neredeyse tek başına atan ve bunu yaparken de kendi kişisel tarihi ile hesaplaşma içine giren Burak Yılmaz’ı artık çok zorlu günler bekliyor. İstanbul yerel medyasının yere göğe koyamadığı Burak Yılmaz, ilk ulusal başarısızlıkta yerden yere vurulacak kişi olmaya hazır olmalıdır.
Burak Yılmaz’ın sporculuk özelliklerinden dolayı kendisine mesafeli durduğumu bilenler, kendisine yönelik eleştirilerimi de bu pencereden yaptığım yanılgısına düşüyor. En basitinden bir maçta ofsayt rekoru kıran bir oyuncunun mental bir sorunu vardır. Son Kayseri maçında Burak Yılmaz’ın attığı 2 gol, atamadığı iki katı golün ve oyun içindeki lakayt kopukluğunun perdesi olmamalıdır. Burak Yılmaz’dan en az messi kadar bir ciddiyet beklemek herkesin hakkıdır ve Burak Yılmaz’a o pozisyonları hazırlayan diğer oyunculara fena halde haksızlık yapılmaktadır. İdealize etmek elbette güzeldir, ama haksızlık yapmamak kaydıyla.
Fenerbahçe’nin Onur Savaşı Mı?
Futbolumuz var oldukça Fenerbahçe de olacaktır ve iyi ki de böyle olacaktır. Büyük camiaları daim kılan gelenekleri, yaşanan çağa uyum gösterirken köklerinden kopmama becerileri ve iradeleridir.
Son şike çete operasyonuyla tartışmaya açılan asla ve kata Fenerbahçelilik ve o renklerin sembolize ettiği değerler değil, günlük rekabete hileli yoldan müdahil olan gölgelerin varlıkları olmuştur. İşin bu tarafını öteleyip madde kaygılı suni gündemlerle hesapsız aidiyet duygusunu sömürenler tarih önünde mutlaka mahkum olacaklardır. Sorgulanan Fenerbahçelilik değil yasadışı işlemlerdir ve renk aşkı birilerinin para hesabından çok daha derinlerde yaşar.
Sarı lacivertlilerin kazandıkları her maç sonrası “onur ve haysiyet” vurgulu açıklamalar yapmasının hiçbir mantığı ve gereği yoktu, zira biz sporseverler zaten her takımın onurlu ve haysiyetli olduğuna inanırız. Takımlar maç kazandıklarında haysiyet kazanmazlar, tıpkı son maçta Sivas’ta mağlup olduklarında kaybetmeyecekleri gibi. Yani onur ve haysiyetin yükünü sahadaki 11 gencin sırtına yüklemek hem akıldışı hem de günahtır. Onur Lefter’dir, Alparslan’dır, hangi güç bu şerefi onlardan söküp alabilir? Fenerbahçe yüz maç üst üste yenilse Lefter ne kaybeder Lefter’liğinden?
Taksim’de Barıştan Kaçan CHPli Vekil Kimdi?
İki ay kadar önce İstanbul Taksim’de BDP Milletvekili Aysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu 150 kişilik bir grup bir basın açıklaması yaptıktan sonra polisin biber gazlı müdahalesine maruz kalır. Açıklamanın içeriği, polisin müdahalede bulunmasının nedeni gibi ayrıntılar üzerinde durmuyorum, zira konumuz bu değil.
Konumuz, bir milletvekili yediği biber gazının etkisiyle kaldırımda yığılıp kalırken, CHPli bir vekilin olayın farkına vararak aksi yönde panik halde kaçma rezaletidir.
Aysel Tuğluk kaldırımda kıvranmaktadır. CHP’nin umut veren vekili de o sırada İstiklal Caddesinden anıt yönüne yürümektedir ve meydana çıkmak üzeredir. Bir anda kargaşayı fark eder ve durumu kavrar. Kavrayınca da ne yapar biliyor musunuz? Büfelerin önünden Sıraselviler caddesine doğru panik halde koşmaya başlar. Hatta öyle abartır ki bir film karesi tadında araçlarla slalom yapar ve Kazancı yokuşunda kaybolur gider, koybolasıca…
Bunu neden yazdın derseniz; en basit bir insanlık hali olarak kişi aynı çatıyı paylaştığı, TBMM yani, kişiye bir geçmiş oldun der, bir bakar ne oldu ne var, bir insanlık duruşu gösterir. Maalesef bunların hiçbiri olmaz ve umut veren vekilimiz , değil kişisel duruş göstermek, toplumsal barış adına büyük bir fırsatı da kaçırır kendiyle birlikte.
Bazı anlar vardır hayatımızda, tüm ideolojiler, tüm düşmanlıklar ve ayrılıklar bir yana bırakılarak hayatın size sunduğu “insan olma” şansınızı kullanırsınız. O CHPli vekil o BDPli vekilin elini tutsaydı kardeşlikten kazanmaz mıydı?
Bir Cevap Yazın