Naber? Yine Ben!

Sevmeyenim çok, sebebi nedir diye düşünüyorum bazen. Kİmseye bilerek ya da bilmeyerek bir kötülük etmem, etmedim, kıskanma, haset olmaz bende, en fazla çok güzel cümleler gördüğümde gıpta ederim, ulaşabilirsem kutlarım kalem sahibini, arkasından iyi konuştuğum çok olur, kötü olmaz, yüzüne yüzüne söylerim söyleyeceğimi. Dürüst bir küfrün bile sahte gülüşlerden kıymetli olduğuna inanır, küfretmesem de benzer ağırlıkta tavır alırım. Taraftar gruplarının “gruplaşarak” yaşamalarına karşıyım, bunu sık sık belirtirim. Tribün esnafı olarak tanımladığım bu gruplardan bazılarını zaman zaman isim vereek de teşhir ettiğimden bu cenahlarca sevilmememi anlarım. Bir tarihte bana akıldışı ve komik bir iftira atan internet iftiracıları vardı, onları da yaşam alanımdan uzak tutup rahatladım. Tabi ki her grup içinde bireysel olarak sayılamayacak kadar pırlantalar vardır, ama işte grup felsefeleri de bireylerin toplamından oluştuğu için grup formalı herkesten olabildiğince uzakta demledim çayımı.

Şike sürecinde Taraf ve Akşam’daki yazılarıma, Tescilli şikeci Aziz Yıldırım ve uancıları Cengiz Çandar ve Oral Çalışlar eliyle son verildi. Trabzon cenahından Erdem Egemen dışında bir kişi bu infaza ses çıkarmadı. Benim susturulmam belli ki şike cephesi kadar Trabzon camiasının kahır ekseriyetini de rahatsız etmemişti. Bu tarihsel ayıptan herkes üzerine düşen payı alsın, inanın benim bu kısmı umurumda bile değil. Çok istersem bir yer bulur yazarım, olmadı kendi paramla site açıp yazarım, yazdım da zaten, ama camianın, adaleti ve hakkıı savunan bir yazarın infazı karşısındaki suskunluğu utanılasıydı. Hadi ulusal medyadaki bir FBli yazarın işine son versinler bakalım, tescilli şikeci anında müdahil olur, yedirmez . Ama beni lime lime etseler en önce Trabzon’dakiler seviniyor. Sevinenlerin ortak paydası da şu; Şehir ve takım üzerindne nakdi ya da manevi olarak nemalanan sırtlanlar!

İşte şimdi de Trabzon’daki bir kaç gerçek gazeteciden biri Tekin ATAY açtı sayfalarını bana. O da biliyor ki, benim cümlelerim herhangi bir dış müdahalede otomatik olara kendini yok etme yeteneğine sahipler.

Haydi hayırlısı

**

İnsan hayata, hayat insana en büyük armağan evlat. Ne çok isterdim şimdi sana bir barış ülkesinden söz etmeyi, farklılıkların zenginlik olarak yaşandığı bir iklimden ırmakların çağıltısı tadında türküler söylemeyi…

9 yıl önce bugün, saat kavramını yitirdiğimiz bir zoraki hapsolmuşluğun koridorlarında, ölümü göze almış bir anneyi hayatta tutabilmek için seferber olmuştu Çapa Tıp Fakültesi. Kardiyoloji, Kadın Doğum , Anestezi ve Yoğun Bakım çalışanlarının gözlerindeki tereddüdün kalbimdeki yansımalarını duymak istemeyen bir korkuyla ve tüm hayatımı sıfır noktasına taşımaya hazırken, bir kapı açıldı ve elleri öpülesi bir hemşirenin kucağında seni gördüm. Ağlamıyordun. Hemşire seninle birlikte tüm hayatı ve aslında hayatın tüm çocuklarını uzattı kollarıma. Yüzünde anneni gördüm ilk, ne güzel bir çocuktun , kelimeler kendinden utanır, anlatılası değildin.

Şaşkındım ilk kez baba olan her erkek gibi. Sen kucağımdaydın ama annen hala yaşamda kalma savaşı veriyordu. Yaşadığımız kültürün emirleri vardı üstelik, bir kulağına ezan okudum diğerine ömrümce ikimizde kalacak birkaç cümle. Sen kucağımda sessiz, ben yüreğim paramparça doktorlara koştuk.

“Şu an hayati tehlikesi yok, ama bir an önce kalp ameliyatı olması gerek” dedi doktor, ikimize ayrı ayrı bakarak, sanki senin de duyduğuna inanırca…”hiç vakit kaybetmeyin”…

“Ama bebeğin anne sütü..” desek te boştu, belliydi ki anne sütünden önemli şeyleri de vardı hayatın oğlum. Birbirimize daha sıkı sarıldık

Daha doğduğun andan başlayarak, o sessiz melek yüzünle annem ve babam bir de benimle uğraşmasınlar çelebiliği ile girdin hayatımıza. Kısa süreli ayrılıklarımızda bile kokun ve o kara gözlerin 1 salise olsun ayrılmadı ne bedenimden ne ruhumdan.

Seni hayata ve bana armağan eden güzeller güzeli annenin kalbi yeni yılın 2. günü bizi birbirimize emanet ederek durdu oğlum.

Hayat ; 8 yaşındaki bir oğula, “oğul annen artık geri gelmemek üzere cennete gitti ” demek zounda kalan bir babaya o oğulun gözüne bakma gücü de verir mi sanırsınız? Dudaklardan kopup çıkan her harfle biraz daha tükenirmiş meğer insan, biraz daha küçülür, kaybolurmuş…

O baba o anı ömrünce unutur, sığındığı her kuytuda sessiz ıssız milyon milyon desibel çığlıklarla tarifsiz acının karanlığında yanmaz mı…

O oğul, babasının gözündeki acıyı farkedip, annesizliğin acısını yaşayamadan bir de babam üzülmesin büyümüşlüğü yaşamaz mı sanırsınız. Babasının acılarını hissedip babasını da hayatta tutan çelebi bir oğuldur Kuzey. Oysa en son isteğimdir bir çocuğun zamanından önce büyümesi…

Yüce Allah, ilk olarak çok acı çeken anneler olmak üzere, acı çekmesine razı olmadığı kullarını yanına alır, annelerimizi de peşi sıra yanına aldı evlat. Ama sen bir babanın “oğlum” demekten doyumsuz, tarifsiz, eşsiz bir haz duyacağı bir armağansın.

Seni bana, yani sevgiyi sonsuzluğu ve dünyanın bütün çocuklarını veren hayata dünyanın tüm kır çiçeklerini armağan etsem yine de bir şey yapmış sayamam kendimi oğlum, bilsen…

Vicdanlı oğlum benim, daha memlekete gider gitmez “Baba benim kumbaramdaki parayı gönder, burada bir arkadaşıma ayakkabı alacağım” çelebisi, kalenderi.

Türk’ü Kürd’ü; Alevisi sünnisi; müslümanı mecusisi herkesin bir kardeşlik bahçesinin özgün çiçeklerine dönüştüğü bir hayattır büyük özlemimiz.

Sana ve kendime bunları yazdığım şu anlarda bile, güzel ülkemiz kirli ellerin kanlı oyunlarının sahnesi oğlum. Savaşın içerde ve dışardaki destekçileri kendi iktidarlarını sürdürmek için halkın çocuklarını birbirine düşman edip öldürtüyor, bunu yaparken de ayrımsız hepsi halka yalan söylüyorlar, en çok da halkın içinden geldik diyenler…

Sen ve senin gibi binlerce, yüzbinlerce çocuğu halkın, çocuklarımız, büyüyecek ve el ele vererek emperyalistleri ve yerli işbirlikçilerini bu güzel ülkenin havasından, suyundan, bağından bahçesinden, düzünden dağından kazıyacak oğlum. Bu ülkenin umudu siz ve sizlerin kardeşliği olacak. Baban hep bu düşle yaşadı, siz gelecek kuşaklar bu düşü gerçeğe dönüştürecek, kazananın hayat olacağı düşü gerçğe dönüştürecksiniz.

Kalenderim, çelebim, oğlum…Çinliler kavisli görmüyor ve haşuretayı dünyada Polonyalı Boniek kadar güzel yapan yok evlat:) Kızmak yok komik anlarımızı da paylaşacağız!

Seninle hep gurur duydum, duyacağım.

***

Trabzonspor 1921’de Kuruldu

Oğlumun doğum gününden 2 gün önce, 1967 yılı 2 Ağustos’unda 100 yıllık futbol geleneği ortasından kesilip yarısı yok edilerek Trabzonspor’un kuruluşu ilan edildi. Ancak Trabzon aklının (!) öngörebildiği bir golle maça 1-0 yenik başlayan bordo-mavililer k,bir bocalama devresinin ardından Türk futbolundaki tabi senatörler düzenini paramparça etti. Bu öylesine şiddetli bir futbol devrimiydi ki, İstanbul Oligarşisinin arlarında paylaştığı ve üç büyükler olarak tanımlanan, gerçek anlamıyla ise yerel ölçeğin 3 Hacimlisi olmaktan öteye gidemeyen takımlar, panik halde çare armaya başladılar.

Gençler bilmeyebilir, efsane olarak tanımlanan Trabzonspor’un o kadrosunun yolunu kesmek için o dönemde de hakemler, federasyon, siyasiler vb. tüm “gayri ahlaki” cephe bir araya gelmiş ve tüm aşağılık yöntemler denenmiş, ama o kadro aradaki bir yıllık 2.lik hariç, aslında üst üste 7 kez şampiyon olacak bir isyanı sahalara taşımışlardı.

Bir Trabzonspor – Oligarşi bebesi maçında, rakip takımın tribünlerinde 3 ayrı takımın rengi buluşmuş ve Karadeniz’in bu kural tanımaz ve yetenekli çocuklarının hızını kesmek için aralarındaki düşmanlıkları rafa kaldırmışlardı. Fotosu arşivlerde bulunabilir.

Ama tüm bu çabalar yetersiz kalınca da, önce yabancı futbolcuların önü açılmış, sonra da Trabzonspor’u oligarşi bebelerinin ahlak kurallarına çekme projesi başlatılmıştı. Mehmet Ali Yılmaz eliyle başlatılan bu süreç bugün gelinen noktada tam olarak başarıya ulaşmış denebilir. Feti ve Recep gibi dönemin Yavuz Selim’in de onlarcası bulunabilecek isimleri helikopterle stada indirmenin sonucudur bugünkü tablo. Bu gerçekleri ıskalayarak sadece kendimizi kandırırız.

Konu uzun. Bu yazının amacı ise çok net.

Trabzonspor’un kuruluş tarihi 1976 değil, kuruluşunda yer alan takımların en eskisi olan İdmanocağı’nın kurulduğu 1921’dir. Siz armaya 1921 yazısını yazar ve gerçeği kaim kılarsanız, milyonlarca dolara kazanamayacağınız saygınlığı emanet verdiğiniz tarihten alıp markaya katarsınız.

“Arap Turistler Çok Pis”

Trabzon’u bin yıldır bilmesem, şehirdeki umumi ya da iş yeri tuvaletlerinden haberdar olmasam daha az sinirleneceğim

Arapların çok temiz olduklarını savunmayacağım elbette, ama kendisini hijyen budalası Arapları da tuvalette yemek yiyorlarmış gibi anlatırsanız, biraz ağır olacak belki ama, halt edersiniz. Kendi içinde sıkışıp kalmış kent için, birazcık olsun nefes alma yolunu açabilecek Arap ve İranlı turist akınını, buna benzer temelsiz ve samimiyetsiz suçlamalar ve muhtemeldir ki bu suçlamalardan cesaret alan fahiş fiyat ve kazıklarla heder ederseniz, son pişmanlık fayda vermez butonuna pek sık basacaksınız demektir.

Tamam Arap milleti hijyen konusunda yeterince hassas olmayabilir, ama ben öyle araplar gördüm ki, temizim diyene 5 boy fark atar. Yapmayın, etmeyin, genel yargılarla tüm bir ulusu karalamayın, soruna değil çözüme ortak olun, örnek temiz hallerinizle onları da teşvik edin.,

Yok biz sadece .ok ve kazık atarız diyorsanız da, gidin bakalım nereye kadar…

**

Pelitli Yığıntıları

Trabzon’a havayolu ile gelenlerin ilk gördüğü semt, mahalle her neyse Pelitli. Kentsel dönüşüm kapsamında birçok binanın yıkıldığı Pelitli’yi daha uçağın penceresinden gören kişinin ne düşündüğünü az çok hepimiz tahmin ederz. Yüzlerce bina yıkılmış ve öylece bırakıp gidilmiş.

Gittiğimiz yabancı şehirlerden hepimiz çeşitli türlü anılarla döneriz. Ama bir şeyi hiç unutmayız,;

o şehirle ilk yüzleştiğimizdeki hissimiz.

Trabzon’la Pelitli üzerinden “ilk” kez yüzleşen bir kişinin neler düşüneceğini de Beşiktaş tutkunu Büyükşehir Beleidye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu düşünsün. Gerçi Mario Gomez gibi sıradışı bir transfer sevincinden sıyrılıp, şehri düşünmeye ne zaman sıra gelir, o da belirsiz.. .

**

“Naber? Yine Ben!” için 3 cevap

  1. “Oysa en son isteğimdir bir çocuğun zamanından önce büyümesi…”

    Beğen

    1. SEN DE İSTEMESZİN BİLİYORUM

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: