Bu günlerin çok konuşulan siyasetçilerinden birini çok severdin.
Sen çalıştığın bankanın kurumsal krediler sorumlusu olarak sık sık görüştüğün bu güleç yüzlü delikanlıyı ayrı bir yere koyardın. Bir gün bu delikanlının beni tv de gördüğünü ve soyadı benzerliğini sorgulayınca evli olduğumuzu öğrendiğini ve benimle tanışmayı çok istediğini söylemiştin.
Ertelenebilecek her şeyi ertelemeye kodlu huyum, biraz da ‘ben neyim de tanışmak istiyor’ duygusundan destek alarak bu tanışmayı hep öteledi.
Sonrasında akıp gitti hayat, ben hep yerimde saydım, o çok sevdiğin delikanlı koca adam oldu, belki merak edersin diye söylüyorum, hala kesişmedi yolumuz, ama senden bana kalan hatıranın ve siyasi görüşlerdeki uçurum ölçekli farklılıklara ragmen, ona dair düşüncelerinin (ki neredeyse hepsi doğru çıktı) hatrına bir gözüm hep üzerinde oldu.
‘Neredeyse hepsi’ dedim ya hani;
bir gün ondan bahsederken “ama Trabzonlu olmanın gereği sanki, bazı konularda nuh diyor peygamber demiyor, biraz üstüne gitsem matematiği bile yeniden tarif edecek kadar inatçı ve güvenli, siz Trabzonlular hep aynısınız”
İşte bugün sana gelirken, o delikanlıya yönelik iftira kıvamı sözlere karşı kendimce tavır koydum diye, senin de iyi tanıdığın kimi ‘hümanist’ arkadaşlardan eleştiriler aldım.
Yani Gülay hanım, zamansız bırakıp gittiğin şu hayatın hakikat, vefa, hakkaniyet gibi olgularla bir ‘derdi’ kalmamış. Her şeyiyle kabul ve iman edeceğin ‘bizim taraf’tan değilsen, düşman saflarına geçiş hızın saniyeler almıyor.
5 yıl oldu, 1825 gün yani, 6 saatleri de eklersek 1826 gün. Kuzey 9 yaşından gidiyordu, sen 44.
Uğruna ölümü göze aldığınla kah çoğalıp kah tükeniyoruz, tabi ki çoğalışlar evlata tükenişler banadır.
Toplasak hayatı, bir yaz sabahı sıcağına kısa sürelik ferahfeza yüze sabah rüzgarı dokunuşu ya da kızıla kesmiş bir kış sabahı sobasının üstünde kaynayan sütle evladını okula göndermeye hazırlanan annenin gözlerindeki sevgi geçişi…
O soba hiç sönmüyor işte…
Bir Cevap Yazın