Gıran

Gıran’daki mini futbol sahasında maç yapıyorduk yine, yazdı, terlemiştik terim terim, evi yakın olanlar su getirmiş hep birlikte içiyorduk. Mahalle tarafındaki kalenin bulunduğu kayanın üzerinde gördüm Sunay’ı. Şehvetli ve hergele bir işmarla beni çağırıyordu “çaktırma” göz kırpışını uslayıp bir koşu yanına çıktım

-Ne oldi oğlum

+Sana bir şey göstereceğim

-Ne?

+Görünce anlarsın, geliy misın?

Koştum arkandan, şimdi şu an burnumda o ter kokun!!

Merak çocukluk hastalığıdır, hele Sunay’ın yüzündeki hergele yalımlar , o önde ben arkada kısa bir koşu sonrası ter içinde 3-4 katlı bir evin girişine geldik, Sunay adımları usulca seviyesine indirince ben de uygun adım , sonra benim haşarı en 1 arkadaşım işaret parmağını önce ağzına getirdi, sonra da aynı parmağın, “yukarıya bak” düğmesine bastı.

Sesler geliyordu, kadın sesleri, günlük konuşmalar seçkisi en fazla, bakınca anladım ki Sunay da konuşulanlarla ilgilenmiyordu aslında, O’nun derdi başkaydı, hep bizim takımda oynamak isterdi ve takımı da genelde ben kurardım, gördüğümüz ebedi sırrımızdı, hep öyle kaldı, kalacak.

Stewe Mc Quein’e ikiz kardeşi kadar benzerdi Sunay, çok yakışıklı ve güleç yüzlü bir Karadeniz delikanlısıydı, sonra büyüyüp İstanbul’a okumaya geldiğim ilk yılın yaz dönüşü, yanarak öldüğünü öğrendim.

Hemen Gıran’a koştum.

Top sahamıza bir gecekondu konmuştu, ama kayamız yerindeydi;

Gıran’da oturup arabaları saydığımız oturaklı kaya küçülmüş ama rüzgarı yerindeydi;

Sırrımızın mekanı bina eskimişti ama gölgelerimiz yerindeydi.

Yoksulların sığınağı mahallemiz yaşlanmış ama varoş yerindeydi.

Sabahın üçünde düştün aklıma. Eğitimci ve aydınlanmacı bir babanın muhtemelen “siyasi” bir saikle adını koyduğu ele avuca sığmaz kardeşim , ruhun şad olsun. O zaman da cevabını bulamadığım bir soru sen aklıma her geldiğinde dürter dururdu ;

Yahu derdim, Sunay’ın babası öğretmen ve Sunay gibi diğer kardeşleri de, nasıl olur da mahallede babalarından en çok korkan , ama dehşetli korkan, çocuklar olurdu?

Güler yüzlü, biz mahalle çocuklarında da kötü bir iz bırakmayan, adını hatırlamakta zorlandığım, (Halit hoca mıydı yoksa) bir öğretmenin, sevgisiyle örnek olması gerekmez miydi?

Kim bilir , belki de ele avuca sığmayan Sunay’dı, herkesi “terbiye” eden babasındaki öfkenin nedeni, okuldaki zaferin evdeki yenilgisiydi belki Sunay, kim bilir…

Corona nam bir virüsün korkusuyla günlük rutini bozulmuş dünyada payımıza ne düşerse yaşıyoruz şimdilerde Sunay.

Her toplumsal olayı ideolojilerine araçsallaştıran; içlerindeki öfke ve hınça hayatlarını köleleştiren bir damar var bu iklimde, bir bahçeye bir fidan dikmeden bir ömrü harcayanlar ülkesi olduk Sunay.

Kimler bozdu masalımızı da böyle olduk derken çocukluğuma savurdu bir rüzgar ve sen düştün aklıma. Duvardaki saat, iki cılız kalem pilden aldığı güçle “gar gar gar” çalışan İzzet Aga’nın kamyonuna nazirede, akreple yelkovan 4.25 evliliğinden selam çakıyorlar, aklımda bir dize;

Her rüzgar geçtiği yerlerin kokusunu taşırmış Sunay, ve sen toprağın göğe yazılmış şiiri bir ladin gibi estin ve gittin,kokun kaldı…

“Gıran” için bir cevap

  1. ABİ HARİKASIN
    ”İŞMAR”

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: