Tolga, Servet, Arda, Guiza ve bazı hususlar

 

Futbolu çağımızın en popüler kitle sporu kılan ilk ve en büyük neden, bu spor üzerine hemen herkesin söyleyecek bir sözü, savunacağı bir iddiası olma kolaylığıdır. İşin ilginç yanı, hemen her görüşün elle tutulur argümanlara da sahip olabilmesidir..

Bu giriş şundan; beni az çok takip edenler bilir ki; Galatasaray – Trabzon maçının bir numaralı müdahili Tolga Zengin’in, gerek kalecilik yetenekleri gerekse de kalede verdiği- ya da veremediği- kalecilik fotoğrafı ile büyük hedef oyuncusu olamayacağını onlarca kez yazdım. Ama bunu sadece ben yazmadım, yüzüne yansıyan masumiyetine rağmen kaleciliği vasatı aşamayan Tolga kumaşından Trabzon’a kaleci çıkamayacağını 15lik çocuklar dahil, herkes gördü, yazdı; İki kişi hariç, biri Tolga’yı milli takıma neden aldığına bir türlü akıl sır erdiremediğimiz Fatih Terim, diğeri de Ersun Yanal. Son oyun sonrası Yanal’ın gerekli dersi aldığını düşünüyoruz, Terim’i de göreceğiz. Tolga kardeşimiz şunu unutmamalı; futbolda kendisini en sık ve çabuk geliştirmek zorunda olanlar kalecilerdir, ve kalecilerin karakter yapıları diğer oyunculardan az çok farklı olmalıdır, uzatmayalım, kalecilerin biraz “deli”si makbuldur, oysa Tolga Zengin, tıpkı Beyazıt Öztürk gibi “ideal damat” fotoğrafı sunuyor.

Gelelim Servet Çetin’e.

Servet kardeşimiz hakkındaki görüşlerim de arşivlerde duruyor. Sergen Yalçın’la bu konuda aynı düşünceyi paylaşmak işin benim için keyif veren yanı, ama “kazma stoper” için keyiften söz edemeyeceğimiz çok açık. Oyunculuk yetenekleri açısından yetersizliğinin yanı sıra, sık burun çekmeleriyle de yüzlerimizi buruş buruş eden bir gelenek sahibi olan Servet Çetin, kabul etmeliyiz ki, her şeye rağmen çok da antipatik bir oyuncu değil.

Değil evet, ama son Trabzon maçında çok büyük bir fırsatı teperek, kendi kişisel tarihine altın bir sayfa ekleme şansını elinin tersiyle itmiştir. O elin tersiyle Trabzon filelerine ittiği 2. Galatasaray golünde hakeme gidip, “hocam elimle attım” diyebilme cesareti gösterebilseydi, tüm futbol kariyerinde edinemeyeceği bir zirveye tırmanır ve gönüllerde yer ederdi. Yapmadı, gönüllere sızmak yerine istatistiklere bir çentik atmayı yeğledi, kaybetti…

Bir güzel adam; Arda Turan;

“Şoför Adnan’la bir Bursa yolculuğu” (google ya da sedattunali.blogcu’da bulabilirsiniz) yazısıyla babasını anlatmıştım Arda’nın. O son derece düzgün ve sevgi dolu Anadolu insanlarından birini ve oğlu Arda’yı.

Arda Turan, öyle bir ailenin içine doğmuştu ki, belli bir insan kalitesinin altına inmesi zaten olanak dışıydı. İşte bu yüzdendir ki, Servet Çetin’in eliyle attığı golün utancını yaşamak da bu güzel insana düştü. Tolga’nın sakatlandığı pozisyondaki samimi telaşını da ıskalamadık, Türk Kızılayı’nın kan bağış kampanyasına verdiği komplekssiz desteği de unutmadık. İyi ki varsın Arda Turan, aman şu kıraç sporcu iklimimizin ışık verenlerinden olmaya devam et.

Ve İspanyol’un dönüşü..

Guiza o parayı eder etmez, o apayrı bir tartışma konusu. Ama bu sempatik İspanyol, takımı biraz ışık verdiğinde havai fişek gibi parlayabileceğini de gösterdi. Semih’in klasına ne zamandır hep birlikte tanıklık ediyoruz, onun usta işi pasına eyvallah da, Guiza’nın Fatih Tekke kokan gol vuruşu ve birinci sınıf asisti de alkışı hak ediyor, esirgemeyelim, boyumuz kısalmaz.

BJK iyi mi?

Bilmem! Bu yıl Beşiktaş’ta o kadar yanlış iş yapıldı ki, doğrular bile hatırı sayılır bir kuşkuyla karşılanıyor. Evet siyah beyazlılar 14 dakikada 3 farkı yakaladı, peki sonra ne oldu? Normal olarak Beşiktaş’ın bu maçı tarihi bir farka götürmesini beklersiniz, ama öyle olmadı ve neredeyse rakibe mahkum oldular. 3-0 öndeyken bile oyuna hükmedememek pek hayra alamet olmasa gerek.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: