PİNK FLOYD VE TRABZONSPOR

Pink Floyd, Trabzonspor ve Ünal Karaman

Ayakları üzerinde durmayı becerebildiği andan itibaren başını da dik tutabilmeyi öğrenmiş, başka bir tanrının değil ama “başka” bir kentin çocuklarıyız. Bu özelliği; damarlarımızda dolaşan hayati sıvı ya da bizi idare edenlerin bahşettiği bir ayrıcalık olarak değil, coğrafi özelliklerle yoğrulmuş eşsiz bir doğa-insan kolajının sonucu olarak görürüz.

Henüz 6 yaşımda, “Efendi’nin Haci Seyfi”nin, kendisi babam olur, kah elinde kah omzunda maça gittiği günü bugün gibi hatırlayan, hayatının hiçbir bayramında yaşayamadığı ve ihtimaldir ki yaşayamayacağı bu sevincini, kutsal bir emanet gibi ipekli kadifelere sarıp kalbinin en mutena yerinde saklayan bir çocuk oldum hep, ama çok istesem de hep çocuk olarak kalamadım. İkinci ligdeki son maçımızdı gittiğimiz, şampiyon olmuştuk ve bu maç artık bir eğlence buluşmasıydı. Kaleye Şenol’u değil de Mustafa’yı koymuştu Ahmet Suat hoca, belli ki O’nun da onurlanmasını istemişti, o zaman anlayamayacağım bir büyüklükle..
Doğal olarak sahip olduğumuz özgüvenin, ego tavanlarını delip geçmesinin de nedeni oldu Trabzonspor. Gerçekçi olamayacak kadar tutkunuyduk şehrimizin ve takımımızın, ama imkansızı istemenin, bakkal Hami abiden golden sakızı almaktan fazlası yoktu bizim için.

Trabzonspor’dan sonra liseli yıllarımda “tutku” derecesinde bağlandığım ikinci marka Pink Floyd oldu. Tek kelime İngilizce bilmeden, söyledikleri her şarkının güftecisiymişim gibi hissettim, işin garibi Türkçelerini öğrendiğimde çok da yanılmadığımı gördüm, şaştım, sevindim, ağladım kimi…

Önceki akşam yine bir konser kaydı izlemek için bilgisayarın başına oturduğumda, en çarpıcı, ama gerçek anlamıyla çarpmaktan söz ediyorum, hani alıp duvara çalan cinsten bir PF şarkısıyla buluştum yeniden. Kuzey uyuyalı çok olmamıştı, sesi ve kendimi kontrol etmeliydim.

İçinizde pek çoklarının hayatlarında tek bir PF parçası dinlemediğine emin, ve kaybettikleriniz için de üzgünüm.
Mesela “comfortably numb”u dinlememiş olmanın ne demek olduğunu bir kez olsun dinlemeden anlamanız imkansızdır. Tüm rock tarihinin zirvesi olan Shine On You Crazy Diamond,’ı, Wish You Were Here, Hey You, Another Brick in the Wall gibi olağanüstü besteleri hayatınızın sevinç ve hüzün sofrasına koyamadıysanız, henüz, kendinize çok yazık etmişsiniz demektir. PF, İngiliz alt sınıfının Hasan Tunç’u, Volkan Konak’ı ve Neşet Ertaş’ıdır. Yani hayatın bizatihi kendisidirler.

Bana göre PF’nin en “dokunaklı” sesi ve gitar virtüözü David Gilmour’ı dinlerken, gözlerim nemli, birden aklıma “şimdiye kadar nasıl düşünemedim” dedirten bir cümle düştü..Ve bu yazı bunu paylaşmak için yazıldı.

Tüm müzik tarihinin aşılamayacak tek grubu olarak tarihe kaydını düşen Pink Floyd nasıl ki sadece bir müzik grubu değilse; Trabzonspor da , taşıdığı anlam, verdiği mücadele ve kendini oluşturan değerler açısından asla sadece bir futbol takımı değildir!
Biraz daha yumuşatalım;
Trabzonspor dünya futbolunun Pink Floyd’u dur!

(Dip not: Bu yazının motivasyon kaynakları arasında, mevcut puan durumunun zerrece payı yoktur. Nooldi, birden rengin sooldi!)

BİR “ADAM” ÜNAL KARAMAN.
Hayata baktığım pencerenin görüş alanına giren kişilerden biri değildi Ünal Karaman. Futbola olan sevdamızla Ünal’ın futbol yeteneklerine hep saygı duymuş, bıyıklarıyla özdeşleşen siyasi kimliğinin bakiyesi olarak önyargıyla baktığımız kişiliğinin de , zamanla, zannettiğimizden çok daha saygı duyulası olduğunu fark etmeye başlamıştık. Türkiye’nin en klas ve gözde oyuncusu olduğu dönemde, “oligarşiyi reddederek” Trabzon’u tercih etmesinin ne anlama geldiğinin, özellikle bazı kesimlerce hiç anlaşılamamış olmasının sızısını hep içinde taşıdı. Trabzonsporlu olmanın sağda solda “ben Trabzonsporluyum” reklam-çığlıklarından çok, yapılan işlerle ölçülmesi gerektiğini çokça dile getirmese de, dost sohbetlerinde üzüntüsünü paylaştı. İzmir’de tatildeyken, günübirlik gizlice Trabzon’a gidip kar üstünde bir hamsi partisine katılacak kadar Trabzon kokan bu Anadolu delikanlısının nüfus kağıdına yazmayan “Trabzon”, kalbine kazılıdır. Lakin sevgi denen sınırlanamazlığı, ikbal gemisine tırmanış merdiveni olarak görenler için bunun da çok bir anlamı olmasa gerek.

Volkan Konak gibi bir “sol damar”ın “adam gibi adamdır” referansı ve Karadeniz sevdalısı Tekin Küçükali’nin de desteğiyle Milli Takım hocasıyken “şahsen” tanıştık Ünal Karaman’la. Beylerbeyi Milli Takım Tesisleri’nde sabahları menemen partilerine uzayan bir samimiyetin de tevazu sahibi öncüsü oldu Karaman. Hami Mandıralı, Oğuz Çetin, Şenol Ustaömer, Ümit Davala, Abdullah Ercan, Ogün Temizkanoğlu ve Necati Özçağlayan’lı bu menemen partilerinin taşıdığı anlamı anlatmaya gerek yok.

Milli Takım’da görevliyken zor duruma düşen memleketi Konya’dan “gel takımın başına geç” çağrısı aldı Ünal hoca. Fena da gitmedi işleri, ama sonra takım birden tökezledi ve kötü gidişin önüne geçemedi Karaman. “Memleketinin çağrısına kulak tıkadı” demesinler diye, kurulmasında hiçbir dahli olmadığı bir takımın başına geçerek aldığı riski, “başarısız oldu pusulamasına” yatanlar tepe tepe kullandı.

Ardından kısa süre takım çalıştırmayan Ünal Karaman, herkesin bildiği gibi tarihinin en kötü sezonunu geçiren Ankaragücü’nün başına geçti. Başkent takımının iç huzursuzluklarını bilmeyen yoktu malum, ortalamanın üzerinde bilgi sahibi olanlardan biri de bendim ve Karaman’ı “dikkatli düşün” diyerek de uyarma gereği duydum. Lakin Ünal hoca, “araya giren” kıramayacağı kişiler yüzünden bir kez daha elini taşın altına koydu. Daha ilk maçında daha 1. dakikada Kayseri golü yiyerek başladı, ama ardından 5 maça 3 beraberlik iki de galibiyet sığdırıp sondan 2. olarak aldığı takımının 14. sıraya taşıdı. Ve malum Galatasaray maçı sonrası da istifasını verdi.

Ünal Karaman’ın istifasına, takıma ve oyuncularına duyulan bir güvensizlik değil; camia içinde parçalanmışlığın aşılacağına olan inancının sıfırlanması neden olmuştur. Ankaragücü taraftarı görünümlü protestanörler, Melih Gökçek’in usta kaleminden çıkmış havası veren bir senaryonun lejyonerleri olarak işlerini aşkla yapmakta ve Ankaragücü’nü , bedeli ödenmemiş doğal gazların ve milyonlarca avroluk bonservis bedellerinin kara perdesi olarak kullanmak istemektedir.
Bizim tanıdığımız Ünal Karaman bu kirli iklimde yaşayamazdı, yaşamadı..

TAKA’YA TEŞEKKÜR..
İki yıldan fazladır hiç bir karşılık beklemeden yazılarımı yayınlayan Hamza Mısır idaresindeki Taka Gazetesi Spor Servisi’ne teşekkürlerimi sunuyorum. Ulusal medyada hiç bir yerde 3 yıldan fazla “kalamayan” bir gazeteci olarak bunun çok kişisel bir karar olduğunu, hiç kimseyle bir sorunum olmadığının bilinmesini isterim. Tabiatım böyle, aynı yerde uzun süre kalamıyorum! İnanmıyorsanız Başbakanlık Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne sorun!
İlle de yazılaırmı okumak isteyenler için Habertürk ve sedattunali.blogcu adresleri aktif.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: