Çok kolay soru, yanıtlıyorum:
Futbolseverlerin karşılıksız sevgisini kendi ikbal gemilerinin yelkenlerine rüzgar yapan oligarklara ve onun her alandaki beslemelerine!!
Bu toprakların kokusunu taşıyan bir takım, dünyanın en büyük organizasyonunda ilk iki maç sonunda grubunda lider ve bu ülkenin medyası utanç verici bir görmezlik maskesine bürünmüş!?
Medyanın üç maymunu oynadığı Trabzonspor ve Şampiyonlar Ligi konusu yazılacak şey olmaktan çıktı, tek kelimeyle ifade edelim: AYIP!
FENERBAHÇE’NİN GÜCÜ, GÜCÜN FENERBAHÇE’Sİ
Trabzon camiası ile Fener camiası arasında İstanbul takımı lehine kıyaslanamayacak bir fark olduğu çete-şike soruşturması sürecinde lapin gibi açığa çıkmıştır.
Fenerbahçe’ye gönül veren milyonlarca kişi, örneği tarikatlarda ya da radikal siyasal örgütlerde görülen bir iştahla liderlerine sahip çıkmış ve liderleri aleyhine onca belgeye ve “gerçeğe” rağmen paganist bir ikon yaratarak kendi kutsallarını yüceltmeye devam etmişlerdir. Günlük hayatın eleştirisine katkı yapacak binlerce, milyonlarca cümle kurabilir ve bu sanal direnişin bir gün “gerçekle” çarpışarak tuz buz olacağını ifade edebilirsiniz, ama bunların hiç biri şu gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir;
Fenerbahçe camiası haksız oldukları kanaati bunca güçlü bir durumda bile bu derece kemikleşerek liderlerine sahip çıkabiliyorsa, sosyolojik bir olgu olarak incelenme noktasına çoktan gelmişler demektir. Fenerbahçeli olmayan kitlelerin şimdilik yapacağı en akıllıca şey bu duruşa saygı göstermektir.
Bir küçük bakışta Trabzon’a gönderelim şimdi, değneğin diğer ucuna yani…
Trabzon camiası emniyetin ve adaletin yürüttüğü bu soruşturmanın ağırlığını taşıyabilecek yönetimsel ve sivil hiçbir adım atamamış, 3 Temmuz sonrasını çarşafa dolanmış olarak geçirmiştir.
Yönetim bazındaki beceriksizlik ve inisiyatif alamama garabeti, gelinen noktada Trabzon tarafını hem mağdur hem de neredeyse özür dileme noktasına taşımıştır. Hani utanmasalar, “yahu keşke 82 puan toplamasaydık da Fenerbahçe’yi bu şike girişimlerine mecbur etmeseydik” iç sesini dışa vuracaklar!
İsmet İnönü sağ olsaydı ve Trabzon kanadının tavırlarını görseydi acaba o meşhur “ Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır” aforizmasına bir ek yapma gereği duyar mıydı?
Ekşi sözlük nam bilgi kaynağında , toplumu bilgilendirme ve bilgiyi paylaşma önceliğinin kimi yazarlarca nasıl kişisel ego tatmini için kullanıldığının örneği olan bir paylaşımda, Trabzon cenahının neden asla bir Fenerbahçe duruşu sergileyemeyeceğinin belgesi gibi duruyor. Adıma açılan başlığa bir çamur bulaştıran ve nikinden anlaşıldığına göre Trabzon kökenli olması muhtemel bir zibidi, “elastiki” benzetmesiyle güya beni aşağılamış. Muhtemelen bir şekilde benden “ayar” yemiş zavallılardan biri olan bu çamur esnafı, aslında Trabzon camiasında çokça bulunan biri insan tipinin don tezahürüdür. Bu zavallı klavye delikanlısına, ve kerameti kendinden menkul , dün küfrettiğine bugün “yanaşma” olan great great minnoşlara , namuslu adamların vicdanlarından başka mahkemelerinin olmayacağını söylemenin bir anlamı olur mu bilmem
ANKARA İLE İSTANBUL’UN FARKI
İşim gereği son iki yılın her haftasını Başkent ile İstanbul arasında bölüştürdüm, dolayısıyla da her iki şehrin günlük keşmekeşine dair söylenecek çok şey biriktirdim, en çok da trafik düzenlerinden.
Büyük şehirlerin belki en büyük sorunu malum otopark sıkıntısı. Yakın zamana kadar bu alanda büyük bir keşmekeş yaşayan ve “değnekçi” olarak nitelendirilen “kendi çapında mafya” tipler tarafından cukkaya dönüştürülen İstanbul sokakları, İBB içinden doğan İSPARK nam bir zeka ve yöneticilik başarısı ile çok kısa zamanda düzene kavuşturulurken, bu tür sorunların nasıl çözüleceğine dair de çok önemli bir model oldu.
Ankara Büyükşehir Belediyesi İSPARK’ın büyük bir başarı ve ciddiyetle sürdürdüğü ve neredeyse kendisini vergi rekortmeni olacak noktaya taşıyan bu sistemi, Ankaralılara çok mu görüyor ki, hala Ankara sokaklarında bir takım adamlar sokak ve cadde pazarlamasına devam ediyor? Yoksa sorun İSPARK sisteminde her kuruşun devletin denetiminde olması mıdır?
Bu konuda bir cümle de İstanbul Trafik Vakfı için kuralım.
Yaptığı tek iş yanlış park etmiş araç “pusulamak” olan ve yasalara aykırı şekilde zaman zaman resmi plaka kullanan çekicilerle vatandaşın araçlarını adresi belirsiz parklara çeken, çekerken de araçlara zarar veren ama bunu kanıtlamaktan mahrum vatandaşlara bir de hakaret eden
İstanbul Trafik Vakfı, diliyor ve umuyoruz ki başka gelir kaynakları bulsun. Yoksa vatandaşın hali dumandır!
Sonsöz: Yüceler yücesinin laneti, kendi hırsları için çocuklarını kullananların üzerine olsun!
Bir Cevap Yazın