Trabzonspor ve Nazım Hikmet

 
Şampiyonlar Ligi maçı için Moskova’ya giden Trabzonspor kafilesinin, Türkçemize değer katan büyük vatansever ve şair Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret etmesi , ülkemiz ve şehrimiz açısından 3 puandan çok daha kıymetlidir. Kimler öncülük ettiyse avuçlarımız kızarana kadar alkışı hak etmiştir, selam olsun.
 
Bu ziyareti kültürel ve siyasal bir “saldırı” olarak gören kimi aklı evvellerin özellikle Necip Fazıl üstadın içine karıştırıldığı cümlelerle eleştiri yapma iştahları arkaik bir müze kalıntısından öteye geçemeyecektir.   Su katılmamış bir şair olan Necip Fazıl Kısakürek toplumsal kültürümüz için hangi anlamları içeriyorsa, memleket ve evlat hasretiyle kavrularak ölen Nazım Hikmet de aynı anlamları içerirler.  Kaldı ki bu iki büyük şairin birbirlerine olan saygıları kendi kalemleriyle tarihe kaydını düşmüştür.
 
Nazım, Sultanahmet Cezaevin’de yattığı sırada kendisini ziyarete gelen Necip Fazıl, Nazım’a  şu tarihi cümleyi söyler:
 
Necip Fazıl Kısakürek: Nazım’ım, benim rejimim olsa seni asardım. fakat bu hiçlik rejiminde –milli şef dönemi- fikirsiz ve imansız insanların seni süründürmesinden müteessirim. Onun için ziyaretine geldim.
 
Nazım Hikmet Ran: Benim de rejimim olsa, ben de seni asardım. sonra da darağacının başında ağlardım. seni anlıyorum. Bil ki bu soylu tarafının daima takdircisi kalacağım.
 
Tarihten bir başka dersle devam edelim;
 
Necip Fazıl, kendisiyle röportaj yapan bir aklı evvel muhabirin Nazım’la ilgili atıp tutması üzerine o bildik doğal haliyle kendini tutamaz ve köpürür;  ”Yahu, sen ne diyorsun, ben sağcıymışım da, Nazım solcuymuş da, biz birbirimizin düşmanıymışız da, yok daha neler neler, ulan hıyar, biz Nazım ile bütün gün siyaset tartışır, akşam olunca da Beyoğlu’nda beraber kız tavlardık, ne diyorsun sen be”
 
Trabzonspor kafilesinin Nazım’ın mezarını ziyaretini eleştirenler, ne diyorsunuz siz be? 
 
 
Bünyamin Gezer Neden Bıraktı?
 
Televizyon yorumculuğu yapıp laf kalabalığı ile hakemliğin 3-5 katı kazanmak varken ne diye küfürlere, baskılara, telkinlere, hizip çatışmalarına muhatap olsun ki insan. Üstelik, oligarşinin üç gülünün maçlarında durumu idare etmek için olmadık dans gösterileri, vücut diliyle düdük arasında çapsız korelasyon çırpınışları, evden çocuklardan uzak kalma sıkıntıları, herkesi “idare” etmeye çalışmanın dayanılması güç sızısı, daha ne olsun. Bünyamin Gezer de tıpkı Urfa Delikanlısı Serdar Tatlı gibi bu kirli düzenin piyonu olmayı reddetmiş ve hakemliği bırakmıştır. Talihi açık olsun.
 
Menfaat Birliği Çalışıyor!
 
Hükümetin Başbakan düzeyindeki karşı görüşüne rağmen 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasasını sulandırma çalışmalarına devam eden Kulüpler Birliği , Levent Bıçakçı marifetiyle kendi cevvince uçmaya devam ede dursun, hazırlanan taslağın 18 kulüp tarafından imzalandığının beyan edilmesi zaten karmakarışık olan kafaları iyice anlamsızlık batağına sürükledi.
 
Daha bir hafta önce Trabzon, G.Saray, Bursa, Ankaragücü ve Ordu cephelerinden yasanın değiştirilmesine , düşmenin kaldırılmasına ve yöneticilerin teşvik ve şike çalışmalarına! Hapis cezasının  yok edilmesine karşı olduklarına dair  açıklamalar gelmemiş miydi?
Ne oldu da yine kamuoyuyla alay edercesine bu taslağa imza koydular? 
 
Sayın Ünal Aysal ve Sayın Sadri Şener, amacınız her ne ise karnınızdan konuşarak, güzel Türkçemizin kıvrımlı yollarına saparak değil, kendinize yakışan şekilde söyleyin , net olun ki, temiz futbol adına kimlere güvenilip kimlere güvenilmeyeceği konusunda kamuoyu algısı yanılgıya düşmesin. 
 
Yerel Medya!
 
Görünen köy Almanya hezimeti sonrası kimi yerel yayın organlarının yenilginin nedeni olarak Fenerbahçeli kimi futbolcuları Fener vurgusu yapılarak öne sürmesi yayıncılık ayıbıydı.  Futbol bir takım oyunudur ve hata varsa herkesindir. Bu çirkin üslubun hem yerel hem de ulusal görünümlü İstanbul yerel medyasına değer katmadığı çok açık…
 
 SEVEN! (7)
 
David Fincher  imzalı Seven (7) filmi, Brad Pitt,  Morgan Freeman ve Kevin Spacey’in unutulmaz oyunculuk performanslarıyla sinema tarihine adını belirgin çizgilerle yazdırmıştı.
 
Hristiyanlık inancındaki 7 büyük günah üzerine inşa edilen filmde, 7 günahın ilk sırasında Kibiri  (superbia) görürüz.
 
Kişisel olarak kibir batağına hepimizin düşmesi mümkün, şansı olan dostlarının, sevenlerinin ya da sevmeyenlerinin uyarılarıyla bu bataktan çıkabilir.
 
Ancak kurumsal ya da camia olarak bu batağın içine düşerseniz, kurtuluşunuz o kadar da kolay olmuyor, örneklerle yaşıyoruz.
 
Asıl düşündürücü olan, camialara yön veren ya da yön verdiğini zanneden yönetici ya da kanaat önderi sıfatlı kibir sahiplerinin, kifayet edemeyecekleri yoğunluktaki bir ihtirasla, kibrin yangınına tarifsiz bir kompleksle koşuyor olmalarıdır.
 
Barcelona sana diyorum, Yeldeğirmeni sen anla!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: