Ahmet Özhan’ı orta yaş ve üstü kuşaktan bilmeyen çok azdır, gençlere de biz kısa bir hatırlatma yapalım.
Kendisi Türk Sanat Müziği icracısıdır, Asıl adı Ahmet Katıgöz’dür ve 1950 Şanlıurfa doğumludur. Kendi meşrebince başarıyla Türk Sanat Müziği ve popüler Türk Müziği şarkıcılığı yaparken, bir yandan da aktörlüğe adım atmayı ihmal etmemiştir.
1982 yılında TRT için çekilen “HacıArif Bey” dizisi ile büyük sükse yapan sanatçı, bu tarihten sonra tasavvuf müziği “piyasasındaki” boşluğu da doldurur. Ahmet Özhan, 1998 yılında da Devlet Sanatçısı ünvanı almıştır. Çok çeşitli ödülleri, çok çeşitli coğrafyalarda konserleri, albümleri, filmleri, dizileri, Kültür Bakanlığı projeleri vesaire vesaire gibi sayılamayacak kadar çok karpuzu bir şapka altında toplamayı başaran Ahmet Özhan yazımıza neden konu oldu derseniz,
şundan;
Bizim vergilerimizle ayakta duran devlet örgütününün kendisi adına sanat ürettiği iddiasıyla “devlet sanatçısı” şerefiyle paye verdiği Ahmet Özhan, kısa bir süre önce katıldığı bir tv programında şike ve çete soruşturması paralelinde kendisine uzatılan soru biçimindeki pasa gelişine vurmuş ve topu ahlak ve edep kalesinin doksanına takmıştır.
Çok merak edenler “gugul emminin” yardımıyla, değil devlet sanatçısına, herhangi bir külhanbeyine bile yakışmayacak bu çukurlaşmayı bire bir izleyebilir ve mide ağrısı çekebilir.
Benim kabul etmekte zorlandığım da Ahmet Özhan nam beyefendinin bu kadar bayağılaşması değil, hatta Devlet sanatçılığı kavramının ucuzlaması da değil, alın size bir hatta daha; hatta yıllardır “ekmeğini yediği” muhafazakarlık şapkasını yerle bir etmesi bile değil,
Beni rahatsız eden şudur ki;
Size kendi adına “sanatçılık” payesi veren devletin polisi, savcısı, hakimi, mahkemesi; aylar süren bir çalışma ile bir soruşturma yürütüyor, ama siz tek bir soruda tüm bilinçaltını tezgaha yerleştirip, Çarşamba Pazarı akşamının elde kalmış marullarına toptan fiyat çeken pazarcıdan bile çok daha sarih bir “esnaflık” örneğiyle kendinizi ele veriyorsunuz.
Sahi Sayın Ahmet Özhan, size pası atan programcının “ hangi takımı tutuyorsunuz ve şike mike işlerine ne diyorsunuz” sorusuna verdiğiniz; “ şike şike şampiyonuz, şike şike lideriz” cevabıyla neyi hedeflemiştiniz?
Yoksa bu size kaderinizle kolkola girmiş bilinçaltınızın bir oyunu muydu? O kıldığınız namazlar, o okuduğunuz ilahiler, o ruhani halleriniz, o barışçı , o insanı dinlendiren yorumlarınız, hepsini bu topluma şike şike “yedirdiğinize” inanmak istemiyoruz.
Bu topluma bir özür borcunuz var sayın Özhan. Hayır kişisel bir sorun değil bu, çok da umurumda değilsiniz zaten. Ama bu sizi ciddiye almayacağım anlamına da gelmiyor.
BEDELLİ ASKERLİK!
Karşı filan değilim, bilakis…Lakin her on yılda bir aynı tartışmayı yaşamak yerine, zorunlu askerlik uygulamasının sona erdirilmesi gerektiği fikrindeyim. Ulusalcı kanadın tepkileri bu türden bir girişimi öteliyor olabilir, ancak hepimiz biliyoruz ki, bu türden bir devrim olabilecekse, bu ülkede bunu yapabilecek tek lider de RTE’dir. .
Her sosyal ve demokratik devrim girişimine ilk karşı çıkan tatlı su solcularının değil ama, bu ülkeyi gerçekten aklı ve kalbiyle seven kesimlerin bu konudaki toplumsal arama konferansının gönüllüleri olarak emek vermeleri şarttır. Türk Ordusu, ülkedeki işsizlik oranını düşük göstermek için kullanılmaktan kurtarılmalı ve her alanda profesyonelleşmelidir. Ben mi diyrum kitap yazay!
BURSA VE ANKARAGÜCÜ
Yok bu iki kulüp arasındaki dostluktan söz eden bir yazı değil okuyacağınız.
Bursaspor’un haftalardır hiçbir oyunun mahkumu olmadan beraberliklere abone oluşu, buna rağmen efendiliğinden hiçbir şey kaybetmeden hala bu ligin gizli şampiyonluk adaylarından biri olarak saygı görmesi ülke futbolu adına büyük kazanımdır. Bursa’nın bu duruşu en az şampiyonluğu kadar önemlidir.
Ankaragücü… İçinden çıkmaya ortalama aklın yetmeyeceği çeşitli kumpas ve kaybedilmiş kumarın bedelini ödemek zorunda kalmış bir eski zaman beyefendisi gibi dik durmaya devam ediyorlar. Ziya Doğan ve “elde kalan” oyuncular, işi inada bindirip bu lige tutunurlarsa, lig tarihinin en klas sayfalarından birine damgalarını basacaklar ve haysiyetin kumpasa galebe çalışının destanı olacaklardır. Sizleri bilmem ama, kalbim bu iki takımla çarpıyor. Sırtında sendika reklamı taşıyan Karabük’ün kalbimizdeki yerini yazmaya gerek bile görmüyorum.
Bir Cevap Yazın