Justin Biper’le Erkan Zengin !
Şike süreci Türkiye’ye öğrettiği şeylerden biri belki birincisi, adalet dediğimiz “şeyin” zavallı hali oldu şüphesiz.
- Ağır Ceza Mahkemesi’nin hukuk tarihinde ders olarak okutulacak kıvamdaki yargılamaları ve başta sanıklar ve sanık avukatları olmak üzere tarafların gıkını çıkaramadığı duruşmalar ve karar sonrası Türkiye yeni bir sürece girdi.
Şike ve teşvikten hüküm yiyen 48 kişi içinden her biri, gücü ve etkisi ölçüsünce “biz aslında şike yapmadık şey yaptık, şey ya neydi o hani var ya ” dans gösterilerine başladı.
İçlerinden en güçlüsü şüphesiz el pençe duran orgenerallerle şeref tribününde maç izlemeyi gelenek hale dönüştüren, adı silah tüccarlığı ve NATO ihaleleriyle sıkça duyulan baş şikeci Aziz Yıldırım’dı.
Şikeci olduğu, 2’si neredeyse tüm üyeleri kendileri tarafından atanmış TFF ve Kurullarınca; 3’ü de dünya futboluna yön veren UEFA CAS ve İFM tarafından tescillenmiş Aziz Yıldırım’ın, kişisel ilişkileri ve “birikimleri”ni topyekün harekete geçirerek, cezasının kalan kısmını cezaevinde geçirmemek için adaleti Yüksek Kaldırım’a doğru püskürtmesini “tebessümle” karşıladık.
Tebessümden fazlası mimik kaybı sayılırdı, zira bunca çabaya karşın baş şikecinin elde edebildiği tek şey, 16. ACM’deki yargılamanın “usul” yönünden kimi eksiklikler taşıdığının tespiti ile dört duvar arasına dönüşünü erteletmek oldu. Şunu da söyleyelim, AY’nin yeniden cezaevine dönmesini de istemem. Spor suçlarında Tescilli Şikeci damgasından daha ağır bir ceza olamaz ve Aziz Yıldırım bu cezayı ömür boyu zaten çekecek.
Giriş uzun oldu..
İşte kabaca bu süreç yaşanırken Fenerbahçe Kurumsal Sitesi’nden üst üste açıklamalar geldi, hala da gelmeye devam ediyor.
Eli biraz kalem tutan, kitap sayfaları arasında az-çok göz izi bırakmış herkes için bu “resmi” açıklamalar, beleş eğlentiye dönüşmüştü. Justin Biper atarlı ergen dili ve jargonuyla gözlerimizin pasını silen resmi site açıklamalarının sonuncusu Erkan Zengin özelinde oldu
Atarlanmada, özetle Erkan Zengin’in kendi futbolcuları hakkındaki kıyaslaması eleştirilerek, “bizim mahalleden zor geçersin bir daha!” görüşü savunulmuş.
Birincisi Erkan Zengin’in M’biya/ Nani/ Van Persie kıyaslaması irrite edici, rijit bir kıyaslama değil. Ama yine de bu kıyasın medya üzerinden yapılmasının hiç gereği yoktu. Zira, bana göre de Avrupa’nın bu outlet yıldızlarına bunca paralar vermek büyük yanlıştı, ama sonuçta futbol bir şov ve FB’de bu şovun en afili adresi olmak istiyor.
Beklendiği gibi atarlı site hemen devreye girdi ve en az Erkan Zengin gereksizliği kadar bir lüzumsuzluğa imza koydu. Oku eğlen, eğlen, gül..Ama bununla da kalmadı, her şeyiyle 80 li yılların Fenerbahçe’sine benzeyen Trabzonspor dan da eğlenceli bir yanıt geldi. Allah sizi ıslah etsin…
FİFA sırlamasında kaçıncıydık!??
Trabzon’un Eli Kalem Tutan Erkekleri!
Bir Kamberoğlu penceresinden babama gözyaşları içinde el sallayışımın üzerinden 30 yıla yakın zaman geçti. İstanbul’da Üniversite okuyabilecek maddi ve sosyolojik alt yapıdan yoksundum ama okumaya , gazeteci olmaya da kararlıydım. Okuduk türlü zorluk içinde, ama hiç şikayet etmeden, bir işçi maaşıyla 7 çocuk büyütmeye çalışan hacı pedere, Trabzon’a hiçbir şey hissettirmeden. Eski Galata Köprüsünün altında yattığım geceler de oldu, aç yattıklarım da, ama hepsini tebessümün denizinde viya viya da olsa yüzdürmeyi başardık.
30 yılda içimden Trabzon ya da memleket geçmeyen tek bir günüm oldu mu bilmem. Sanmam. Bir yandan hayata tutunmaya çalışırken bir yandan da memleket için ne yapabilirimlerle hırpaladım kendimi.
İlk hayal kırıklığımı yaşamam daha mesleğin başında oldu. Trabzon’da neredeyse hayranı olduğum gazeteci ağabeylerden birinin amiral gemisinde ağırlanış biçimine gemi tayfası olarak şahit oldum, içimde bir dağ yıkıldı, nasıl olurdu…
Sonra anladım ki, oligarşinin başkenti istanbul’da, dışarıdan gelen herkes marabaydı, sözleşmeli işçiydi , en fazla…
Yerel medya Dünya’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi güçlü olmak zorundaydı, o trajik gerçeklikten payıma düşen bu olmuştu.
Yerel medyada çalışan gazetecileri daha fazla önemsedim sonra..
Sonra yıllar geçti , nerdeyse 150 yıllık matbuat geleneği olan Trabzon’da, bu geçmişe değer katacak gelişimi umutsuzca bekledim durdum..,
Bir noktaya savruldum sonra, dedim ki kendi kendime, bu şehre asıl değer katacak olan erkekleri değil, 100 yıl öncesine kadar sosyal hayatta yerlerini alan kadınlar olabilir ancak.Hafıza kadınların belleğinde daha özlenesi tatlar bırakır.
Mesleki ve entelektüel olarak ne biriktirebildiysem ortaya koymak istedim, koydum, istedim ki sorgulayan, merak eden, araştıran eli, kalemli kadınları şehrin, daha fazla sorumluluk alsın.
Sonra bir şey daha anladım, belki son anladığım bu oldu mesleğe dair,
Hiç dengi dengine olmasa bunca uyum olar mıydıJ
Trabzon’da Şike Omertası Mı Var?
Yaz boyu aralıklarla 1 aya yakın kaldığım Trabzon’da, özellikle gazeteci arkadaşların çoğunun, tek merkezden yönetiliyormuşçasına, şikeyi yok saydığına, şike konusu açıldığında ortamı terk ettiklerine tanık oldum.
Trabzon’da yaşayıp Oligarşi medyasına ve şike çetesine gebe arkadaşların Şike Omertasını bir yere kadar anlarız da, meslek hayatlarının nerdeyse % 80’nini oluşturan Trabzonspor üzerinden ekmek kavgası veren gazetecilerin suskunluğunu asla anlayamayız.
Dalga geçilen sizin haysiyetiniz, çalınan sizin sevinciniz, yoksa biz mi yanlış biliyor, size aslında içi boş anlamlar mı yüklüyoruz?
Şikeyi konuşup yazan birkaç arkadaş kaldı, onlara da baki selam edelim, hakları kalmasın üzerimizde…
–
Barış…
Kendi söküğünü dikemeyen terzi olduğumu bilmeyen pek çok kişi , Kürt sorunu, çözüm süreci ve PKK-KCK güdümlü iç savaş denemesinin ne anlama geldiğini ve sonunda neler olacağını merak edip benden akıl istiyor.