ANKARA SÖKE SÖKE ALDI!
Lafı dolaştırmadan Aykut Kocaman’a alkışlarımızı gönderelim. Bir “futbol takımı nasıl olur” sorusunun yanıtını hepimize gösterdiği için.
Sonra, bana göre başarılı bir yönetim gösteren İlker Meral’in son düdüğü sonrası saha içine çevirelim gözlerimizi. Ankaraspor’un ve futbolumuzun görüp görebileceği en efendi oyunculardan biri olan Adem Koçak’la, BJK’nın ele avuca sığmayan sinir küpü sol beki “Deli” İbrahim arasında sakin bir tartışma izlerken, ne olduysa İbrahim Üzülmez’in kırmızı görmüş boğa sinirliliğinde Adem’in üzerine yürüyüşünü izledik. Neyse araya girdi etraftakiler ve Adem’i olası bir dayaktan kurtardılar. Üzülmez İbrahim’in dayağından kurtulma konusunda Adem kadar şanslı olmayan Toraman İbrahim’in de hakemi dövmemesi nedeniyle kendisine teşekkür borçluyuz. Amacım ironi yapmak değil, Beşiktaş gibi “kalender” bir markanının, bu tip isimlerden bir an önce kurtulması lazım. Sezon başı kavgasının kahramanları dokuya zarar veriyor, lütfen.
Delgado’ya yönelik siyah beyaz tepkiyi de anlayamadım. Arjantinli oyuncunun kumaş kalitesini bilebilecek bir futbol birikimine sahip olan Kartal tribünleri, eğer bizim bilmediğimiz bir ihanet yoksa, Delgado’ya ayıp ettiler..
Denizli sonrası uçuşa geçmesi beklenen Kartal’ın pike pozisyonuna dönmesi, başkalarını bilmem ama benim için sürpriz değil. Sağlam’dan namağlup alınan bir takımdan bugün gelinen nokta; öyle medya desteği ve gazıyla “büyük hoca” olunamayacağını, geçmişiyle yaşayanların bugünü ıskalayacaklarını hepimize bir kez daha gösterdi. Çok bilinen şansı da yanında olmayıca Mustafa Denizli beklenmedik kadar ksıa sürede sorgulanmaya başladı. Ancak yenilgiye rağmen ben Kartalın kötü oynadığına da inanmıyorum. Ancak, iki İbrahimlerin bilinen agresif halleri dışında, rakibine kasden “basan” Sivok’a Beşiktaş terbiyesinin hatırlatılmasını dilerim.
Bu yenilgi şüphesiz en çok Trabzon’u ve diğer iki İstanbulluyu mutlu etmiştir. Ancak İnönü’den yükselen bir Ankara türküsü dinledik ki, dikkate almayan 3 ü biri görür.
GÜİZA ve “İMAJIN BEDELİ”
İspanya Liginin gol kralı Türkiye’de öylesine sorgulanabilir bir “golcü” fotoğrafı veriyor ki; film karelerine ruhunu veren karanlık odalardan gün ışığına çıkan kartın adı konmuştur artık: Güiza vurduysa gol olmaz! Bu tehlikeli “klişe”nin biz sporseverlerin aklında yer etmesinin çok bir sakıncası olmaz, lakin belli ki hakemlerimiz de bu klişenin etkisine girmiş durumda.
Yanık Yürek İspanyol’un attığı gol, maalesef görme özürlü bir yan hakem bayrağına kurban gitmiş ve mübarek kurban bayramımızın ilk telefatı Denizli’de yaşanmıştır, ikincisiyle..Bu ofsaytı kaçıran bayraklı el, belli ki vücudunun baş nahiyesiyle sağlıklı bir iletişim köprüsü kuramıyor. Davut’un golüne diyecek laf bulmakla deveye hendek atlatmak arasında zaten fark yok, girmeyelim hiç. Bu bariz hatalara rağmen bu hakemlerimizi süper ligimizde bayrak sallayabiliyor. Kötü niyetli olduğunu asla söyleyemeyiz, ama “kötü” olduklarını söylemek o kadar kolay ki..Bunları da görün be kardeşler!
BİR YAZAR VE CEMAAT KARDEŞLİĞİ
Büyük gazetemizin adı Passat’larla anılmış bir yazarı var. Birini överken klavyesine yapışan iştah satırlar arasında gezinirken kolayca hissediliyor. Herkeslerin “eleştirdiği” bu oyuncuya sahip çıkarken gösterdiği duyarlılığı, aynı futbolcunun mesela maç öncesi bir taraftarla yumruklaşmasını “görmeyerek” sıfırlıyor. Neden? Bu çifte standart niye diye sormazlar mı? Nedeni şu olmasın..
Cemaat kardeşliği öyle “nalet” bir virüs ki, işe sağduyudan başlar!
Lakin; alem kör millet sersem değil..
İYİ BAYRAMLAR İNSANLIK!
Bir dine ait olmak başka şeydir, olmamak başka;
Balta girmemiş ormanlarda herkesten ve her şeyden uzak yaşayan ilkel kabilelerden birinde yaşıyor da olabilir insan, ateist olarak da yaşayabilir..
Dil, din, ırk, renk farklarını bir utanç bayrağı olarak yaşatabilir ya da her tür farklılığı başka bir zenginlik olarak da gönlünüze sığdırabilirsiniz..
Her şeyi söylemek mümkün, her şeyi sorgulamak da..
Ama, İslam dininin en güzel hasletlerinden biri ve temel amacı yoksul sofralara paylaşımın tadını taşımak olan Kurban Bayramı’nı sorgulamak kimsenin haddi olmasa gerek.
Yoksulluğu yok edemiyorsanız, yoksul yüreklere umut taşıyan bu bayramı da saygıyla karşılamak ve bu sevince ortak olmak zorundayız..
Ne mutlu bize ki bayramlarımız var. İyi bayramlar insanlık..Komşusu açken tok yatanlar, size bir sözümüz yok!!
BURHAN ŞEŞEN’İN ACISI..
Burhan Şeşen bir müzisyen, aklı başında, sevecen, sıcak kanlı ve üretken.Oğlu Serhan’ı kaybetti geçen hafta. Hastanelerde yaşadığı sıkıntı ve hastalık sürecindeki çırpınışları, hayatın yeniden yeniden sorgulanabilirliğine dair milyon fotoğraf verdi bize.
Sonra yaşam mücadelesini kaybetti oğul Şeşen. Müzisyen babanın uçarı oğlu Serhan, sevenlerine tarifsiz acılar bırakıp çekip gitti aramızdan..Sonra o müzisyen baba, “wish you vere here” ile uğurladı oğlunu. Serhan’la birlikte Syd Barret’e de ağladık bir kez daha..
İşte bu yüzden, Burhan Şeşen’in baba acısı bizim de içimizi dağlayan bir acıdır..
Sabır, sabır, sabır…
Bir Cevap Yazın