Ülkemize gelen yabancı teknik adamların “ortama intibak” süresi içinde ettiği kimi laflar var ki, iklimimize ters!
İşte Fenerbahçe’nin İspanyol teknik direktörü Aragones, Trabzonspor maçı sonrası canlı yayında yaptığı “1 puan kazandık” açıklaması, bu “intibak”ın henüz devam ettiğini gösterdi.
Zira;
Ülkemizde üç İstanbullu her maçın mutlak favorisidir ve onlar asla 1 puan kazanmaz, aksine 2 puan kaybederler;
Zira;
Ülkemizde üç İstanbullu’nun hiçbir rakibi onları alt etmez, aksine “kendileri” maçı kaybeder!
Zira;
Ülkemizde üç hacimli dışında saygıyı hak eden bir futbol takımı yoktur, es kaza böyle bir tanımlamada bulunan her kim olursa başta medya tarafından tefe konur, şamar oğlanına dönüştürülür!
Böyleyken;
Luis Aragones’in teknik adam becerisi tartışılabilir, ama “1 puan kazandık” gerçekçiliğinden, başta İstanbul medyası olmak üzere, hepimizin öğreneceği çok şey olduğuna inanıyorum. İhtiyar İspanyol, kartvizitine “Avrupa Şampiyonu hoca” sıfatını neden düşürebildiğini de gösterdi aslında. Evet O, rakibine saygıyı da en az kendi egosu kadar önemseyebildiği için Avrupa Şampiyonu oldu.
Maçı özetlersek;
Trabzonspor “usta” bir golcüye sahip olabilseydi Fenerbahçe’yi “rahat” mağlup eden bir takım olarak şampiyonluğun en büyük adayı olurdu. Malum, Galatasaray ve Beşiktaş Saraçoğlu’ndan “başları eğik” ayrılmıştı.
Züpperr ligimizin şampiyonunu belirlemek açısından “Şükrü Saraçoğlu’ndan üç puan çıkaran takım olmak” çok büyük bir fark yaratır, kuşkusuz..
Trabzon, herhangi bir takımın Şükrü Saraçoğlu’nda bulabileceği en fazla sayıda mutlak gol pozisyonundan tek sayı üretememiş ve şampiyonluk umudunu zirveye taşıyacak bir geceyi Umut Bulut’un son vuruş acemiliğiyle, maalesef ışıltılı bir finale dönüştürememiştir.
Fenerbahçe, kalecisi Volkan Demirel’in “dalya” motivasyonuyla ayakta kalmış, rakibinin “takım” direncine aynı iştahla karşı koymuş ve fakat şu gerçekle de yüzleşmiştir: Karşıda bir “takım” varsa, işimiz çok zor! En başarılı oyunculardan biri olarak öne çıkan Gökhan Gönül, elbette hücuma katkı vermelidir, veriyor da..Lakin savunduğunuz bölgeden rakip sayısız kez yüzde yüzlük pozisyon yaratıyorsa, orada bir sorun var demektir. Orası dediğimiz, otoritelerin “en başarılı” bulduğu yer. Anladınız siz, biliyorum.
Hasılı;
Trabzon’a “Trabzon farkını” yaşattığı, Aragones’e “dezenformasyonla kirletilmemiş sağduyusu, Fenerbahçe’ye de kroki duruma düşmesine rağmen büyük takım kimliğine sadık kaldığı için teşekkür edelim..
Ümit Karan’ı atmak!
Haftanın önem sıralamasındaki ikinci maçı Sivas’taydı. Aleyhine yapılmış tek bir “hakem hatası” olmamasıyla dikkatleri üzerine çeken lider Sivasspor, şampiyonluğun en güçlü adaylarından birini, Galatasaray’ı konuk etti ve Fenerbahçe’nin ardından İstanbul takımlarına karşı ikinci iç saha zaferine imza attı. Kutlarız.
Bu maçtan benim payıma düşen, Ümit Karan’ı oyundan attıran yan hakem fotoğrafıydı. Büyük çoğunluğun ortak kanısı; Ümit Karan’ın “kızaracak bir şey yapmadığı”, yan hakemin “durumdan vazife çıkaracak bir alınganlık” gösterdiğiydi. Saha içi atmosferini yaşamadığımız için, neler yaşandığına dair tüm öngörülerimiz bir yanıyla eksik kalacaktır. Herkesin merak ettiği tek kelimelik Ümit Karan “küfrünün”, söz konusu yan hakem tarafından hakaret kabul edilmesine de, son tahlilde, bir şey söyleyemeyiz.
Ama söyleyeceğimiz bir şey var;
Sayın “söz konusu yan hakem”, Ümit Karan’ın size yönelik “küfrü!”ne gösterdiğiniz hassasiyeti mesleğinize de gösterdiğiniz gün, saygıyı hak edersiniz. Sivas’ın ilk golündeki ofsaytı tespit edemediniz ama, Ümit’in ağzından çıkan tek kelimelik küfrü! havada kaptınız! Saygıyı hak ettiğinizi düşünüyor musunuz?
BJK olur mu!?
Mustafa Denizli, Sağlam sonrası ilk basın toplantısında “transfere ihtiyacımız yok, şampiyonluk için bu kadro yeterli” demişti.
Önce Yusuf alındı, belli ki yeterli görünmüyor, başka isimler de gündemde. Bu transferler ve bugünkü Beşiktaş fotoğrafı, Denizli başta olmak üzere, yolunda gitmeyen çok şey olduğunu gösteriyor.
Hep söyledim; iki İbrahim arasındaki kavga sonrası yaşanan “süreç” ve ortaya konamayan irade, Beşiktaş açısından bu yılı “kayıp” hanesine yazdırmaya adaydır. İte kaka alınan 3 puanlar, gerçeğin “görülme sürecini” uzatmaktan başka işe yarayacak gibi durmuyor. Sayın Demirören’le olmadı, olmuyor. Olan şu; Demirören şeref tribününde ana avrat düzlüyor, taraftar tribünden..Uyumsa, alın size uyum!
Kocaeli ligde kalır mı?
Valla kalsa iyi olur.
Taner Gülleri’nin 3.Körfez golü sonrası sevincini seyirciyle sarmaş dolaş olarak kutlaması, her ne kadar “sakıncalar” içeriyorsa da, benim için sakıncadan çok daha fazla “amatörlükle taçlanmış samimiyet” fotoğrafıydı. Teknik adam değişimi sonrası bana göre, ligden düşmeye “karar veren” Hacettepe, belli ki kendini prestij maçlarına hazırlamaya başlamış. Osman Özdemir’in günahı tuttu desek, fazla mı metafizik olur?
Kayseri’nin Gençler’den fark yemesi haftanın sürpriziydi aslında. Adana Kayseri’ye yaramamış belli ki. Bu hafta büyük bir ihtimalle yine Adana’da Sivas’ı ağırlayacak olan ‘pastırmacılar’ bu maçtan da 3 puan çıkaramazsa, kazan fena kaynar. Bu arada, Mehmet Topuz’un maçın son anlarında rakip oyuncu Troisi’ye yönelik hareketinin çok abartıldığını düşünüyorum. Saha içinde buna benzer yüzlerce pozisyon yaşanır ve sahada kalır.
Antalya’nın Mehmet Özdilek sonrası çıkışı saygıyı hak ediyor. İtiraf etmeliyim ki, Şifo’dan çok iyi bir teknik adam çıkacağına inanmadım hiç, ama o tam tersi gıpta edilesi bir çıkışın öncüsü olarak her tür saygıyı hak ediyor. Ünal Karaman’la çıkışa geçen Ankaragücü, Karaman’ı takımda tutmayı başaramayınca, bana göre de en doğru seçimi yapıp Hakan Kutlu’yu yeniden göreve getirdi, ancak tek gol ayağını “satınca” da, hedefler konusunda kafalar karıştı. Yoksa, gerçekten, Ankaragücü’nü “hülle” ile Ankaraspor’a “geçirip”, Kurtuluş Savaşı’nın bu saygıdeğer mirasını Gökçek’e kurban mı verecekler?
Eskişehirspor, rakibe göre oynayan bir takım fotoğrafı vermeye devam ediyor. Güçlü Gaziantepspor’a kendi evinde kaybetmemek de önemliydi ve Batuhan’la buldukları gol, olası bir moral motivasyon erozyonunu da engelledi aslında.
Bursaspor, zorlu fikstürü öncesi “alabildiği kadar çok puan” alarak, kötü rüyalardan olabildiğince uzak durmaya kararlı. Belediye’den alınan 3 puan da, bu anlamda çok önemliydi. Bu moral, kapasitesinin çok altında kalan Bursa’yı daha yukarılara da, taşıyabilir. İBB, her belediye takımı gibi Süper Lig’e “gereksiz” gördüğüm bir takım, Abdullah Avcı sempatim, maalesef toplumsal yarar şartımdan önce gelmiyor.
Bir Cevap Yazın