Kendisini yıllardır Türkiye Spor Yazarları Derneği olarak “yutturan”, adalet ve hak söz konusu olduğunda terazisini hiçbir hicap duymadan kendi (İstanbul) takımları lehine “bozan”, var oluş gerekçesini İstanbul takımlarının “başarısı” üzerine inşa eden ve bu fotoğraftan maddi ve manevi olarak nemalanmayı ana felsefesi olarak gelenekselleştiren, sözüm ona “Türkiye Spor Yazarları Derneği” bir açıklama yaparak, ligin ikinci yarısında Fenerbahçe, Federasyon ve MHK işbirliğiyle sahneye konan çirkin oyuna alenen destek veren bir açıklama yaptı.
1989 yılında Hürriyet Gazetesi’bnde Stajyer spor muhabiri olarak işe başladığımda, şu anda İstanbulun Spor Yazarları Derneği’nde başkan olan Esat Yılmaer basketbol yazarı, ikinci başkan Faik Gürses Oğuz Tongsir’in yardımcısı Devrim Sağıroğlu da, özellikle Trabzonspor yazılarıyla “sivrilmiş” bir gazateciydiler. Ahmet Çakır sanırım o sıralara TRT de çalışıyordu (Trabzon Büro bile olabilir, yani Trabzonspor’dan ekmek yiyip sonra unutanlardan biri olma olasılığı var). İlk üç isimle çalıştım, Çakır’ı hiç tanımadım. Ama şu anda TSYD diye yutturulan İSYD’nin yönetim kurulu üyelerinin hiçbirinden “kişisel” bir kötülük görmedim, aksine Gürses başta olmak üzere tümünün “keyifli ve pozitif” insanlar olduğunu rahatça söyleyebilirim. Tabi bunu söylerken, Yılmaer’in tarihi “NBA” röportajını, Gürses’in efsane isim Süleyman Seba’ya ayar veren yazısını ve Devrim Sağıroğlu’nun Trabzonspor üzerinden inşa ettiği spor yazarı kimliğinin de farkında olduğumuzu herkes bilmeli.
İşte bu isimlerden oluşan İSYD’nin, kendilerinin varoluş gerekçelerinin en temel dayanağı olan Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım felsefesinin dümen suyuna giden bir açıklamada buklunarak, mesleklerini rencide etmek pahasına “saflarını belli etmeleri”, kötülük adına kazanılmış bir zaferdir.
Bundan 15 yıl önce aynı oyun sahnelenirken de sadece isimler değişikti. Aziz Yıldırım’ın koltuğunda Ali Şen oturuyordu ve aynı Ali Şen, şampiyonluk Trabzonspor’dan Mesut Yılmaz yardımıyla da “çalındıktan” yıllar sonra, ahlak zafiyeti gösteren bir oyuncusunun başına sardığı bir bandajla şampiyonluğu Trabzon’dan “çaldığını” itiraf ediyordu. Trabzonporlu iki genci intihara sürükleyen bu dramatik son yaşandığı sırada İstanbul Spor Yazarları Derneği ne yapıyordu biliyor musunuz? Bugün yaptığını yapıyor , yani kötülüğe destek veriyordu. Aynı İSYD’nin, spor muhabirleri ve hatta daha kötüsü başkanı bile “saldırıya” uğradığında, kuyruğunu kıstırıp sessiz kaldığını; birileri “şampiyonluk sahada kazanılmıyormuş” türü sportif barışın temeline dinamit lokumu koyan açıklamalarına karşı tepkisiz kalması da bir başka trajikomik fotoğraftır.
Trabzonspor camiası şunu iyi bilmeli. İstanbul basını İstanbul’un basınıdır, yazar diye sundukları kifayeti sorguya muhtaç kalemleri de İstanbul takımlarının neferleridir. Elbetteki kalemini sırf gönül verdiği renklerin çıkarları için kullanmayacak, elbette ki sol memenin altında vicdan taşıyan ve elbette ki bu kötülük imparatorluğunun baskılarına direnen namuslu kalemleri de var basının. Elbette ki bugünden bakıp İslam Çupi özlemiyle yanmayacak kadar realitenin farkındayım. Ama en azından Atilla Gökçe gibi birçok şeyi “aşmış” duayenlerin bu rezalete sessiz kalmaması gerekirdi, umut kırıcı bir fotoğraftır.
Trabzonspor camiası ikinci bir 96 faciasına tahammül gösteremez. Hiçbir camia bu derece ahlak yoksunu bir saldırıya sessiz kalamaz. Saha içine müdahil olan o “kara eller” engellenmedikçe bu isyan ateşi büyüyecek ve en başta o ellerin sahiplerini yakacaktır.
Cezaevinde zavallı adembabaları sömüren düzeni kuran sözümona kabadayıya ne demişti Tatar Ramazan;
“Benim adım tatar Ramazan, ben bu oyunu bozarım”
Bir Cevap Yazın