Dünyanın başka herhangi bir ülkesinde Emenike vakası yaşansaydı hiç kuşkusuz bizim hiç alışık olmadığımız sonuçlar yaşanır ve çok ağır cezalar verilebilirdi, ama bizim ülkemiz Türkiye ve burada hukukun gücü değil güçlülerin hukuku hakimdir.
Dünyanın başka herhangi bir ülkesinde Sezer Öztürk vakası yaşansaydı hiç kuşkusuz bizim hiç alışık olmadığımız sonuçlar yaşanır ve Sezer Öztürk kamu vicdanında mahkum edilerek en azından kör parmağım gözüne yoluna gidilmeden ar duygusunun henüz ölmediği kanıtlanabilirdi, ama bizim ülkemiz Türkiye ve burada günlük hayatın ahlak terazisi Sinyor Makyavel’in torunlarının kontrolünde.
Lefter Küçükandonyanidis’in ya da unutulmaz solbek ve insan efendisi Alpaslan Eratlı gibi bu ülkede herkesin sevgilisi olabilmiş sembol isimlerin gözlerinin içine bakabilen hiçbir Fenerbahçelinin bu transferleri onaylamadığını; sportif rekabetin olmazsa olmazının asgari bir ahlaki zaviye gerektirdiğini içten içe tekrarladığını ve şaibelere bulanmış hiçbir başarıdan haz duymadıklarını biliyorum. Onlarca Fenerbahçeli arkadaşım var ve hepsinin hayatımda en az diğer arkadaşlarım kadar kıymeti elbette.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Fenerbahçeli olduğu totemine bu kadar sıkıca bağlı olan bir camianın, sporcunun zeki çevik ve ahlaklısını seven bu büyük öndere ironi yaptığını düşünebiliriz, ve fakat ölüler ironiden anlamaz.
Ve bir gün ahlakın sıfır noktasına indiğinizde yalnızlığın dramına ortak edecek yeni Emenikeler ve Sezerler bile bulamazsınız. Hasılı, sorunun kaynağı Fenerbahçeyi idare edenlerin yönetim felsefesi olabilir lakin bu felsefenin sonu felsefenin sefaletidir. Biri Marx’mı dedi?? Hatırlatayım, alakası yok…
MEHMET ALİ AYDINLAR NEREDEN ÇIKTI?
Sayın Aydınlar’ın adını ilk kez oğlunu kaybettiğinde duydum ve hiç tanımadığım bir adamın duyduğu evlat acısı benim içimi de fena halde sızlattı ve hatat daha fazlası oldu, birkaç damla gözyaşı…
O süreçte kendisine ait birçok yeni bilgiye ulaştım. Sahibi olduğu Hastaneler zinciri, spora yatkınlığı ve gençlere yönelik hesapsız sevgisi, Fenerbahçeliliği ve saire…
Futbol federasyonu Başkanı has izmir delikanlısı Mahmut Özgener, kendisini hayattan soğutan ayak oyunlarından ve bazı kulüp başkanların hadlerini aşmalarından dolayı yeni dönemde aday olmayacağını açıkladığında ortaya çıkan başkan adaylarından biri de değildi üstelik.
Sayın Aziz Yıldırım’ın adayı olarak ortaya çıkardığı Göksel Gümüşdağ’ın “tutmayacağı” belli olduğunda ve Mehmet Atalay’ın da bir türlü “adayım” diyememesinin sisler bulvarında ne olduysa olsu birden bire Mehmet Ali Aydınlar ismi üzerinde uzlaşıldı. Uzlaşanlar ise İstanbul’un üç hacimlisi ve Trabzonspor oldu!
Trabzonlu bir adaya destek vermek için, o adayın çekildiği güne kadar sabretme erdemi gösteren Trabzon yönetiminin, dakikalar içinde Fenerbahçeli Aydınlar’a destek vermesi kafaları karıştırmaya yetti. Anlaşılan Trabzon Başkanı Sayın Sadri Şener Türk futbolunun duayenlerinden Özkan Sümer’in “ Büyüklük büyük kulüplerle sevişerek değil savaşarak kazanılır” şiarını önemsememiş ve sevişmeyi seçmiştir. Bu dörtlünün kendi arasındaki sevişmesinde kimlerin aktif kimlerin pasif olacağını kestirmek için kahin olmaya gerek yok, geçen sezonun fotoğrafı her şeyi apaçık ortaya koymaya yetiyor
Sayın Aydınlar’ın futbolumuzu nasıl yöneteceğine dair bir fikrim yok henüz, ama daha şimdiden Fenerbahçe’ye yarardan çok zarar getireceğini söylemek mümkün. .
ORTADA BİRŞEY YOKSA ETİK KURUL E.B’Yİ NEDEN ÇAĞIRDI?
Ben Etik Kurul’un yerinde olsam E:B’ye ilk uyarıyı kendi bulaşık ilişkilerine yemin malzemesi yaptığı masumlar masumu , uzun ve sağlıklı ömürler dilediğimiz bebeği adına yapardım.
E.B bilmeli ki, o dünyalar güzeli masumiyeti kirli spor iklimimize şu veya bu şekilde dahletmeye ne kendisinin ne de bir başkasının hakkı yoktur. Çocuklar hepimizindir ve filler tepinirken masumiyetin ezilmesine hep birlikte karşı çıkmalıyız. Eminim ki E.B’de yaptığı hatanın farkındadır ve tekrarlamayacaktır.
Bu sorgulamadan bir şey çıkar mı ya da ne çıkar sorularının yanıtı çok da önemli değil aslında. İtalya’da Juventus gibi bir markayı iki alt lige düşüren benzer bir olayın varlığına karşın, Türkiye’de hemen herkes “bu işten bir şey çıkmaz arkadaş” ortak paydasında hiçbir rahatsızlık duymadan buluşabiliyorsa zaten sözün de çok kıymeti kalmamış demektir.
KIZILAY
Türk Kızılayı’nı devlete bağlı bir birim olarak bilme yanlışına saplananların oranı neredeyse toplumun yüzde ellilerine ulaşıyor. Ve maalesef işi araştırmak ve toplumu bilgilendirmek olan gazeteciler için de durum farklı değil.
Oysa Türk Kızılayı bir sivil toplum kuruluşudur ve hükümetler üstü bir kurumdur. Kimseden emir ve direktif almadan, ihtiyaç sahiplerine kendi felsefesi doğrultusunda ve hiçbir karşılık beklemeksizin “iyilik” yapar. Tıpkı şu anda Simav’da ve Hatay Çadırkentlerinde yaptığı gibi…
Kızılay’ın “iyiliklerini” yapılması gereken görev gibi gören Türk basını Dünya’nın ve ülkenin her köşesinde Kızılay ekiplerinin yazdığı iyilik destanlarına neredeyse kayıtsız kalırken, mesela Samsun Şubesi’ndeki sıradan bir usulsüzlük soruşturmasını manşetlerine görülmemiş bir iştiha ile taşımakta bir beis görmez. Üstelik bu soruşturma Kızılay’ın bilgisi dahilindedir ve amaç söylentilerin yarattığı kirli havayı adalet marifetiyle netleştirmek ve kamu vicdanını rahatlatmaktır. Yapılması gereken bu hesapsız ve beklentisiz iyilik çınarına destek olmak ve bir gün ihtiyaç duyabileceğimiz gerçeğini unutmadan ona sahip çıkmaktır.
Samsun Şubesindeki soruşturma
Bu yazıya gidecek müzik:
1- İşte Hendek İşte Deve: Barış Manço
2- Safinaz : Cem Karaca
3- Soldier Fortune : Deep Purple
Bir Cevap Yazın