SADRİ ŞENER
Çok tonton biri olduğu konusunda neredeyse hiç kimsenin bir kuşkusu yok , hatta zaman zaman Türk Sinemasının unutulmaz iyilik sembolleri Ali Şen ve yer yer de Nubar terziyan hissi vermiyor da değil. Kendisine yönelik orta zeka ürünü birçok soruya verdiği ironik yanıtlarla gergin futbol ilkimize yumuşatıcı etkisi de yadsınamaz, yadsınmıyor da zaten…
Gazetecilik mesleğimde bana en çok heyecan veren ilk röportajımı kendisinin Acıbadem bürosunda yapmış ve bana gösterdiği “yakınlık” için, içime kendisi adına çeşit çeşit tolere çiçeği ekmiştim. Ve başkanlığı süresince her eleştiri isteğinde bu çiçeklerden birini kopararak teselli bulmuş, kendimi frenlemiştim.
Ama futbol sezonunun ve cebinden çalınan şampiyonluk duygusunun sonunca ben faniniz de anladım ki, sayın Şener’i tolere edecek bahçemde tek bir çiçek kalmamış.
Spor Kulübü yöneticiliğinin bir “gönül” işi olduğu konusunda sık sık vurgu yapılır. Futboldaki endüstrileşme bu düzeyleri görmeseydi bu tanımlama bugün de geçerliliğini koruyor olabilir, Nubar Terziyan ile Önder Somer arasındaki tatlı atışmalardan kendi payımıza düşen hüznü ve coşkuyu aklımızın arka odalarına saplanıp kalmadan hakkıyla yaşayabilirdik. Bir “gönül adamı” hissi veren Sadri Şener’in de Trabzonspor gibi bir markanın Başkanlık görevini sadece “gönül” için yaptığına artık ben de inanamıyorum.
Zira, eğer Sadri bey başkanlığı “gönülden” yapıyor olsaydı, Sayın Başbakan’ın şampiyonluk yarışının en kızgın anında rengini alenen belli etmesine ve çoğu devlet memuru olan etkili ve yetkili kişilere sarı-lacivert lehine mesaj vermesine sessiz kalmaz ve camiayı temsil ederdi. Ancak sayın Şener öyle yapmamış ve Başbakan’la görüşmesinin ardından verdiği mesajlarla Trabzonspor’u gönülden seven ve marka üzerinden hiçbir kişisel ikbal hesabı yapmayan kişilerin ağzını bir karış açık bırakmıştır. Şimdi okuyucu bunu neden o zaman yazmadınız diyecektir haklı olarak, ben de içimdeki son çiçeklere atacağım topu…
Sayın Başkan’ın sık sık dostluğunu dile getirdiği “rakip” kulüp başkanlarına yönelik tespitlerindeki yanılgıları kendisinde ne tür düş kırıklıkları doğurmuştur bilemeyiz elbette, ama bildiğimiz şu ki; durum hiç de öyle değilmiş. Sürekli size olan güvenini dile getirdiğiniz kendi futbolcunuzun sizi sezon içinde o çok güvendiğiniz başkanlardan birine “satması”ndan çok daha üzücü bir durumla karşı karşıyayız..
Trabzon “markası” hakemler marifetiyle lime lime doğranırken yapılması gereken tek şey camianın başına geçip toplu bir tepkiyi tek noktaya odaklamak ve Trabzonspor aleyhine başlatılan çalışmanın! önünü kesmekti. Sayın Şener, bu şehrin ve camianın bu enerjisini harekete geçirememiş ve hakemler tarafından katlinin sanığı olarak kaydını düşmüştür.
Futbol camiasının içinde olan herkes bilir ki, şampiyonluğu takımlar kadar yönetimler de kazanır. Trabzon ve sevmeyenlerinin her türden eleştiri yağmuruna tuttuğu Sayın Aziz Yıldırım ve ekibi sahadaki takımına sonuna kadar destek vermiş ve sahada kazanılan puanlara yönetim desteğiyle kazanılan masa puanlarıyla katkı sağlamıştır. Trabzonspor yönetiminin sahada 832 puan toplayan takımına tek bir puan katkı verdiğini söyleyebilen tek kişi var mıdır? Hatta biraz zorlarsak Kayserispor camiasını tek yürek haline getiren ve Trabzon’dan puan çıkarmasını sağlayan motivasyonun sahibi olarak eksi puan etkisinden bile söz edilebilir. Trabzonspor’un şampiyonluğu kaybetmesinde pek çok alt bileşenin etkisi elbette olmuştur, ama camia kendini kandırmaktan vazgeçmeli ve şampiyonluğun kaybedilmesinin tek nedeninin, son tahlilde, yönetim olduğunu bilmelidir.
Ve günümüzün en popüler konusu, Federasyon Başkanlığı seçimleri…
Sayın Sadri Şener, dostluğundan övgüyle söz ettiği Sayın Mahmut Özgener ‘e destek verdiğini, vereceğini her platformda dile getirdi, ki , son derece doğaldır . Ancak kişisel dostluklar kurumsal kimliğin önüne geçmeye başladığında siz siz olmaktan çıkarsınız ve camianın geleneklerine bağlı kalırsınız. Maalesef sayın Şener bu konuda da sınıfta kalmıştır.
Sayın Mehmet Atalay’ın daha Federasyon seçimleri gündeme gelmeden ilk nabız yoklamasını ve Başkan ziyaretini kendisine yaptığını ve destek sözü aldığını biliyoruz. Durum böyleyken, Şener’in “Atalay adaylığını açıklamadığı için destek açıklaması yapmadım, açıkladığı anda desteğimizi kendisinedir” mealindeki açıklaması inandırıcı olmaktan uzak kalmış ve hemen sonra Atalay’dan gelen “yokum” açıklaması oldukça manidar olmuştur. Mehmet Atalay’ın “Yokum” demesinin nedenlerinden biri Faruk Nafiz Özak’ın sessizliği midir dedi biri? Ama Fanatik Fenerbahçeliliği bilinen Mehmet Ali Aydınlar varkene…
İstanbul ‘un lüks otelleri ya da dolçe vitadan yeterli payın alınması için girilmesi zorunlu olan kılıklardan başarılı bir iş adamı portresi çıkarmak mümkündür, ancak bu portrenin Trabzonspor Başkanlığı makamını temsil etmesi maalesef mümkün değildir.
Sadri bey bu yazıyı hasbelkader okuma şansı bulursa, “yahu bu bizim Sedat değil mi, neden ve nasıl böyle şeyler yazar, O’ndan hiç beklemezdim” benzeri bir tepki gösterebilir. Ama herkes bilmeli ki benim için her dostluğun ve ilişkinin nirengi noktası Trabzon markasına aidiyet hissinin derinliği ve temsil yeteneğidir.
VOLKAN KONAK DİYE BİRİ…
Seçim öncesi tahminlerde yanılma şampiyonu olarak lokal bir ün sahibi olan Volkan Konak’la kişisel dostluğumuz çok uzun yıllara dayanır. “Görece” zor günlerinde etim budumla hep yanında oldum, zor günlerimde hep yanımda oldu et but hesabına girmeden. Bu kişisel yanımız
Volkan Konak’ı diğer sanatçılardan farklı kılan veya bir adım öne çıkaran ise toplumcu yanı ve koca yüreğidir. Has Trabzonsporluluğu ve memleket sevdasının üzerine sevda bilmeyen, yaşama iştahla bağlı ve siyasi duruşu belli olmasına rağmen her tür siyasi görüşten insanın sevgilisi olan Konak’ın Trabzonspor Başkanlığına ne dersiniz?
Bir Cevap Yazın