Kimi okurlar, arkadaşlar, zibidiler filan, lağımı patlayan futbolumuzun tarihi süreciyle ilgili sessizliğime eleştirel bir gözle bakmışlar.
Herkes şunu bilmeli,
Ben çocukluğumu ve ilk gençliğimi, yani insanın çeliğine su verildiği evreleri Trabzon sokaklarında geçirdim. Hani tarihin her döneminde haksızlığa isyan edenlerin, hani boynu kırılan ama eğilmeyen insanların yaşadığı şehirde…
Sabahları evden vicdan ve sevgi yüklü bir annenin ve ailenin sofrasından “doymuş halde” kalkarak çıkar; gün boyu sokaklarda geçirilen bir çocukluğun akşam sofrasında, mertliğin ve adaletin simgesi işçi bir babanın kolları altına aldığı ailenin bireylerinden biri olurdum. Ne annemin eyvallahı vardı hayata, ne de babamın. İki ağabeyim vardı hiçbir şeye minnet etmeyen, bir ablam ikinci annemiz, yürüyen sevgi ve vefa… Küçük kardeşlerim vardı 3 bal badem, hepsi, biz…
Bu şehrin ve şehri oluşturan değerlerle hemhal olmuş ailelerinin hiçbir ferdi , dara düşen düşmanı olsa el kaldırmaz, zayıf düşen uğruna ölebileceği değerlerin bir numaralı hasmı olsa, “bir tekme de ben vurayım” çukuruna düşmez, düşemez…Eğer öyle biri varsa bilinmelidir ki, o kişi ya bu şehirden ya da bu kültürden habersizdir.
Aziz Yıldırım ve Bülent Uygun başta olmak üzere, şike soruşturmasında adı geçen kişilerle ilgili görüşlerimi, o kişilerin kendi yaşam çizgilerinde “görece” en başarılı oldukları dönemlerde yazdım, çizdim, beyan ettim. Hatta kimi zaman yakın çevremden ve hukukçulardan “ne yapıyorsun oğlum, aklını mı kaçırdın” türü uyarılar alacak bir üslup ve kalemle yaptım bunu. Arşivler herkese açık…
Spor söz konusu olduğunda düşmanlık kavramını ömrüm boyunca hiç anlamadım. Çocukluğumuzun futbol maçlarında ayaklarımızın kırıldığı olurdu belki ama kalp kırıklıkları olmazdı misal. Endüstrileşmemişti futbol, henüz…
Biz büyüdük futbol endüstrileştikçe endüstrileşti. Benimle neredeyse aynı maaşı alan spor muhabirleri ve şeflerini, milyon dolarlık yatlara, katlara, kotralara, villalara “konduracak” kadar endüstrileşti. Ve haliyle, kirlendi…
Masumiyetlerinden zerrece şüphe etmeyeceğim onlarca Fenerbahçeli, Eskişehirli ve Sivaslı arkadaşım gibi, işin “keyif” kısmından başka hiçbir yönüyle ilgilenmeyen milyonlarca taraftarın bu vidanjör operasyonuna destek verdiğini biliyorum, gelecek adına umudumuzu diri tutan da bu saf sevgi potansiyelidir.
Bize düşen, “düşene bir tekme de benden” çukuruna düşmeden soruşturmanın sonunu beklemek ve şampiyonlukların sahada kazanıldığı bir iklime kavuşma dileğiyle vidanjöre sessiz destek vermektir.
Bir Cevap Yazın