A Haber’de yayınlanan “Memleket Meselesi” adlı programda Erdoğan Aktaş’ın sorularını yanıtlayan bir hukuk profesörü, 6222 sayılı Sporda Şiddeti Önleme Yasasında yapılan değişikliklere ilişkin öyle şeyler söyledi ki, muhatapları açısından ne yenilir ne yutulur ne de yanından geçilir cinstendi. Muhatap dediklerimiz de Taksim-Sarıyer Dolmuşları Oda Başkanı ya da Meşe Palamutu Islah Eksperi değil, Spordan Sorumlu Bakan ve TBMM’de grubu bulunan 4 partiydi.
Ayrıntılara girmeden, a haber sitesinden ilgili programı izleyebileceğinizi de hatırlatalım. Türkiye’nin kadim eğitim kurumu İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Adem Sözüer’in sürece ilişkin tespitlerini bakanlık, siyasi partiler ve ilgili kurum ve kuruluşlar ne kadar dikkate alır bilmiyorum ama, biz namuslu ve mertçe mücadeleden başka beklentisi olmayan sporseverler için hukuk profesörünün her cümlesi , acı acı tebessüm haznemizi biraz daha azalttı.
Sayın Sözüer’in ilk tespiti Spordan Sorumlu Bakan Suat Kılıç’a dairdi. Profesöre göre, sürecin başından beri kamuoyuna “indirim” sürecinden uzak durduğuna dair fotoğraf vermeye özen gösteren Sayın Bakan’ın “izni olmadan” hiçbir parti ya da grup bu indirim taslağını TBMM’ye getiremezdi! Yani Spor Bakanı kamuoyuna başka görüntü vermiştir, baskı gruplarına başka…Son cümleyi bir gazeteci gibi okursak; Spor Bakanı kamuoyunu aldatmıştır! Ben demiyrum hukuğun kitabını yazan profesör adam diy!
Sayın Dekan’ın A Haber ekranlarındaki ibretlik tespitlerinden biri de Kulüpler Birliği’ne yönelik hak teslimiydi. Kulüpler Birliği’nin bu çabalarıyla, kulüp yöneticilerinin şike yapma özgürlüğünü yeniden elde ettiklerini ve 6222 sayılı yasayı hazırlayanlara karşı büyük bir zafer kazandıklarını, dolayısıyla yapılması gereken tek şeyin şike yapma hakkını kazanan Kulüpler Birliğini kutlamak olduğunu söyledi.
Pr0fesör Adem Sözüer’ın “Şikeye Teşvik Yasası” olarak adlandırdığı ve Cumhurbaşkanı’nca onaylanmasının ardından yürürlüğe girmesi beklenen yasanın, yasalaşma hızına dair. Hocamızın cümleleriyle; ” Yangından mal kaçırır gibi yasa değiştirdiler”
“Öğretmenler Günü” için Öğretmen Şenol Güneş’e Teşekkür
İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmediğini , ülkenin “gerçek” iktidarlarına karşı başınızı dik tutma iradeniz kadar da ötekileştirileceğinizi bilmeli ve mücadelenizi bu olumsuzlukları hesaplayarak yapmalısınız. Bu cümleyi işin kolayına kaçarak bir “taşralı ruh hali” olarak “okuyabilir” ve ihtimal tek farkı biraz daha eski bir taşralı olmanın ötesine geçemeyen bir “derin sığlığın” hedefi de olabilirsiniz.
Şenol Güneş’in bu doğal “ötekileşme” hallerinden başka , bambaşka bir ötekileşme potansiyeli daha var ki, egemen zihniyet işte bunu asla bağışlamaz. Maalesef Güneş her konunun ulemalarına , kalem ve köşe sahibi kerameti kendinden menkul muhteremlere, herhangi bir insandan daha fazla kıymet vermemekte ve genlerinde olmadığı için biat kültüründen de bihaber yaşamaktadır.
Durum bu olunca da, elinizden çalınan şampiyonluk, oturmuş kadronun dağılması ve şikenin ortaya saçılmasıyla şampiyonlar ligine katılım arasındaki sürenin transfere izin vermeyişi gibi bir çok olumsuzluğu “yönetmek” , bir teknik direktör becerisinden çok daha fazlasına ihtiyaç gösteriyor ve tam da bu noktada tüm karanlığın üstüne Şenol Güneş doğuyorsa, yapılacak tek şey bu lidere saygı göstermek ve onu kalplerimizin elleriyle efendi efendi alkışlamaktır.
“Colman takımı çok yavaşlatiy yaw”
Her şeyi bildikleri gibi futbolu da gereğinden fazla bilen! kimileri, Trabzon takımının safkan Kızılderili Arjantinlisi Gustavo Colman’ın yetersiz bir oyuncu olduğunu ve takıma yakışmadığını söyler durur. Oysa futbolun içinden gelen ve renk farkı olmaksızın tüm toplumun bilgi ve yeteneklerine saygı gösterdiği Mustafa Denizli, Sergen Yalçın, Rıdvan Dilmen ve Metin Tekin vb gibi isimlerin her fırsatta saygı gösterip övgü dizdikleri bu Arjantinliyi beğenmeyenlerin, Messi için de söylediklerini duyar gibiyim;
“La messi dedukleri habu mu, la insan bi pas verur daa, havuna bak kimseye pas vermeden gidip goli atti bi da seviniy”
“La size demedum mi bunu atamaz diye(aynı maçta 3 gol atmıştır Messi), bak direğe vurdi dişari atti topi, onun yerine bizum Hasan olsaydi doksana takmişidi, yalanum varsa tirsi baluğunun pulundan yaptuğum lens gözüme girsun”
İskambil oyunlarından Batak oyununda, toplam 13 elin tamamını alan oyuncu oyunu “çizmiş” sayılır ve rakibi sürklase eder. Bu oyunlardan birini izleyen Kingolok Nevzat, izlediği bir oyun sonrası oyunu çizen arkadaşımıza “yanniş oynadın, senin elin 14 el yapar” demiş, bizler de çaresiz gözlerle birbirimize bakmıştık. Durum maalesef bu düzeydedir.
Şakayı fazla uzatmadan Colman gerçeklerine dönelim yine. Kendisine saygı ve sevgi ile bakan futbol sevdalıların “Colmandante”si Gustavo Colman, her iki İnter maçında da onca yıldız oyuncunun arasından UEFA tarafından maçın adamı seçiliyorsa, başındaki bandajın ya da UEFA’da çalışan teyze oğlu “Tutturan Boğa”nın hatırına değil, istatistiklerin sonucuna göredir.
Kısa, uzun, ara, diagonal, hızlı, yavaş, yerden , havadan pasın her türünü verme yeteneği olan, oyunun hiçbir bölümünde kopmayan ve her maçın en çok koşan, arkadaşlarının kademesine girmeyi ve rakibine saygıyı iş ahlakı olarak benimseyen Colman’ın biraz daha hızlı olmasını isteyenler şuna da hazırlıklı olmalı, Colmandante biraz daha hızlı olursa forma rengi değişmez ama takımın adı değişebilir, hoş bu haliyle de bu ihtimal oldukça güçlenmiş durumda.
Colman Arjantin Milli Takımında oynarsa, o futbol profesörleri şunu diyecektir: “La bu Arjantinliler futboldan hiç anlaysa ben malım mal!” Be birader, bir şeyden de anlamayın! Anlamamak ayıp değil üstelik, anlıyormuş gibi görünmek komik!
DERSİM DERSİM OLALI…
Varoluşunu, diğer ırklardan ve insanlardan “üstün” olma komedisiyle anlamlandırmak ve konumlandırmak isteyenler bir yana da, her cümlelerinde özgürlük, açıklık, kardeşlik vurgusu yapan kimilerinin, Başbakan’ın Dersim özründen neden rahatsız olduklarını anlamak gerçekten zor. Devletlerin varoluşlarının kimi karanlık dehlizleri olduğunu herkes biliyor, olması gereken bunu inkar etmek değil o yaşanmışlıkla yüzleşerek yaşanan günü kardeşliğin bahçesine dönüştürebilme iradesidir. Şu söylenebilir belki, Keşke Başbakan bu belgeleri açıklarken CHP’nin yüzüne çarpar gibi değil de, samimiyetle yüzleşmeye çağırır bir üslup kullansaydı…
Bir Cevap Yazın