Hiç uzatmadan en baştan söyleyelim;
Suçsuz olduğu ve Trabzonspor’un Başkanı olduğu için bırakmalı, evet!
Sayın Şener’le Çete-Şike soruşturması sürecinde birçok kez konuştuk, birçok farklı mekanda bir araya geldik ve her seferinde kesinlikle camianın kabul edemeyeceği angajmanlara ve ilişkilere girmediğini ve kendisi için en önemli makamın Trabzonspor taraftarının vicdanı olduğunu söyledi. Objektif olma saplantısı yüzünden en yakınlarını bile kırıp dökmekten imtina etmeyen ben, Başkanın bu konudaki samimiyetinden zerre kuşku duymadım, iddianame sonrasında da duymuyorum. Ama içimi kemiren kuşku saksağanının itelemesiyle, kendisinin haberdar olmadığı kimi girişimlerin olabileceğini söylediğimde de, bu konuda da kuşkusu olmadığını ve esasında savcının sorduğu sorular ışığında da böyle bir izlenim almadığını ifade etti.
Sadri Şener’in bu tür ucuz işlere tenezzül etmediğine inanmıştım ve hala da inanıyorum ama, skandalın mağduru olan takımın başkanı olarak , anlaşılması güç bir nezaket sarmalına girmesini hiç bir zaman anlayamadım. Şener’in nezaketi kimi zaman öyle boyutlara ulaşıyordu ki, neredeyse Trabzon takımı 82 puan toplayarak Fenerbahçe’yi şike ve teşvike mecbur etti diye suçluluk duyduğu kanısı uyanıyordu !? Bu tarifi zor durum hep yanımda gezinirken, 6222’nin ürküttüğü fincancı katırlarının TBMM’ye doğru “yepisyeni” bir konvoy çalışması başlattıklarını öğrendik.
Bu çalışmayı yineleyip vakit almadan kısaca özetleyelim; bu çalışmaya göre 6222 ile yasaklanan ve ağır cezalar getirilen şike ve teşvik suçları yeniden serbest bırakılıyor! ve “nihayet futbolumuz ve sporumuz da temizleniyor” şeklindeki toplumsal algı bir anda büyük bir düş kırıklığına dönüşüyordu.
Fenerbahçe lobisinin bu çalışmayı sürdürmesinin, hiçbir konuda anlaşamayan 4 partiyi bu örtülü af konusunda uzlaştırmasının ve TBMM’nin yasayı yangından mal kaçırır gibi çıkarmasının anlaşılmaz bir tarafı yoktu. Fenerbahçeliler başkanlarının suçsuz olduğuna inanıyorlardı ve bunun gereğini yaptılar.
Anlayamadığım şuydu;
Şike- Çete’nin sadece bu yıl değil, neredeyse kurulduğu günden beri en büyük mağduru olan Trabzonspor’un Başkanı, şikecilere örtülü af getiren ve neredeyse şikeyi serbest bırakan yasa önerisine ne adına, kimin adına, hangi ulusal ve kurumsal çıkarlar adına imza koydu?
Küçük bir tarih ve utanç gezisi yapalım şimdi.
70’li yılların başları. Trabzon, ligin son maçında sahasında rakibini 4 farkla yenmesi halinde şampiyon olarak birinci lige çıkacak. Rakip son 30 yıldır İlhan Cavcav’la bütünleşen Gençlerbirliği. Hiçbir iddiaları ve düşme durumları yok. Ve o Gençlerbirliği tarihsel bir utanca imza koyarak Trabzon’a gelmiyor ve hükmen mağlup olmayı göze alıyor, amaç hasıl oluyordu: Trabzon’un şampiyonluğu 1 gol farkla engelleniyordu.
Böylesi utanç verici onlarca acısı olan bir geçmişten gelen takımın başkanı, nasıl olur da şikenin affına yönelik tasarıya imza koyardı hiç anlamadım ve anlamayacağım…
Buna rağmen Sayın Şener’e karşı ciddi bir muhalefette bulunmadım. Ancak savcılık iddianamesinin açıklanmasının ardından Sayın Şener’in Trabzonspor Başkanı olarak kalma ihtimali hukuken ortadan kalkmıştır. Dürüstlüğüne inandığımız sayın Sadri Şener , Trabzonspor’a giderken de büyük bir iyilik yapma şansını kaçırmamalıdır.
NE YAPMALI? GÜNEŞ BECKENBAUER OLMALI!
Yapılması gereken Aralık ayındaki mali genel kurulu seçimli kurula dönüştürmek ve Trabzonspor’u her şeyiyle Şenol Güneş’e teslim etmektir. Hepimiz biliyoruz ki sevgili Şenol Güneş bu görevi kabul etmeyecek ve oldukça direnecektir.
Ancak yine hepimiz bir şeyi daha biliyoruz;
Şenol Güneş bu şehrin yetiştirdiği en büyük ve güvenilir markalardan biri ve dönem itibari ile de birincisidir, bu görevden kaçmaya da hakkı yoktur. Ve Güneş’i bu göreve ikna etmesi gereken ve belki de bunu başaracak tek kişi de sayın Başkan Sadri Şener’dir.
Şenol Güneş’in; Trabzon’un ve Türkiye’nin Beckenbauer’i ve “Kayzeri” olma zamanı gelmiştir.
********
MAA VE ALİ KOÇ VE NİHAT ÖZDEMİR VE SAİRE VESAİRE…
TFF Başkanı MAA’nın yüz ifadesinde bir masumiyet olduğu ve ne yaptıysa Fenerbahçe daha az zarar görsün diye yaptığı neredeyse ortak kanaate dönüşmüş durumda.
Bence Sayın Aziz Yıldırım’ın yüz ifadesinde de bir masumiyet gizli ve o da ne yaptıysa Fenerbahçe için yaptı. Ancak bu çok sakat bir metodolojidir.
Bu yoldan gidersek, Dersim katliamını da anlamaya başlarız, 1915’İ de, Sivas’ı da, Maraş’ı da…
Sayın MAA, TFF olarak üzerlerine düşeni yapmamış, oynak spor yöneticilerinin tuzağına düşmüş ve gelinen noktada da maalesef tüm sürecin bir numaralı sebebi olmuştur.
Dünyanın en büyük romantiklerinden Rus Devriminin lideri V. İliç Lenin, “Sol Komünizm: Bir çocukluk hastalığı” adlı eserinde , sonuçları açısından bakıldığında iyi niyetle kötü niyetin hiçbir farkının olmadığına değinir ve şöyle seslenir yöneticilere; “Kitlelerin, sınıfın geri tabakalarının düzeyine saplanmamalısınız. Bu kabul edilemez bir şeydir. Onlara acı gerçeği söylemelisiniz”
Bu tespitin sizlere kimleri hatırlattığın sormuyorum…Herkesin bir tarzı var ve belli ki Lenin kitlelerin acı gerçeği bilmesinden yanaydı ve bu duruşuyla tarihin en büyük devriminin lideri olmayı başarmıştı. Kitlelere gerçeği söylemek yerine, ona şirin buna can; şuna sempatik ötekine kanka görünmeye çalışanların sonunu hep birlikte göreceğiz…Dileğim, bu sürecin sonunda hiçbir spor adamının akıl almaz cezalarla dört duvar arasında ömür tüketmemeleridir. Yargılamalar süratle yapılmalı, cezalar verilmeli ve sonrasında da 6222’nin kimi akıl almaz cezaları makul düzeylere indirilmelidir. Hayatın buna değdiğine inanmıyorum.
Fenerbahçe’nin genç avukatı Emin Özkurt, her fırsatta müvekkillerinin suçsuz olduğunu ve esasen suçluluğu kanıtlanana kadar herkesin masum olduğunu günde 100 kez tekrarladı, halen de tekrarlamaya devam ediyor, eyvallah tabi ki öyledir.
Öyledir de, UEFA temsilcisi Cornu’yu iki dakikada harcfama ,iştahının temeilinde neyi arayacağız? Adamı aramadan, dinlemeden, savunmasını almadan darağacına çeken aklı ve vicdanı nasıl yorumlayacağızen!? Bu kadar ucuz mu bu işler? Turşu lazımsa Beşiktaş çarşıda Sofyalı Halim Dayı var, lahana da vardır onda…
KIZILAY VE VAN VE TFF
Geçen haftaki yazımda , sayın MAA’nın “amatörce çalışıyoruz” açıklamasının ardından, “nasıl yani, Kızılay Genel Başkanı gibi mi” diye örneklemiş ve TFF’de kimin ne kadar aylık aldığını sormuştum, yineliyorum; TFF Yönetim Kademelerinde kim ne kadar maaş alıyor, yanıt bekliyoruz.
Ancak bazı okurlarımdan, Kızılay Genel Başkanı ile ilgili benzetmeme tepkiler aldım, maalesef bu konuda da Kızılay Genel Başkanı ile Genel Müdürün karıştırıldığını gördüm, ilgili kurumda çalışırken de tanık olduğum bir yanılgı olduğu için bir hatırlatma yapalım;
Kızılay Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, hiç bir nam ve ünvan adı altında ücret almazlar. Hatta bir Kızılay iştirakinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak yer alan Kızılay Y.K.üyeleri burdan aldıkları ücretleri de hayır işlerinde kullanılmak üzere bağışlarlar ve gönüllü çalıştıkları için maaş vb hiç para almazlar.
Kızılay Genel Müdürü ise böyle değildir, o profesyoneldir, alır.
Bir Cevap Yazın