BİR RENK OLARAK BEYAZ !

İstanbul yerel medyasının necip temsilcilerinden birinde şöyle bir haber okudum;

“Gençlik Ve Spor Bakanlığı Spordaki Şiddeti Önlemek İçin Radikal Kararlar Aldı!”

Essah mı? Havalar birkaç gün iyi gidince toprak çok güzel radikal karar yaptı , siz de ucuza getirdiniz? Halk mı bu kadar salak gösteriyor siz mi aşırı zekisiniz!

Sayın spor bakanlığı; Oğlum bak git!

Gelelim başlığa düşen Aka.

Uludere faciasıyla yüzleşene dek Şike-Çete davasının son tahlilde pisliklerden arınmanın önünü açacağına , Başbakan’ın ikircikli duruşlarının da “ağır Fenerbahçelilik” nedeniyle bir ölçüde anlaşılabileceğine inandırdım kendimi. Hala umudumu yitirmiş değilim. İdam edilen gençlerin son mektuplarını okurken gözyaşlarına boğulan bir kalbin samimiyetine inanmak aldatılmışlıksa, bin kez daha…

Başbakan’ın Uludere sınavında fena halde yara aldığını ve bu süreçteki Başbakan vicdanıyla kendisinde olduğuna inandığımız çelebi-delikanlı vicdanı arasında zerrece bağ kalmadığını düş kırıklığı içinde görüyoruz.

“Özür de diledik tazminatları da fazlasıyla ödedik” nobranlığında saklı kibrin efendisi değil de kölesi olmak nasıl bir şey bilseniz! Kucağına 50 lira kazanmak için kaçağa düşürdüğü yavrusunun cesedi verilen anne neye yansın? Oğlunu ölüme sürüklemiş olmanın ömürlük acısına mı, yoksulluğuna mı, yoksa Başbakanının “alın işte parası” şekline bütünmüş kılıç yarasına mı? Kılıç yarası kapanmıyor.. Biliyoruz yükünüz ağır, türlü çeşitli hesaplarınız, biz fanilerin asla sahip olamadığı bilgileriniz ve belki çok da haklı çekinceleriniz var. Ama bir vicdanınız da var ve insanın en büyük mahkemesi kendi vicdanıdır. Uludere şike-çete’den çok daha derin insani bir yara ve hala kanıyor. İnsanlığın ortak vicdanında Ak bir Parti olmak istiyorsanız başka şansınız yoktur. Ve İdris ve Naim ve Şahin bakanlarınızla o yara kapanmayacak, çok belli.

ABDULLAH A’NIN TAKIMI!

Gosva (annemin lakabı) ile dertleşirken şöyle bir laf çıktı ağzından “ Yiğit (torunu) yetişene kadar benim postum Gürcü kapısını bulur”

Ne demek olduğunu önce ben de anlamadım, anlatınca anladım ki, O’nun gençliğinin en büyük korkusu da Rusya idi ve Gürcü kapısı da o dönemin SSCB’sine bağlı Gürcistan sınırını anlatıyordu. Yazıyla alakası ne dersiniz şimdi, şu;

Milli Futbol Takımını emanet ettikleri Abdullah Avcı kadroyu açıkladığında iki EB’nin de kadroda olduğunu gördük.

EB’lerden Emre olanı ırkçılıktan uluslar arası sabıka kaydı bulunan ve ihtisasını süper lig sahalarında uygulayagelen EB. Son icraatında Rıdvan Dilmen tarafından oluşturulduğu iddia edilen PFDK tarafından, (TFF Hukuk Kurulu’nun “ayrımcılık suçu” raporuna rağmen) ayrımcılık yapmadığı “tespiti” yapılan ve “pis zenci” ayrımcılığında bulunduğu Zokora tarafından kasıklarına tekme yiyen EB yani.

Diğer EB ise, bizzat Avcı tarafından şu sözlerle aşağılanmış bir oyuncuydu; “Engin gibi oyuncuları ayağa kaldırmamak gerek. Allah bana böyle oyuncularla çalışmayı nasip etmesin. Rakibi provoke ediyor, yaptığı hareketlerle oyuncuları rakip taraftarın önüne atıyor. Hakemlerin böyle oyunculara dikkat etmesi lazım. Oyunu güzelleştirmek, Türk futboluna bir şeyler katmak adına bazı şeyleri ayırt etmek lazım”

İşte bir adam, daha birkaç ay önce bu sözlerle ağır eleştiriye maruz kıldığı adamı başında bulunduğu Milli takıma davet edebiliyorsa, ortada büyük bir oyun vardır ve biz namuslu insanlarla alenen alay edilmektedir.

Sayın Avcı’nın bu göreve hangi ilişkileri ya da başarısıyla geldiği sorusunun cevabı kendisinde saklıdır, ancak kadro seçimini hangi kıstaslarla yaptığı sorusunun ii vermek zorundadır.Kendi içinde tutarlı ol-a-mayan ve ırkçılığı insanlık suçu olarak görmeyen bir adamın takımı fezalar arası galaksi şampiyonu olsa ne olmasa ne?

Ahlak futbolumuzda yeniden egemen olana dek, futbolumuzun postu UEFA kapısını bulur!

Çok komik olacak biliyorum ama, tarihsel ve insani bir sorumluluk gereği şu çağrıyı yapmak zorundayım; Bizim milli takımımız bu olamaz, Abdullah Avcı istifa!

1461 TRABZON

İki yıl kadar önce gazetecilik hevesi içindeki kardeşim Çağatay’a , “herkesin gördüğüne değil , gözlerden uzak olan değerlere bak. Mesela Tavşanlı Linyit diye bir takım var ve küme düşme korkusu yaşarken liderlik koltuğuna oturdu. Bak bakalım bu başarının altında ne var” tavsiyesinde bulundum. Çağatay da öğretici bir röportaja imza attı sonra da Akçay’ı özetledi; “Abı Mustafa hoca futbol filozofu. Kompleksleri yok, bunun yanı sıra da büyük hedefleri var. Türkiye bu adamdan çok bahseder”

Türkiye Akçay’dan henüz kıvamınca bahsetmiyor. Zaten kendisinin de “milli” sınırlar içine hapsolmak gibi bir düşüncesi yokmuş. Tavşanlı sonrası Trabzon futbolunun “görünmeyen değeri” iş adamı Serkan Kılıç’ın yoktan var edip isim babası olduğu 1461 Trabzon’u hedeflenenden 1 yıl önce Bank Asya’ya çıkardı. Hey futbol, bu ayak sesleri Türk Mourinho’suna ait!

“BİR RENK OLARAK BEYAZ !” için bir cevap

  1. Abdullah Avcı’nın takımı ya da başkanı Göksel (Ki kadın ismini kim oğluna niye verir anlamış değilim) Gümüşdağ şike yaptığında bundan habersiz miydi?Başbakan bu şike işinin neresinde ki Aziz Yıldırım tarafından tehdit edilebiliyor ve biz de cahil cahil izliyoruz? Ya da Uludere’de Başbakan’a kurulan tuzağı nasıl görmemeye çalışıyor Başbakan ve çevresindekiler?Eğer Ergenekon davası bir masal değilse orda olanlara nasıl sahip çıkabiliyor ve sorumlularını neden koruyor? Bu da mı Aziz Yıldırım’ın sattığı silahlara bağlanıyor ipliğin bir ucundan?

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: