ARŞİVDEN ( TÜRK HAKEMLİK MÜESSESSESİNE ÖNERİ- 8 AĞUSTOS 2009- HABERTÜRK)

Hiçbir toplumsal sorunun kişiler üzerinden gerçekleşen tartışmalarla eleştirilerle çözüme ulaşacağına inanmam. Haliyle, futbol sahnemizin baş aktörlerinden hakemlik müessesemizin de , kişilere yönelik “çalışmalarla” arzu edilen düzeye taşınabileceğine zerre ihtimal vermem. Buna rağmen geçmiş sezonlarda olduğu gibi bu sezon da, gelecek sezon da isme yönelik eleştiri yanlışına düşmeye devam edeceğiz, zira Cem Papila ve Bülent Demirlek gibi hakemler üreten hakem tarlamız, maalesef yazarı da kendi batağına çekiyor, çekecek, çeker..

Bu giriş şundan;
Kişilerle işimiz yok, üst cümlede adı geçen hakemlerin tarihe izi düşen “yanlışlarına” rağmen, kişiler üzerinden ideale ulaşma gibi bir komedinin içine girmeme kararıma, ısrar ederek, sadık kalmaya devam edeceğim.

Türk hakemlerinin insan karatı ve kumaş olarak, Türk olmayan hakemlerden hiçbir eksiği olmadığına, hatta Anadolu’muzun eşsiz hasletleriyle büyümek gibi bir ayrıcalığa sahip olduklarına inanırım.

Peki buna rağmen bir türlü o görünmez başarı eşiğini aşamayan, uluslar arası üst düzey organizasyonlarda görev verilebilecek bir güven inşa edemeyen ve yurt içinde de hemen herkes tarafından eleştirilen Türk hakemliğinin sorunu ne?

Çok basit;

Türk hakemliği kendine güvenmiyor!

En başta hakemlik camiası bile, içlerinden herhangi birinin, yumurta kapıya dayandığında ve “güç ile adalet” arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığında, “Güçlü”yü seçeceğine inanıyor.

Türk hakemliğinin “duruş” sorunu vardır

Türk hakemliğinin “adalet” sorunu vardır

Türk hakemliğinin “güven” sorunu vardır

Üç İstanbullunun hegemonyasındaki bir ülkeden söz ediyoruz ve biliyoruz ki bu ülkenin en üst noktasında görev yapan isimler de bu Üç İstanbullunun militanlarıdır, kimi zaman gönülden kimi zaman siyaseten…

Bu “buz mavisi” fotoğrafa “rağmen”, Türk hakemliğinden bir duruş beklemek sosyolojik olarak çok akılcı olmayabilir. Ama mesela Mustafa Kemal bir avuç yurtseverle birlikte Samsun’a hareket ettiğinde, o günün sosyologları ve ruhu satılmış kimi gazetecileri de Mustafa Kemal’i “hayalci-maceraperest” olarak görmüş ve yazmışlardı, belgeleriyle duruyor hepsi.

Ben bir Türk hakemi olsaydım şöyle düşünürdüm;

“Sportif kültürün yeterince gelişmediği bir ülkede, başarının tek karşılığının şampiyonluk olarak görüldüğü bir yoksulluk ikliminde, ülke kaynaklarını baba mirası savurganlığı ve rahatlığıyla tüketen yöneticiler elinde; bir gün ona bir gün buna bir gün diğerine “yaranarak” hiçbir yere varamam. Yapmam gereken tel şey var; hiçbir gücün etkisi altına girmeyen bir ruha, ruhuma efendilik etmek ve hata yapmaktan korkmamak olmalı”

Her insan hata yapar, Dünya’nın en iyisi olarak gördüğümüz hakemlerin komik hatalarına sık sık tanık oluyoruz. Ama bu hataların hiç birinde “kasıt” aramıyoruz, zira o kuruma ve o kişiye güven duyuluyor.

Retoriğimiz şu;

Bir yabancı hakem hata yapıyorsa, bu sadece bir hatadır!

Bir Türk hakem hata yapıyorsa, bu , maalesef sadece bir hata değildir, hakemliğimizin geçmişi ve bu günü, yapılan her hatada bir “kasıt” arıyorsa, bunun suçlusu da herhalde bizler değiliz.

İnancımız şudur;

Türk hakemliği kendi ruhuna efendi olamadığı sürece, ezilmeye ve küçülmeye mahkum kalacaktır.

Oysa;

Öyle kolay ki tersini yapmak!!!

Umudumuz, sahalarımızda ruhunun efendisi bir Türk hakemliği görmektir.

Hiç zor değil, hiç…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: