Sadri Şener Nereye Koşuyor?

İşler kötü gidince akıl veren çok olur, malum. Ancak işlerin görece en iyi gittiği dönemlerde bile gerçeği olanca yalınlığı ile ve elbet aklımızın kestiği kadarıyla herkesle paylaşmaya çalıştım.
“Gerçek” diye tanımladığımız bu durumu iki boyutuyla gördük hep; Yönetim ve takım.

Bu yazıda yönetim penceresinden bakalım;

Trabzonspor’un asla bir yönetim kurulu olmadı ya da olamadı. Sadri Şener isteyerek ya da zorunlu olarak tüm şike sürecini tek başına taşıdı. Hatta o kadar tek başınaydı ki, şike cephesine destek veren TFF Başkan Vekili Ufuk Özertem’le girdiği bir tartışmada , kendi yönetim kurulunda yer alan Hasan Yener, şikeci arkadaşından yana tavır aldı ve Şener bu durumun gereğini yapmak yerine sessiz kalmayı yeğledi.
Misal Aziz Yıldırım’ın başkanı olduğu bir yönetimde herhangi bir yöneticinin bu cesareti gösterebileceğine Kadir dışında kaç kişi inanır? Gerektiğinde “Tonyalı Sadri”den örnekler veren Şener’i, Hasan Yener isyanı karşısında geri attıran “motivasyon” neydi, bilmiyoruz.

TFF’nin “ısmarlanmış” yeni yönetimine destek verirken çok insani olarak “ yahu adam bana hakkınızı teslim edeceğiz dedi ben de inandım, nerden bileyim böyle yapacağını” yanıtını veren Sadri Şener’in masumiyetine inanmak için elimizde veri kalmadı. Tüm şike çetesine karşı mücadele veren camianın neredeyse her ferdi, Demirören TFF’sinin “şikecilerin ısmarlaması” olduğuna neredeyse eminken, camiayı temsil eden “uyanık” Sadri Şener’in “yahu söz verdi inandım” yanıtı kargalar arasında bile aşırı gülmeye bağlı karın ağrısı nedenidir artık.

Yönetim, yerel basınla kurulan “ilan” odaklı ilişki ile gerçeğin üstünü örtmede etkili olabilmekte, bedava kombine ve biletlerle “beslenen” taraftarımsı güruhları arkasına alarak çöküşü gizleyebilmektedir, hala.

Ama bu yönetim felsefesi ile iflas kaçınılmaz. Belli ki takım olmasa da bazı “şeyler” kurtulmuştur.

Bir önceki yönetimi aşırı borçlandı ve personel alımı yaptı diye eleştiren mevcut yapı, borçları 4 katına personel sayısını da 2 katına çıkarmaktan hicap duymamış, üstüne de saha sonuçları açısından dip yapmıştır.

Sadri Şener’i insan olarak hep sevdim. Ama şehrimi ve memleketimi sevdiğim kadar hiç kimseyi sevmedim. İnsani olarak pek çok kez oturup kalktık, bana her zaman bir ağabey gibi davrandığını ve babacanlığını hiç inkar etmedim. Uğradığı baskıları da az çok tahmin edebiliyorum. Evet

Ancak hangi yanlışını yazacağımızı şaşırdık artık. Transferlerden söz ederken ve Şenol Güneş’i üstü kapalı olarak, bana göre kısmen de haklı olarak, eleştirirken “ bazen başka hocalara sorarak oyuncu aldığımız oldu” itirafı skandaldan da öte, bir bitiş ifadesidir. Ama bu itiraf kimsenin pek de umurunda olmadı. Acaba, bu ifade menajerlerin en çok sevdiği takım Trabzonspor’dur tanımlamasına ne kadar uzak?

Şike sürecini bir kısmı gerçekten zekice ama çoğunlukla da fındık kabuğunu doldurmayacak esprilerle “sevk ve idare” etmeye çalışan Sadri Şener felsefesi, Trabzonspor camiasını sadece kupa için ağlayan-zırlayan çaresizler noktasına taşımış ve camia haklı iken komik duruma düşürülmüştür.

Arşivlerde duruyor, daha şike sürecinin en başında Trabzon yönetiminin “bu pislik kalkana kadar ligden çekilmesi” önerisini yapmıştık. Zira pis kokular daha ilk haftadan çıkmaya başlamıştı ve kokunun zamana yayılarak unutturulmaya çalışılacağını hissetmiştik. Ancak Sadri Şener bu önerimizi “bekara karı boşamak kolay” kıvamında algılamış ve ciddiye bile almamıştı. Oysa en baştan bu “erkekçe” duruş sergilenseydi sadece Trabzon değil Türk futbolu da o iğrenç eşiği aşmış olur ve bugünkü lağım kokusuna mahkum olmazdı.

Yapmadı ya da yapamadı, zira Sadri Şener Trabzonspor ruhunun ifadesi olan devrimci ve dönüştürücü yapısına değil, ona dikte ettirilen cümlelere sığındı. Sonuç, kocaman bir hüsran!

Uzun Sokak!

Cürmüm nedir, bir batında ne kadar yer yakarım hiçbir fikrim yok. Ama kongre üyesi olarak sahip olduğum tek bir oya hürmet gösteren bir başkan adayı olursa kendisine tek şartım olacaktır;

Başkan seçildiğinde kulübün borsa kuralları gereği açıklanmasında yasal engel bulunan hesapları dışındaki tüm hesaplarını; kime ne kadar ödeme yapıldığına dair listeyi Uzun Sokak’ın her iki girişine ve internet sitesine koyacak!,

İşte o zaman göreceğiz Trabzonspor’u kim ne kadar sevmiş!!

Bir Ticaret Biçimi Olarak Tribün Esnaflığı

Endüstrileştikçe ahlak zaviyesi dibe inen futbolumuzun türedi esnafları da oluştu. Ne bişr baltaya sap ne de bir sapa balta olamamış kimi uyanıklar, tertemiz kalpli ama ekonomik olarak yetersizlikler içindeki trafo gibi gençleri etraflarında toplayarak yeni bir iş tanımı yarattılar; Tribün Esnaflığı

Hangi gruba sorsan pir-ü pak! Kendi adıma yıllardır kullandığım köşemin ismi olan “hür ve hesapsız” ikonunu kullanan Vira grubunun ve TAYFA’cıların sevgiyi paraya dönüştürme esnaflığına düşmediklerini düşünüyorum. Bilen varsa söylesin.

Diğer taraftar gruplarını isim vererek zan altında bırakmak gibi bir hataya da düşmeyeceğim, elimde belgesi yok. Ama herkes biliyor ki kulüp adına birileri tribün esnaflarına “bedeli” karşılığı bedava bilet dağıtmakta ve çürüme tribünden başlamaktadır. Eh tribünde sevgilisi değil esnafı olan takımın bir oyuncusu sahada dayak yerken diğer oyuncular da izler, zira sahadaki takım tribünlerin sahaya yansımış halidir. Özkan Sümer’in tüm kariyerinin en klas asisti olan tribün gruplarını dağıtma eylemi “tekrar” istemektedir.
Evet, hadi gruplar, saldırın!

Emre B’nin Melek Hali

Bir menacer becerisi olarak hocasının istememesine rağmen Atletico Madrid’e gönderilen Emre B, Trabzonspor’un da katkısıyla yeniden Kadıköy’e döndü. Trabzon’un katkısı nasıl oldu diyenlere kısa not geçelim şimdi,

şöyle;

Emre B’nin her şeyi, sırdaşı, kardeşi, kankası şike davası kaçkını Göksel Gümüşdağ, Webo’yu isteyen Aziz Y’ye, Emre’yi de geri alırsanız ben bu işi hallederim der. İBB hocası Bülent Korkmaz önce gitmesini istemediği Webo’yu “tazyik” karşısında vermeyi kabul eder, ama bir şartı vardır; Trabzon’dan Vittek’in alınması.

Eh, Sadri Şener’in Aziz Y’yi kırdığı nerede görülmüş, ham hum şaralop transferler bitti. Trabzon’un Henrique gibi her maçta 3, Janko gibi her maçta 2 kez gol pozisyonuna girme ihtimali olan iki golsüzü varken, ne diye Webo’yı kendi takımına düşünsün, değil mi))

Devam edelim

Geri dönen Emre B’nin , Trabzonu haklı olarak üçledikleri maç sonrası kamera karşısındaki hali vicdanları sızlattı.

O kundağındaki çocuğu üzerine yalan yeminler eden, o tribünlere kol sıvama tekniği uygulamalı eğitim veren, o siyahi bir oyunculara (İngiltere vakıası da unutulmadı) ırkçı saldırıda bulunan, o gelene geçene atarlanan Emre B gitmiş,
yerine bir melek gelmişti sanki.

“Ben de Trabzonluyum, Bir hatam varsa özür dilerim” moduna giren Emre B’nin önce şunu anlaması gerekiyor;

Bizim için Trabzonluluk nüfus kaydıyla kazanılabilen bir değer değil. Hirant Dink’in katili Ogün Samast da bir Trabzonlu ve ne tesadüf ki o da Fenerbahçe taraftarı! Bu faslı geçiniz

Özür dileme noktasına geldiğimizde de durum değişiyor;

Didier Zokora’ya “fucking negro” diye kendince hakaret ettiğinde , sadece Zokora’ya değil insanlığa hakaret ettin.
Yani bu aşağılık suçun karşılığı kamera önünde özür dilemek değil, önce Zokora’nın elini tutarak ondan af dilemek, sonra da insanlığın vicdanına teslim olmaktır. Bunu yaptığın gün, geçmişteki tüm pisliklerini bir kalemde silmeyen ırkçı faşistin teki olsun!

Umar ve dileriz ki,

bu “melek hali” geçici değildir, dileriz ki yaklaşan Zokora davası için mahkemeye yönelik “bakın ne kadar da iyi oldum” temalı iyi hal indirimi çalışması olmasın.

BDP Ziyareti

Karadeniz’in cevval gençlerine anlatmamız gereken şu;

Eğer Kürt halkı ile Karadeniz halkı, her halkın kaçınılmaz olarak sığınmak zorunda oldukları “kardeşliğe” sığınır ve birbirine kurşun sıkmazsa, bu ülkenin kaynaklarını ahlaksızca sahiplenen oligarşik dikta ve küresel sermayenin yerli işbirlikçileri doğudaki kirli savaşa kendi evlatlarını göndermek zorunda kalacaklar, evet bildiniz, bunu yapmayacakları için de bu kirli savaş bitecektir.

BDP heyetinin ziyaret zamanlaması eleştirilebilir, başka bir sürü politikası eleştirilebilir, ki en başta ben eleştiriyorum, zira asla bağımsız bir parti olamadılar.

Lakin;

Trabzon şehrinin sevincini, onurunu, kupasını, parasını ve umudunu “çalanlar” açısından Trabzonsporlularla Diyarbakırsporluların zerre farkı yoktur. Her ikisi de Ankara-İstanbul üretimi Bürokrat-Komprador soyguncu takımının ileri karakollarıdır. Asker lazım oldu mu Alo Trabzon, kaos lazım oldu mu Alo Diyarbakır! Anladınız???
AKP’si CHP’si MHP’si bir gecede şikeci affında uzlaşıp yasa değiştirirken, tek karşı duran BDP olmuş ve TBMM kürsüsünden tek isyan cümlesi Hasip Kaplan’ın ağzından yankılanmıştı. Futbol asla sadece futbol değildir diye boşa mı söylendi sanırsınız!

Rizespor

Mustafa Denizli elbet bir marka ve şehre bir şeyler katacaktır. Ve fakat Ondan istenen takımı lige çıkarması.

Rizespor yönetimi de bu doğrultuda 1461 takımının kaptanı Sercan ve Eren’i 4.200 civar bir paraya kadrosuna kattı. Dileriz Rizespor lige yükselir ve kalıcı olur.
Lakin benim umudum yok. Rize yönetimi hata üstüne hata yapıyor. Yerlerinde olsam 1461’i hocasıyla birlikte transfer eder , lige yükseldiğinde de kalıcı olmanın en sağlam adımını atardım. Üstelik çok daha da ucuza gelirdi Hoş sezon sonunda böyle bir hamle hiç de sürpriz olmaz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: