ŞENOL “BECKENBAUER”İN VAKTİDİR
Saha sonuçlarını 7 yaşımdan beri önemserim. Efendinin Hacı Seyfi’nin omuzlarında “Trabzon Şehir Stadı”na girdiğim ilk günden beri aynı heyecanla.
Şehrimin kazanmayı sıradanlaştırdığı bir kuşağın içinden geldim, oligarşi takımlarını fark atmadan yendiğimizde sanki berabere kalmış gibi üzülen, diğer Anadolu takımlarına ise “gereğinden” fazla gol atıldığında belli belirsiz üzülen bir kuşaktan.
Sonra büyüdük.. Ve büyüdükçe anladık ki, şehrimizin takımı sadece sahanın içindekileri değil, şampiyonluk denen o nazlı gelini “kapatmaya” koşullanmış alt beyini hasarlı etkili ve yetkili koca bir güruhu hep birlikte ahlakın çöp sepetinde buluşturuyordu. Elbet daha da sevdik şehrimizi ve O’nu temsil eden o ruhu
Bunları neden anlattın diyenleriniz oldu, Ahmet abi hiç kaçırma gözlerini yakalandın, bak dinle;
Saha sonuçları önemlidir, ama Trabzon gibi “misyon” takımlarının dönem dönem saha sonuçlarından çok daha önemli sorumlulukları vardır. İşte nicedir o dönemlerden birinin içinden geçiliyor.
3 Temmuz’da başlayan ahlak ve adalet mücadelesi, hem şehir hem ülke hem de futbol penceresinden zerre geri adım atılmayacak kadar tarihsel bir anlam taşıyor.
İşte Trabzon şehrini tarih karşısında bu derece kıymetli bir varoluşa neredeyse “mahkum” kılan yakın geçmişinin inşasında en büyük rollerden birini oynayan Şenol Güneş’ti. Kaleci eldiveni gibi “pahalı” bir yatırım yapamadığı için, maden işçilerinin gönderdiği eldivenlerle maçlara çıkan ŞG, aşağılık kompleksine yenik düşmüş gülünç eleştiriler karşısında bile vakarını kaybetmeyen; ne olursa olsun kardeşlik duygusundan vazgeçmeyen, “ne olursa olsun değil, hak edilmiş olsun” şiarlı kazanımların Güneş’
Kalemimden Güneş’i anlatan, sevgi ve saygı odaklı çok cümleler döküldü satırlarıma, bundan sonra da dökülecek. Ama futbola ve şehrimize o kadar aşkla bağlıydık ki, böylesi bir insan zirvesine de eleştiriler yöneltmekten çekinmedik. Eleştirilerimiz bakidir, sevgi ve saygımız gibi, bu yazıda çok yeri yok ama kısa bir özet istiyor yazı;
Şudur;
ŞG, çok sevgili ve kıymetli yönetmen , “Beşiktaşklı “ Zeki Demirkubuz’un harika bir tespitle “Tüm futbol figürlerimizi toplasanız bir Şenol Güneş etmez” aforizmasıyla da fotoğrafladığı gibi, insan kalibresi olarak ortamın çok üzerindedir.
Öyle olduğu için de , “penaltılar irdelensin” çukuru, “gerekirse sezon sonu konuşurum” oportunizmi ve her türden çakallıktan uzak kalmış ve Teknik Direktörlük denen yamyam düzeninin dışında kalmıştır. Anasının ak sütü gibi kazandığı 2010-2011 sezonu şampiyonluğu, Türk futbolundaki cerahatin yargı eliyle de boşaltıldığı bir final olmuştur. Tarih, atama kurulların cerahati yiyerek yok etme valsini tebessümle izliyor
İşte Güneş açısından bir final olan 2011 sezonu şampiyonluğu, maalesef uzatmalı zoraki bir aşka dönüştü ve nihayet kısa süre önce bu fasıl da sona erdi. Şehir için her zaman bir alternatif olarak gördüğüm Tolunay Kafkas’ın nezakette yoksun gelişi iç acıtsa da, şimdilik bu faslı uzatmanın hiçbir faydası yok.
Franz Beckenbauer’i bilmeyen yoktur, bilmiyorsanız da öğrenin. Bayern Münih’in efsane kaptanı ve sonra da başkanı oldu.
Şenol Güneş şehir ve takım için en az Münih’in Beckenbauer’i kadar önemli ve kıymetlidir.
Derin Trabzon dediğimiz Kunduracılar “esnafı” ve İstanbul Yerel Medyası ile koruyacağı “seviyeli” ilişki gibi iki temel sorunu olan sevgili ŞG, bu sorunları da aşmış bir Trabzonspor Başkanı olarak tarihe altı çizilmiş yeni bir ilke ve başarı cümlesi olarak kazınacaktır.
Şenol Beckenbauer süreci başlamıştır…
TOLUNAY HOCANIN GELİŞİ
Bir cümle de Tolunay Kafkas’a edelim;
Sayın Kafkas size her alanda o kadar güvendim ki, en yakın arkadaşlarımdan birine Tolunay diye hitap etmekten keyif aldım hep.
Lakin geliş biçiminizle kamuya yansıttığınız karakter arasında derin bir uçurum oluştu ve bu hal izah ve onarıma muhtaç.
Şair Abdürrahim Karakoç’un bir dörtlüğüyle bitirelim, malum iktidar edenlerin çok sevdiği bir şairdir.
“Ölürsen de hak yedirme,hak yeme;
Aka kara,karaya da ak deme.
Adaletten ayrılırsa mahkeme,
Bir hakime bir de kanuna tükür”
MUSTAFA AKÇAY VE EKİBİ
Kim ne der bilmiyorum, Trabzon üzerine kimin ne hesabı var onu da bilemem
İstanbul’dan bakınca Serkan Kılıç imzalı 1461 ve sıradışı insan Mustafa Akçay gerçeği ışıl ışıl parlıyor. Bizim en genç zamanlarımızda a takım oligarklardan birine kaybettiği ya da berabere kaldığında, o maçın öncesinde oynanan PAF maçını ve rakibi nasıl hallaç pamuğu gibi attığını hatırlar geleceğe umutla bakardık.
Mustafa Akçay ve ekibi, tıpkı o duygu gibi, şehrin ve takımının bu en karanlık ve yalnız günlerinde geleceğin gökyüzüne fırlatılmış işaret fişeği olarak umudu diri tutuyorlar. Hem kendisine hem de ekibine teşekkür borcumuz var. Biliyoruz ki, Tolunay hoca da yorulup dinlenmek istediğinde “kim” sorusunun yanıtı çok zorlanmadan bulunacaktır.
ÜNAL KARAMAN DEĞİL ŞEHİR KAYBETTİ
Elbette Sadri Şener bu etik dışı tavrın en büyük sorumlusudur , lakin tarih faturayı Trabzon şehrine yazacaktır. Ünal Karaman’ın sanırım tek hatası, kimsenin arkasından kuyu kazmaması ve kimsenin adamı olmak gibi çaklaca bir iştahı sindirememiş olmasıdır. Şenol Güneş kendisini geri çağırdığında kişisel fikrim izin istemesiydi, ancak o “Şenol hoca çağırınca gitmemek bizim haddimiz değil, bana da yakışmaz” dedi ve gitti, hoca gitti sonra, sonra da kendi…Olsun, bazen kaybedenler kazanır, görüntü algıya her zaman gerçeğin fotoğrafını sunmaz.
EMRE B OKULU NEREDEN ÇIKTI?
Bayram değil seyran değil Emre B ‘ye ne oldu?
Bana göre olan şu;
Irkçılıktan ceza alması neredeyse kesin olan Emre, kendisine yakın “abilerinin” de desteğiyle bir imaj çalışması başlattı. Bunun en ucuz yollarından biri de 3 derslikkl okul. Fenerbahçe fanatiği Trabzon Valisinin de desteğiyle şehre bir nifak yuvası kazandırmak gibi ulvi bir göreve soyunmuşlar.
Sayın Recep Kızılcık’a sorumuz şu;
Irkçı sanık Emre B’nin yaptıracağı anaokuluna siyahi bebeler de kabul edilecek mi?
CAVCAV CAVCAVLAMASI
Cav cav cav… Çocuk eğlencesi olarak hoş duruyor, ama içerik olarak boş oğlu boş..
Bir Cevap Yazın