Trabzon’daki sevgisizliğin kaynağı ne?

(8 yıl önce yazılmış)20160304_173112.jpg

Hababam Sınıfı’nın yazarı, şair-yazar Rıfat Ilgaz 80’li yılların ilk yarısında Trabzon’a gelmişti. Trabzon Lisesi’nde öğrenciyim, bir kitabevinin davetlisiydi ve söyleşecekti okurlarıyla. İçimdeki heyecanı anlatacak gücüm yok. Ünlü bir “yazın adamı” geliyordu şehrimize, Hababam Sınıfı başta olmak üzere, bu ülkede yoksul çocuklar üzerine yazılmış en güzel şiirlerin de şairi, bir güzel adam. Uzun Sokak’ta bulunan eski adliyenin çapraz karşısında bir pasajın bodrum katındaydı söyleşi.
Koskoca yazarı bodrum kata indiriyorduk, biraz utanmıştım bu tablodan, ama heyecanım boğmuştu utancımı. Liseli sevgilimle ilk buluşmamda bile bu kadar heyecanlanmamıştım, ellerim fazlalıktı mesela, ön tarafta oturacak kadar şövalye de değildim henüz.

20160304_173233.jpg

Bir güzel adamdı karşımızdaki ak saçlı adam, Rıfat Ilgaz. Sürekli tebessüm eden bir ihtiyar. Salon diyemeyeceğimiz söyleşi mekanı zaten çok küçüktü, buna rağmen olabildiğince dikkat çekmemeye çalışarak gözüme kestirdiğim en “sota” yere oturmuştum.
“Delikanlı neden arkada kaldın, korkma adam yemeyiz, gel şöyle yakınımıza!”
Bana diyordu, Ginalooon Hacı Murat’ın tıfıl torununu adam yerine koymuş ta hitap ediyordu o dev yazar!
Sanki yeni bir hayatın kapısını açtı bu söz! Utana sıkıla kızara, kalktım. Sıkılganlığımı anladı büyük yazar ve bana cesaret verdi, “gel gel bak bir fıkra anlatacağım hep birlikte güleceğiz.”
Anlattı, hep birlikte güldük, abartıya kaçmadan ama.
“Okuyun çocuklar” dedi bize o gün, “okuyun ve aklınızı vicdanınızı kimselere teslim etmeyin, yaşlandığınızda arkanızda tebessüm ettiren bir geçmiş bırakın”, hep tebessüm ediyordu konuşurken.
O günden sonra; Zagor, Teks, Teksas, Kaptan Swing, Tarkan, Kara Murat, Kızılmaske, Jeriko, Judas ve Kinowa’ların işgali altındaki küçük kitaplığım; Dostoyewsky önderliğindeki “klasik” saldırılara uğradı, önceleri direnmeye çalıştı, epey zayiat oldu, “mübalağa cenk olundu”, ama dengeyi de kurdular.
Bu savaşın kıvılcımını yakan Rıfat Ilgaz’ın elini öptüm o gün uğurlarken, şu satırları yazarken de o pamuk elin sıcaklığı hala alnımda, inanın buna.

Bu nostaljik giriş şundan;

Bir “büyüğünü” gördüğünde acaba bir saygısızlık yapar mıyım korkusuyla ne yapacağını şaşıran, “gel otur şöyle” seslenişiyle bile yüzü kıpkırmızı olan o çocuk, daha sonra “okullu” gazeteci oldu, bilen bilir. Sonra, “dert ettiği” şehrine kavlince emek verdi, kalemince yazdı çizdi..

Sonra açık denizlerde yüzen takamız, iç denizde su almaya başladı;

Mesela; taraftar sitesi adı altında örgütlenen kimi organizasyonların kimi takma isimli figürleri, mesela bir kerameti kendinden menkul şöyle yazabildi: “kime yaranacağını bilmiyor.”

Ne adını duymuşum ne bilmeden de olsa oturup bir çay içmişiz karşılıklı. 20 yıldır çalıştığım İstanbul “yerel” medyasında “burnunun dikine giden laz” iken, bu ve bunun gibi Trabzonlular için kime yaranacağını bilmeyen bir yazara dönüşmüşüm. Tribün beslemesi ise, bir nebze de olsa anlarım bu çukurun nedenini , ama onu da bilmiyorum.

Bir başkası mesela; Trabzon için doğru bulduğumuz bir düşünceyi sık sık yineleyişimizi; şehrine duyulan aidiyet nedeniyle kendini paralamak olarak değil de, “acaba ne menfaati var” küçülüşüyle açıkladı. Trabzon için, sadece Trabzon için, başkaca hiçbir şey için çabalıyor olmamı anlamayabilirler, düşünce evrenleri sığ kalabilir, eyvallah, ama bu çamur atma sevdası nedendir??

Bir Kanberoğlu otobusunun 5 numaralı koltuğunda ve Uzunkum’u ardında bıraktığında için için ağlayarak ayrıldım o şehirden. Kimse görmesin gibi bir derdim olmadı ama, yine de kimse görmedi iç sağnağımı.

Köprü altlarında yattım okumak için, iş seçmeden çalıştım, çabaladım , okudum, kendimce.. Kimseye eyvallah etmedim, söz konusu “Memleket” olduğunda hiç bir şeye , hiç kimseye ezdirmedim şehrimi, insanımı. Nezarethane duvarlarına da kazıdık sevdamızı, işkenceci polislerin yüzüne de.

“Kimsin ulan sen” y da “gider Cemal gelir Kemal” boşvermişliğine de itirazım olmaz. Hepsine kabul, ama saygısızlığa ve sevgisizliğe itirazım var!

Hoş;

Trabzonspor’un eski futbolcularını, zavallıca, güya, aşağılayan bir gençlik var artık Trabzon’da. Eleştiri ile hakaretin farkını merak bile etmeyen bir kuşak.. Kendilerinden başka hiç kimseyi sev-e-meyen, sevgiyi bilmeyen

Şampiyonluk kupasını kaldıran futbolcusunu utanmazca aşağılayan, eleştiren değil -aşağılayan-, arsız bir kuşağın, Sedat Tunalı’ya saygı göstermesini de beklemiyoruz.
Şehrimizi kaybediyoruz..

Biliyorum hepsi birer “yürüyen trafo.”
Biliyorum içlerinde taraftarlığı “gönüllü aidiyet” olarak algılayanlar çoğunlukta, ama bazılarının içlerinde hiç sevgi kalmamış, saygı zaten Trabzon’u terk edeli çok uzun zaman oldu.

Bu, ürkütücü fotoğrafın yaratıcıları!
Trabzonspor’u siyasi çıkarlarına “malzeme” yapan politikacılar! Kendi karakterleriyle açamadıkları kapıları Trabzonspor kartvizitiyle açmaya çalışanlar! “Değerli” adamların değersizleştirildiği, önemli adamların değerlendiği şehrim, Trabzon’um

Bu lümpen kitle, Trabzon’un damarlarındaki kanserli hücredir.

Sosyoloji böyle söylüyor, tarih böyle yazıyor..

Geride kalanlara ne bırakacağım,
Çocuklarıma,
Onların da çocuklarına?

*

Olsa olsa
Karadeniz’den payıma düşeni…
Beş on evlek yer gökyüzünden

*

Ne vermek istedimse sağlığımda,
Ne veremedimse,
Gizlenip kaçışlardan…

*

Biliyorum bu yüzden
Yokluğumu çekmeyecekler,
Hep yaşıyormuşum gibi gelecek onlara,
Biraz ötelerde, uzaklarda

*

Babamız diyecekler, dedemiz,
Dur durak bilmezdi,
Dert nedir tasa nedir bilmezdi…

*

Neyi bildiğimi bilmeyecekler..

RIFAT ILGAZ

“Trabzon’daki sevgisizliğin kaynağı ne?” için 2 cevap

  1. I think that this birth celebration card looks fascinating! Thanks for sharing.

    Beğen

  2. Hakan Kavgacı Avatar
    Hakan Kavgacı

    Sayın Tunalı (ya da tanışamamış olmamıza karşın içimden geldiği hitabetle; Sedat Abi), bu saklanmaya değer yazı için teşekkürler. Trabzon’daki bir öğretmen olarak – belki de her gün duraksayan; hatta gerileyen- genç neslimizi öyle güzel dillendirmişsin ki… Keşke okumayan, büyüğü saymayan, değer kavramının hayatlarında yeri olmayan gençlerimizi/insanlarımızı sen gibi dert edinse bu yöre! Zor gözükse de Senin gibi abilerimiz umut vaat ediyor yüreklerimize… Biz de elimizden geldiğince…
    Selamla…

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: