Bir futbol takımına gönül vermek (!)
Üniversite yıllarımın bildik simalarından biriydi Cengiz Çandar. Devrimcilerle Filistin’de kamplarda eğitim görmüş olmasının bizlerde açtığı bir kredisi vardı, ancak çok kısa sürede bu kredisini tüketmiş, derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı.
Ayrıntıya girip boğmaya niyetim yok. Büyük usta Nâzım Hikmet gibi “putları yıkıyoruz” da diyemeyiz, ama çelişkileri afişe etmek gibi mesleki bir sorumluluğumuz da var.
Sıradan bir insan olarak elbette ki C.Ç’nin de bir futbol takımına gönül vermek, ona geçmişi, bugünü ve misyonuyla hiç de örtüşmeyen anlamlar yüklemek, hatta bunu yaparken çok geniş kesimlerin dudaklarında tebessüm çiçekleri açtıran örneklemeler yapmak, 30 yıllık Zülfü Livaneli bestesini/şarkısını tribün bestesi sanmak, hatta daha fazlası, hayatı boyunca çocuklarımıza anlatabileceğimiz güzellikteki hiçbir dönüşüme imza koymayan takımına devrimci anlamlar yüklemek de hakkıdır.
Ve fakat…
Madımak katliamının kurbanlarına yönelik “hastalıklı” yazılardan yıllar sonra, özür dileme ihtiyacı duyduğunda “Kimin provokasyonda payı ne olursa olsun 37 kişinin canını alan böylesi bir kundakçılık olayında siyasi denklem kurmayı değil vicdanın sesini dinlemeliydim” diyor.
Madımak trajedisine hâlâ “katliam” diyemeyen, ancak bir insanlık tesellisi olarak payımıza 18 yıl sonra olsa da özrü bahşeden C.Ç. aslında, Şike-Çete sürecinde de izleyeceği yolun ipuçlarını veriyordu. Demek ki C.Ç’nin esiri olduğu fanatizmi ve duygularının yerini vicdanın alması için asgari 18 yıl gerekiyor.
Ancak aynı C.Ç’nin, 1 Mart Tezkeresi’nin reddi sonrası duyduğu derin öfke ve acı acı gülümseten boyutlara ulaşan ABD yandaşlığı için özür dileyip dilemeyeceğini henüz bilmiyoruz.
Bakın Şike-Çete davası hakkında neler söylemiş, birkaç cümlesini paylaşalım.
“Makyavelizm’in en kestirme tarifi, amaç araçları meşru kılar diye ve bu genellikle etik dışı davranışlar için kullanılan bir terimdir. Amaç temiz toplum temiz futbol diye ilan edildi, dolayısıyla FB’ye yapılan operasyon bu ulvi amaçla yapılmaktadır, gibi sunulunca son derece iğrenç ve aşağılık, medya manipülasyonuna sesini yükselttiğin anda ‘yani sen temiz futbol istemiyor musun’ veya ‘bu ne fanatizm’ diye geri duruyorsun vb.”
Makyavelizm’i aşağılayan C.Ç’nin FB TV’ye verdiği aynı röportajın sonlarına doğru ağzından çıkan şu cümleler, 22 yıllık bir gazeteciyi bile hayretler içinde bırakan bir ruh halinin ifşasıydı aslında.
“Benim başkanım takımı benim istediğim yere götürsün benim beklediğim bu. Köktendinci gibi kökten FB’li olarak ne istediysem verdi. Kiminle oturup kalktığı, kimle ilişkisi var, kimle yemeğe gidiyor tatile gidiyor beni ilgilendirmiyor.”
Anlamayanlar son cümleyi bir daha okusun. Yetkilileri Makyavelist olmakla suçlayan C.Ç, konu FB’nin çıkarlarına hizmet ediyorsa FB Başkanı mafya dahil, şikeciler dahil herkesle ilişki kurabilir diyor? E, mahkeme ve savcılık da tam da bu nedenle dava açmadı mı zaten?
C.Ç’nin objektif olmak gibi bir derdinin olmadığını, Ali Şen’in Trabzon deplasmanından 96’da şampiyonluğu nasıl aldığını itiraf ettiğinde sessiz kalışından da anlamak mümkün. Ali Şen, bir futbolcunun (Aygün diye biriydi sanırım) başına sardığı bir bez parçasıyla şampiyonluğu Trabzon’dan “çaldığını” itiraf ettiğinde, C.Ç. hangi tepkiyi göstermiş, hangi vicdani rahatsızlığı duyup da hangi yazıyı yazmıştı dersiniz? Bildiniz, Hiç!
C.Ç. gibilerin varlığı, aydın sıfatıyla toplumda yer kapatan kimileri nedeniyle ırkçılık kavramının yeniden yeniden tarifini zorunlu kılar.
Aynı röportajın bir yerinde de, “Bedri Baykam’la selamlaşmam bile, ama FB konusunda duygularımız aynıdır, mantık yoktur” buyurmuş. Evet, farkındayız.
Hatta o kadar farkındayız ki, yere göğe koyamadığı Aykut Kocaman’ın, iki gün önce “hayır öyle bir şey olmadı” dediği “gerçek” iki gün sonra tüm çıplaklığıyla ortalara saçılınca “kem de küm, küm de kem”leşmesine gözünü ve vicdanını kapatmasına da şaşırmıyoruz.
Bir de bir hakemin Galatasaray lehine verdiği bir penaltı kararını yorumlarken, “Allah göstermesin böyle bir karar FB lehine verilse yıllarca konuşulurdu” felan diyor hazret. Oysa son tartışmalı GB-FB maçında net beş metrelik ofsayt golü Türk basını bir gün bile konuşmadı, C.Ç. haliyle hiç konuşmadı. Fıkra mı anlatıyor, dalga mı geçiyor anlamak zor.
“Biz Aziz Yıldırım’ı, rakip takımların şike ve teşvik girişimlerini engellesin diye getirdik zaten” de,demiş. Şaka gibi. Tüm iddiaları inceleyen Etik Kurul, Trabzon’un böyle bir şey yapmadığını “resmî” olarak raporladı, üstelik içlerinde tek bir Trabzonsporlu da yok.
“Aldatılmışlık duygusundan daha ağır bir hakaret olamaz bana! Bütün bunlar doğruysa zaten ben hesap sorarım. Trabzon 10 maçı 80. dakikadan sonra kazandı” da demiş misal. Burada alt ve orta zekâlılara şunu söylüyor, Trabzon şike yaptı! Çamur atıyor, iz bırakıyor. Ve sonra her gün tv’lere çıkıp İsrail’i, ABD’yi, İran’ı, Suriye’yi yorumluyor, hangi dediğine inanırsınız?
Kaldı ki, kendi içindeki tebessüm ettiren tutarsızlıklarına rağmen C.Ç. düşüncelerinde samimi de olabilir. Ama bu kimseye hakaret etme, kimsenin zekâsını kendi zekâsından az zannetme ve camialar arasına kin tohumları ekme hakkı vermez. “Şu hayatın en büyük trajedilerinden biri, kimi doğru şeylerin yanlış ağızlardan çıkması” gerçekliği değil de nedir?.
C.Ç, “vicdanın” öneminden ve kıymetinden de bahsetmiş. “Vicdan kavramı çok önemli bir şeydir, adalet sadece kanun maddesiyle ifade edilmez. Adalet duygusu vicdanlarda yer bulmadıysa bir yanlışlık var demektir” demiş, hatta.
Aynı fikirdeyiz ama şunu da eklemek zorundayız; insanda birazcık da utanma duygusu olmalı.
Bir Cevap Yazın