200’lük dodge’un tamponundaki hayatlar

200’lük bir doç’un kasasına sıralanmıştık; Torpido Murat, Çift motor Zeki ,Gugudali Ali, Pilli bir de ben, Selo…

Plakanın hemen üstündeki çıkıntıya basan 5 çocuktuk, çocuk derken Torpido 60-70 gelirdi, şoför Torullu Koreli Ali abinin askerden yeni gelmiş oğlu, hiç birimiz adını bilmiyoruz, mahalleye yeni taşınmışlardı.

Muhtar Asım amcanın köşedeki evinin ve dik yolun başında birer birer asılmış, ardından da atlamıştık doçun arkasına.

Yazdı, arabanın sesi onuna kadar açılmış teybinden buğulu bir ses feryat ediyordu, Pilli, “Müslüm babaaaa” diye bağırdı, babası çok sever ara sıra aynı şekilde bağırırdı, Gugudali Ali “Ne müslümü oğlum Hüseyin Altun bu, seviyrum seni senden habersuz şarkısını diy” dedi.

Limana arkasını dönmüş bir doç kamyonet, arkasında 5 kopil, şarkılar kornalar, çığlık çığlık giderken Hami abinin bakkalının önüne geldik, bakkalın üstü bizim ev, acaba babam, Kamuran abim balkonda beni görür mü korkusu, coşku korkuyu unutturdu, atlamadım aşağı, devam ettik, ne zaman Amarcord filmiyle kesişse yolum bir şekilde bu sahne düştü belleğime.

Gandazların evin yanındaki sahaya baktık tam o uçurumun kenarından geçerken, top oynayan kimse var mı diye, vardı, ama Korelinin oğlu bizi görmüş ve gaza o kadar yüklenmişti ki, atlayamıyorduk artık, inip kaçamazsak şamar ziyafeti de kesin, ne benim ne de uşakların babaları bu şamarlara tek laf etmezler bilirdik, hak edilmiş hiçbir cezaya hiçbir babanın sesini çıkarmadığı mahalle hayatlarının yaşandığı yıllar, ne de olsa

Engin’lerin dükkanın önüne geldiğimizde , yukarıdan gelen başka bir araç nedeniyle yavaşlamak zorunda kaldı Korelinin oğlu, yine de hızlı sayılmalıydı ki, atlayışını dizinde yara olmaksızın tamamlayanımız olmadı, ama olsundu, çocukluk buydu, coşku bu, mutluluk bu, tabi o zaman farkında değildik.

Sonra sonra öğretti hayat, farkında olmadan yaşanılanmış  mutluluk denen şey.

Dizler kan içinde , çığlıklar balık kümesine dalmış zinos (martı) şehveti, uçurumun dibindeki sahaya attık kendimizi, 2 takım tek kale maç yapıyordu, hemen oyuna dahil olup çift kaleye çevirdik.

Korelinin oğlu Hüseyin Altın’ı başa sarmış yeniden dinliyordu, seviyordu demek kızı ama kızın haberi yoktu. Teybin sesi giderek kulağımızın ufkunu boyladı, boyladı, boğuldu sonra.

Torpido Murat bizim kaleye geçti,

“Selo sen ilerde bekle ben aldığım her topu sana atacağım” dedi. Aldığı her topu bana attı, 5 gol attım ama yediklerimize yetişemedik, 8 gol atan Gümüşhaneli Engin’i tutmakta zorlandı defansımız, Arsinli çatal yürek Pilli bir çalıma çok sinirlenip Engin’e tekme atınca maç yarıda kaldı, kalsındı, Mezarlık dediğimiz yüzde 30 eğimli düz alana gidip çelik çomak oynamaya karar verdik, ama zirganların (ısırgan otu) arasından geçerken bacaklarda çok zayiat oldu, top oynayarak ter basmış bacakların zirgan otuyla buluşmasının dehşet acı verdiğini de öğrendik o gün.

O minik derede acımızı sağaltırken birbirimizi suyla ıslatma hergeleliği çaldı kapımızı, üst başı geçtik , ıslanmadık yeri kalan bir çift motor kalmıştı, onu da bir güzel…

Sonra Ertuğrul ablanın annesi Nihal abla gördü komik-rezil arası hallerimizi. “Hepinizi annelerinize söyliycem” dedi , anneden korkulacağını ilk o zaman düşündüm, Nihal abla Rum’du, edep adap bilen bir güzel ablamız, baktı ki o tehdit para etmiyor, “uşaklar dinleyin, çok güzel limonata yaptım, gelin birer bardak vereyim size”

Bir bardakla yetinen olmadı tabi, nezaket denen şeyin her versiyonunu bilmiyorduk henüz, biz istedikçe Nihal abla doldurdu, Torpido 4. Bardaktan sonra kaş-göz işaretlerimizden olsa gerek daha isteyemedi.

Enerjimiz artmıştı yine, “kuka oynıyalım mı la” (Kuka = % litrelik tikine ya da vita yağı tenekesi) dedi Pilli, kukaya başladık sonra, tam elektrik direğinin dibine kurup kukayı, Gugudali ilk nöbetçi olmayı kabul etmişti, dağıldık sağa sola, ben bir koşu çok yakın olan eve koştum saklanmak için. Kenan amcam gelmiş köyden, elinde birkaç kitap, unuttum kukayı, herkesi “ebeleyen” Gugudali, benim korkuma kukayı terk edemezken, ben “80 Günde devrialem “in ilk sayfalarında yüzmeye başlamıştım bile.

Kestiremediğim bir süre sonra Gugudali bize geldi, beni kitap okurken görünce de bastı küfrü ve gitti, arkasından annemin sesi , “Ali ula Ali, gel oğlum yeni karpuz kestum bi dilim ye”

Döndü geldi Ali, annemi annesi gibi severdi, annem de onu evlat gibi, kan kırmızı karpuzu aldı, şapırdata köpürtede yiye yiye uzaklaştı.

“Yaman uşaktur Ali” dedi bana dönerek, “ bi daha oyunda da olsa arkadaşlarını bırakıp gelme” dedi.

İlk utanmam bu muydu bilmiyorum, ama kitabı okumaya ara veremedim, fonda Kenan amcamın Zavzaga havadisleri ,

“Abula (anneme abla derdi) gene dere geldi”

“200’lük dodge’un tamponundaki hayatlar” için 2 cevap

  1. Gönlüne sağlık palaspandaras..

    Beğen

  2. Çocukluğumun bir günü gibi; Yaşayanlar farklı olsa da yaşananlar aynı TRABZON da :))

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: