U-17 LERDE TFF HÜLLESİ

Futbola ayırdığı para ile başarı makası en açık ülke olan Türkiye,; UEFA , CAS ve İsviçre Federal Mahkemesi’nce onaylanıp arşivlenen ve geri dönüşümsüz şekilde belgelenen Şike sonrası, FAİR PLAY RUHUNU yok etmek için de harekete geçti. Skandal, TFF’nin organizatörlüğünde gerçekleşen  Coca Cola Gelişim Liglerinde yaşandı.

Sıkı durun şimdi.

5 şampiyon takımın da aralarında bulunduğu 12 takım, deplasmanlı lig usulü karşılaştı. Ve oynanan 22 maçın sonunda Trabzonspor 16 galibiyet 6 beraberlikle ligi şampiyon, Galatasaray da 6 puan geride 2. olarak bitirdi. Fenerbahçe 5. Beşiktaş ise 6. sırayı almıştı.

Trabzonspor U-17 takımı oyuncuları şampiyon olduklarını zannediyorlardı, zira sezonun başlangıcındaki statüye göre şampiyon olmuşlardı ve ligin bitimine 2 hafta kala statünün değiştirilebileceğini kimsenin aklından ucundan bile geçmezdi.

Şike yasasının TBMM’de sabahlara kadar mesai yapılarak üç parti el ele  (Ak parti –CHP- MHP) Aziz Yıldırım lehine değiştirildiğini ya bilmiyor ya da unutmuşlardı belli ki…

TFF’NİN AMACI NE?

Trabzonspor U-17 takımı son iki haftasına namağlup lider girdiği (son 2 maçın birini kazanıp birinde berabere kaldılar) “sezonun şampiyonu” hazzını yaşamaya hazırlanırken, 7 Nisan’da TFF resmi sitesinde bir yazı yayımlandı

Tüzüğe göre TFF’nin statüyü değiştirme hakkı var, ama spor etiğinde böylesi bir uygulama Patagonya’da bile görülmemişti.

Yazıda U-17 Elit Ligde ilk 8 takımın kura usulü 2 gruba ayrılacağı ve gruplarında ilk iki sırayı alacak takımların yarı finale çıkacağı belirtiliyordu. Yani sezon başındaki statü, Türk futboluna kendi keyiflerine göre yön veren birileri tarafından değiştirildi ve 17 yaş altındaki gençler psikolojik bir yıkıma uğratıldı.

Kendilerini “şampiyon”  olarak gören Trabzonsporlu futbolcular ve teknik heyet , uğratıldıkları bu büyük haksızlığı sineye çekmek zorunda kaldılar, zira Türkiye’de futbolu idare edenlerin öncelikleri konusunda özellikle şike sürecinde yeterince fikir sahibi olmuşlardı.

ŞİKE GİBİ KARARDA BİLE ŞİKE!

TFF sitesinde yayınlanan ilk yazıda “gruplarında ilk 2 sırayı alan takımlar yarı finale çıkacak” deniyordu ya hani…İşte TFF, 7 Nisan’daki yazısını bir kez daha değiştirdi ve 13 Nisan’da , sanki eski yazıymış gibi yeni bir yazı yayınladı. Ama sıkı durun, 13 Nisan’da yayınlanan “yeni statü” yazısında da , yani hülle belgesinde de 7 Nisan tarihi vardı. Yazıda her şey eskisi gibiydi, ama tek bir değişiklik yapılmıştı, o da şuydu. Yeni yazıda, gruplarında ilk iki sırayı alan takımların değil, grup liderlerinin direk final oynayacağı yazılıyordu.

Şimdi belki kimilerine ilginç gelebilecek bir bilgiyi de ekleyelim, sanki 7 Nisan’da yazılmış gibi yinelenen 13 Nisan yazısı yazılırken, aradaki sürede oynanan grup maçlarında Fenerbahçe grup liderliği için ilk iki maçını da kaybeden ve hiç bir iddiası kalmayan Eskişehir’le oynayacaktı, 4-0 kazandı ve grup lideri olarak finale çıktı.

Neresinden bakılsa spor etiğine, insanlığa ve sportmenliğe nanik çeken ve Türk futboluna yön vermesi beklenen TFF eliyle yazıp yönetilen bu belgeli “hülle” ile  , normal ligi namağlup şampiyon tamamlayan Trabzonspor , yaşadığı büyük psikolojik çöküntü ile uydurulmuş finallerin eleme aşamasını bile geçemeyip heder edilirken, normal ligde her iki maçta da farklı mağlup ettiği iki takım, Fenerbahçe ile Altınordu finalde karşılaşıyor ve TFF Coca Cola Gelişim liginin şampiyonu  sonunda Fenerbahçe olduruluyordu.  Tutkulu renk aşkıyla bilinen Gelişim Liglerinden sorumlu yönetici Cezmi Turhan hangi hisler içindedir, bilinmez…

TFF ve Cezmi Turhan’a şu soruyu soralım;

Şİke ve hülleyi tabana yayma projesi başlatıldı da biz mi bilmiyoruz?

Daha 17 sine gelmemiş gençlere aşılamak istediğiniz düşünce nedir?

TFF resmi sitesinden aynı tarihli iki ayrı içerik yayınlarken neyi düşündünüz? 7 Nisan’daki ilk açıklamanın yerine, 13 Nisan’da sadece 1 cümlesi değiştirilerek  sanki o da 7 Nisan’da yayınlanmış gibi göstermenizin sebebi neydi?

Efendim? Hülle  statüye yansımamış mı dediniz?

Para, şike, hülle ne olursa olsun kazanma fikri mi?

Yuh ulan yuh!

 

///

ZİHİN KANSERİ OLMUŞUZ

Beşiktaş ile Fenerbahçe arasındaki şampiyonluk mücadelesi  hiç şüphesiz saha içindeki 11 lerle sınırlı değil.

Birbirleriyle sadece 2 kez karşılaşabildikleri için olsa gerek,  rakiplerin her oyununa  da tüm güçleriyle müdahil olmaya çalışıyorlar.

Geride kalan iki haftada önce Beşiktaşlı  Rıza Çalımbay’ın teknik direktörlüğünü yaptığı Kasımpaşa’nın, şampiyonluk yolundaki Beşiktaş’a nasıl “kolaylıklar gösterebileceği”  bir hafta boyunca yazıldı, çizildi, konuşuldu, bildiniz, utanmazca yapıldı hem de tüm bunlar.

Türk futbolundaki “ender” temiz adamlardan biri olduğu konusunda herkesin üzerinde uzlaştığı Rıza Çalımbay’ın Kasımpaşa’sı, kora kor bir maç sonunda Beşiktaş’a ağır bir darbe vurdu, hemen ardından ithamcılar ile “ 1 süt  2 ekmek”çiler buluşup ahlaksızlığın tarihine başka nasıl katkı  yaparızı konuştular, muhtemelen…

Sonra Fener- Osmanlı maçında sahaya biraz “değişik” bir kadro kuran Osmanlı hocası Mustafa Reşit Akçay’ın, maçı Fenere “sattığı” ima edildi, maç sonrası ithamcılar yine aynalardan uzak durdular.

Ve Aykut Kocaman’lı Konya’nın Fener’e zorluk çıkarmayacağına dair, ama Kasımpaşa- BJK maçına kıyasla çok daha az yoğunluklu dedikodular başladı.  Konya’nın teşvik şikesiyle anılan kalecisi Serkan Kırıntılı’nın bol şüphe uyandırıcı golü yemesiyle “ben demiştim” müessesi hükmünü kuracaktı ki, Konya’nın tüm dedikoduları sıfırlayan golü geldi.

İnsanları bunca kolay “harcayan” şeye,  dünyada bizden başka “spor”  ya da “futbol”  diyen bir ülke var mı bilmem.

Rakipte bir eksiklik, şüphe, leke arayan ve yoksa da üretmeye çalışan bu zihniyetin derdinin “adil oyun  ve hakkaniyet” olmadığını hepimiz biliyoruz.

Sanki dünyaca tescilli şike bu ülkede yaşanmamış

Sanki şikenin üzeri başka bir ülkede örtülmüş

Sanki  şikeden hüküm giymiş oyuncular ve yöneticiler  aktif futbol hayatlarına Haiti’de devam ediyorlar.

Dürüstmüş gibi yapmayın,  toplumu salak yerine koymayın kafi, bu kumaştan fazlası çıkmaz, anladık!

Mustafa Kemal de futbolcunun zeki çevik ve ahlaklısını sevmeseymiş, tam olacaktı, şanssızlık işte…

///

TÜRKİYE ERKEKLER BASKETBOL LİGİ Mİ DEDİNİZ?

Futboluna şike gölgesi düşen Türkiye’de, görece daha “ üst klasman”  izleyicisi bulunan Basketbol’da da ilginç veriler saklı

Yaklaşık 2 ay önce Hürriyet’te yayınlanan bir haberde, Türkiye’de basketbolu  federasyonun değil bir Sırp menajer olan Misko Raznatoviç’in  yönettiğini , zira Raznatoviç’im ligde forma giyen tam 64 oyuncu ve 4 koçun resmi menajeri odluğunu öğrendik. İnanılır gibi değildi.

Bu haber üzerine, kurulduğu günden beri gerçek rakipleri olan 3 hacimli takımla, FB, GS ve BJK’la oynadığı, klasmanda önemi olmayan biri hariç, tüm maçlarında rakipleirne idman veren  Trabzonspor Basketbol takımını sorgularken konuştuğum eski bir yöneticisinin ösylediği geldi aklıma.

Mealen şöyle demişti o eski yönetici;

“Biraz sabredersek  Trabzonspor da şampiyonluğa oynayacak,  Ranatoviç bize “sizin de sıranız gelecek biraz sabırlı olun dedi” demişti.

Şaka olduğunu düşünerek,  Raznatoviç kim diye sormayı bile düşünmemiştim, konuşma öylede orada kalmıştı.

Raznatovic’in Anadolu Efes’te 11,  Trabzon’da 7, G.Saray Odeabank Beşiktaş, Türk Telekom  ve  Karşıyaka’da  5; Darüşşafaka ve  F.Bahçe’de  4’er oyuncusu var.

Hürriyet’te yayınlanan bu haberden sonra Trabzonsporlu eski yöneticinin dediklerinin “gerçek”  olduğunu anlamıştım.

Trabzonspor ve aynı klasmandaki takımların basketbol Liginde var olmak için kurdukları kadroların ve ayırdıkları bütçelerin gerçekten bir anlamı var mı diye sormadan edemiyor insan.

Başarıyı satın alma kültürü üzerinden yürüyen Fenerbahçe’nin milyonlarca avro harcayarak hedefli takım kurmasını anlarız.

Basketbolu bir ekol olarak yaşayan Efes’i Tofaş’ı , ezeli rakipler G.Saray ve BJK’yı da anlarız…

Peki  Sırp bir menajer üzerinden kurgulanan ve çadır tiyatrosundan hallice Türkiye Basketbol Liginde Trabzonspor ve benzerlerinin figürasyondan başka kıymetleri olabilir mi?

TS ve benzerlerinin bu figüran rolünü kabul etmelerinin nedeni nedir?

Sırp menajer Raznatoviç’in “ sırasıyla gelecek yılların şampiyonları listesini” mi buldunuz ?

Nedir bu  trajikomik kabullenişin sırrı?

GALEANO… ŞENOL GÜNEŞ…PEREİRA…

“ . futbol oyun olmaktan çıkıp doğru dürüst teknokratlara ihtiyaç duyulmaya başlandığında , antrenörler sessizce göçüp gittiler. İşte o zaman teknik direktörler geldiler dünyaya. Görevleri doğaçlamayı ortadan kaldırmak ve özgürlükleri sınırlayarak , disiplinli birer atlet olmak zorunda olan oyuncuların verimlerini artırmaktı.

Antrenör “oynayalım” derdi

Teknik direktör “çalışalım” diyor.

…”

Satırlar Uruguaylı yazar Eduardo Galeao’nun “ gölgede ve güneşte futbol” kitabından..

Arkanıza yaslanın şimdi ve bu tespit ışığında Victor Pereira ve Şenol Güneş’i düşünün bir.

Muhtemelen çoğunluk aynı görüşte birleşmiştir.

Evet Şenol Güneş biraz daha antrenör, Pereira çokca teknik direktör.

Yoksa yıldız oyuncu sayısı BJK’yı ikiye katlayan Fenerbahçe’nin, seyri ızdırap futbolunun başka açıklaması zor.

 

Pereira- Ümit Özat

 Son bir cümle olarak ekleyelim de yanlış anlamalar olmasın.

Ümit Özat olayındaki “görece” eksik tarafına ve teknik adam performansındaki vasat altına rağmen, Portekizli gördüğüm en sevimli spor adamlarından biri . Ve bunun gol sonrası top toplayıcı çocuğun saçlarını okşamasıyla, o çocukla gol sevincini paylaşmasıyla da bir bağı olsa da, çok  ilgisi de yok.  Bir ayrılık olacaksa da “insanca” olmasını dilerim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: