Yıllardır bu çöküşe dikkat çeken yazıları, kendi yazılarım dahil, okumak bile işkence gibi geliyor artık.
Her bi şeyin en güzelini, en doğrusunu bilerek! doğan Trabzon ve bölge insanına herhangi bir şeyi anlatmak yerine, “10 derste deveye garantili hendek atlatılır” kursu açmak çok daha akıllıca. Elimizde değil, böyle doğuyoruz. Eh bunun suçlusu da herhalde biz değiliz, hiç! La yürü çik köyüne lemsa!
En başta söyleyelim;
Trabzonspor, Sadri Şener döneminde “açılan muslukların” , takip eden İHO ve M.Usta dönemlerinde hayvan sulama çeşmesi kıvamına taşınmasıyla tarihi bir iflasa sürüklenmiş ve cenaze namazının kılınmasını bekleyen mevta gibi musalla taşından kaldırılması için gün saymaktadır.
Bu koşullarda başkanlığa soyunan Ahmet Ağaoğlu ve ekibine saygı duymamak olanaksız. Ki, zannımca Ağaoğlu devlet tarafından atanması hiç de sürpriz olmayacak resmi “kayyum” öncesi ortaya çıkmış son mohikan ve gönüllü kayyumdur. Özellikle İHO ve M.Usta dönemlerinde , “seyirci baskı yapay, seyirci oyle istiy” bahaneleriyle yaratılan transfer bolluğu, menecerler ve gizli-açık ortakları için vurgun bahçesine dönüştürülmüş ve Trabzonspor geleceğiyle birlikte yağmalanmıştır.
Kimi çok bilmişler için mesele bu kadar karışık değil aslında. Zira, siyaset Trabzonspor gibi bir markanın “mali nedenlerle çökmesine izin vermez”
Bu iddianın sosyolojide bir karşılığı olabilir, hele bizim gibi doğu ülkelerinde , hele bizim gibi dünyaca tescilli şikenin sümen altı edilerek kapatılmaya çalışıldığı ülkelerde, mümkün…Lakin bu argüman sahiplerinin güvencesi de siyasal gerçeklikten ziyade Trabzonspor sevgisiyle bilinen Albayrak ailesi.
Baba Sadık Albayrak ve oğulları Serhat ve Berat Albayrak’ın karşılıksız aidiyetleri çoğu kez suistimal edilse de, her görüşten Trabzonsporluların tek “kurtuluş” umudu.
Ama aklı başında herkes biliyor ki, büyük kurumlar kişiler üzerinden değil ilkeler üzerinden tarif edilir. Tüm ülkeye karşı sorumluluk taşıyan Albayrak ailesi, tek bir şehrin ve camianın, yani Trabzon’un “oy kullanarak seçtiği, “kötüden fazla” yöneticiler eliyle batağa sapladığı takımını kurtaran aile” fotoğrafını hiç hak etmiyor.
Henüz ne anlama geldiği tam kavranamayan, sosyal medyadaki ortalama 17 yaş algısının “beyük tiransfer” beklentisi içinde olduğu bu fetret döneminde, bir de Teknik Direktör sorunu yaşanıyor.
Ortak akıl, bu olağanüstü dönemde değil yabancı, yerlinin de yerlisi bir teknik direktör noktasında , az şey değil, buluştu, neyse ki…
Bu noktada adı geçen TD adaylarını da kısaca değerlendirelim.
Yaşlılardan başlayalım;
Giray Bulak: Teknik Direktörlük kabiliyetlerini, usüllerini vb konuşmaya hiç lüzum görmüyorum. TRT’deki bir canlı yayında Beşiktaşlı Kaya Çilingiroğlu şikecilere ve şikeye karşı hakkın gereği bir duruş sergilerken, Trabzon ve Trabzonspor’un ekmeğini yemiş, Trabzonsporlu olduğu iddiasındaki Bulak’ın aynı yayında ağzını açıp tek kelime etmemesi ve sonrasında Beylerbeyi sakini(!)olması, oradakilerle oturup kalkması ile gönül coğrafyamızdan silinip gitmiştir. Trabzonspor için Giray Bulak vakit kaybından da fazlasıdır. (Şansı = % 5)
Samet Aybaba: Özkan Sümer’in , Mehmet Ali Yılmaz elinde tarihteki ikinci büyük çöküş dönemini yaşayan (birinciyi şimdilerde yaşıyoruz, 10 kat daha derin olarak) Trabzonspor’u ayağa kaldırırken en büyük yardımcılarından biri de “gavurdağlı” idi. Bu geçmişiyle Trabzonsporluların gönlünde ayrı bir yeri olan Aybaba’ya haksızlı ketmek vefasızlık olur. Ama 18 yıl geçti aradan, o dönem Aybaba’dan iyi bir seçenek yoktu belki, belki başka nedenler vesaire. Aybaba tarihteki o saygın yerinde kalmalı. (Şansı: % 0)
Sadi Tekelioğlu: Benim de ilk gençliğimin efsane hocası Sadi Tekelioğlu, Trabzon futbolunun hafızalarından biridir ve alt yapılara verdiği emekle, yetiştirdiği yıldızlarla bilinir. Trabzon ve Türk futbolunun sorunu, alt yapıda üretilen değerlerin, üst yapılardaki sakalet yüzünden kısa sürede kaybolmasıdır. Tekelioğlu’nun yetiştirdiği oyuncuların bir çoğu daha kabuklarını kıramadan ülkedeki çarpıklığın kurbanları olmuş; Ali şenler, Ali çebiler, Leventler Cemaller, onalrcası, yüzlercesi belki, açmadan solmuştur. Ve tabi b,r çırpıda adlarını sayamadığım niceleri. İşte bu yetiştirici özelliği ve yakın gelecekteki “zorunlu alt yapı” dayatması nedeniyle Sadi Tekelioğlu seçeneği, yukarda iki adı geçenin toplamından daha güçlü ve doğru bir seçenektir. (Şansı: %20)
Mustafa Reşit Akçay: Trabzon futboluna ve insanına inancı en yüksek isimlerden biri, belki birincisidir MRA. “Kaleci ve santrfor hariç, Barcelona ilk 11’inin her mevkisinde oynayacak yeteneklerimiz var, iyi bir planlama ve ekiple bunu herkese kanıtlayabilirim” diyen Akçay, esasen bunu 2 kez de göstermişti, hatırlayanlar olacaktır. MRA’nın 1461′, TS’ye layık görülmeyen oyuncuları ile Türk futbolunun iki lokomotifi Galatasaray ve Fenerbahçe’yi kendi seyircileri önünde mağlup etmişti. Bu herkes için sürprizdi, bir kişi hariç; Sevgili Özkan Sümer’le aralarında futbolun felsefesine dair derin görüş ayrılığı bulunan Mustafa Reşit Akçay: “Ben bu şehrin genetik kodlarını biliyorum, yenemeyeceğimiz hiç bir takım yok” (Şansı: % 30)
Fatih Tekke: Trabzon futbolunun yetiştirdiği en kariyerli futbolcu. bana göre tüm zamanların en yetenekli birkaç Türk futbolcusundan biri. Trabzonlu bir delikanlının olumlu- olumsuz tüm özelliklerini taşıyan, olgunlaştıkça olumsuz yanlarını törpüleyip olumlu yönlerini geliştiren, okuyan araştıran (Tıpkı Akçay gibi) , iddialı ve ilkeli. Trabzon’un, kendinden başka onca büyük şehir varken şampiyonluğu İstanbul dükalığından söküp almasının nedenlerinden birinin de, Fatih Tekke karakterinde toplanan tavırlar bütünü olduğu fikrindeyim. Kimi zaman toplum genelinin “hata” olarak gördüğü “şey”, bazı devrimlerin en etkin silahı olabilir.
Tekke’nin Trabzon’da oynadığı dönemde şampiyonluk yaşayamayışının tek nedeni , güce tapan Türk hakemlik müessesesi eliyle doğranmaları olmuştu. Gözleri önündeki penaltıyı çal-a-mayan ve Trabzon’un şampiyonluğunu ÇALAN Metin Tokat’ı kim unutabildi ki? (Şansı: %40)
Bu isimlerin dışında, ismi pek anılmayan, ama Trabzonspor camiası tarafından vefasızlık yapıldığına inandığım Ünal Karaman veya başka sürpriz bir isme de %5lik pay bırakmakta yarar var. Bakarsınız vefa hatırlanır!
Bir Cevap Yazın