Trabzon’un Sir (sör)ü Özkan Sümer

Sabahçıydım, ilk, orta, lise, hepsinde…Rahmetli annem, güzel annem, bir çocuk uykusu özlemini bile anında sıfırlayan hamarat beceriyle sabah sofrasının kokusunu biz çocukların yattığı odaya rüzgarlar, salonun ortasında fındık kabuklarıyla nar gibi kızarmış saç sobadan da aldığımız güçle kendimizi yer sofrasında bulurduk. Kuymak, süt, akşam hamsisinden kalma ekmek bandırılası bol sulu haşlama hamsi, yumurta, kavrulmuş fasulye turşusu, nasipte ne varsa o.

İlk ve orta zaten mahallemizdeydi, maşatlık, ama lise Kavakmeydanı’ndaydı, yani stadın yanında. Genellikle meydana kadar yürür, oradan otobüs ya da çoğunlukla dolmuşla, okula, Trabzon Lisesi’ne giderdik. Gidiş neyse ama dönüşlerde mutlaka ama mutlaka birkaç arkadaş; Ali Galip, Utku, Mahmut, Kemal, Mustafa, meydana kadar yürürdük.

Niye mi?

Konak camiine gelmeden ilk sağdaki arada, Nemlioğlu Cemal sokakta Trabzonspor’un ilk tesisi Ziyabey sahası vardı ve o minik sahada da mutlaka kıran kırana futbol maçları olurdu.

İşte bu futbol maçlarının ve Ziya Bey sahasının kralı Özkan Sümer’di. Futbolcu olma düşleri kuran her Trabzonlu gencin neredeyse tanrı karatında saygı gösterip hayranlık duyduğu, bir o kadar da çekinerek ve korkarak yaşayıp yaşattığı dünyanın merkeziydi Sümer. Başka bir dünyadan gelmiş gibi, her şeyiyle orjinal her şeyiyle sıra dışı.

Bir anlamda Trabzonspor’un ilk seçmelerinin de yapıldığı Altın Kolye turnuvası Ziya Bey sahasında yapılır, biz kopiller turnuva maçlarımız bitince de o küçücük sahanın etrafından ayrılmaz, bizden sonraki muhtemel büyükler maçını, yani Özkan Sümer ve arkadaşlarının ‘gösteri’ maçını umar ve beklerdik. Hiçbir bekleyişimiz boşuna olmazdı elbette, ama çokları biz 10-15’lik ziniyalar için hayatı anlamlandırmanın ve kendiyle yarışmanın ne olduğuna dair gizli ezberler olarak içimize işlerdi. O anları yaşamak en büyük hediyelerinden biriymiş bize hayatın, yaşarken bilemedik, bilemediğimiz gibi kıymetlerini, yaşarken

65-75 arası doğan Trabzonlu kuşağın, hayata meydan okurcasına bakışında en büyük pay sahiplerinden biriydi Özkan Sümer. Çeşitli farklı takımlarda top koşturan yüzlerce genç futbolcu ve yıldız adayının, bu sosyolojik tabanı tartışmalı psikolojik üstünlüğü doğru yönetemediği de sonraki yıllarda çok net olarak ortaya çıktı. Çömlekçi’den arkadaşım Metin, hocanın “kitap okuyun” ısrarı yüzünden takımdan ve idmanlardan kaçtığını anlatmıştı bana, yani hoca hep olageldiği gibi geleceği günü tüm coşkusuyla yaşarken görmüş ama insanları inandırmakta tek başına kalmıştı.

Herkes okusun isterdi, merak etsin, araştırsın. Çünkü kendisinin hayat ve varoluş algısı hep yeniyi aramak üzerine kurguluydu.

Bu araştırmalarının sonunda Türk Futbolunu bir adım üste çıkaracak yeni bir oyun kurgusu ile tanıştı Türkiye. Trabzon’da oynanan (benim de “yıldızlar ligi futbolcusu” pasosuyla zar zor girebildiğim) bir Trabzonspor-Galatasaray lig maçında da bu oyun kurgusunun prömiyerini yaptı.

Rakibe yarı sahasında tam saha pres olarak algılanabilecek bu plan, herkes gibi Galatasaraylı oyuncuları da şaşkına uğratmış, Sümer’in Trabzonspor’u, yoğun baskı altına aldığı G.Saray kaşısında golü bulmakta da gecikmemişti. Stoper Kemal Serdar’ın topuğuyla attığı ve tarihe geçen bu golle biten maç ertesi gün tüm gazetelerin spor manşetlerine “Şok Pres” olarak taşınmıştı. Ancak şunu da ekleyelim, Trabzonspor ilk yarıdaki tempoyu maçın ikinci yarısına taşıyamamış ve “sarkık libero Terim”li sarı kırmızılılar oyunu dengelese de, ilk yarıdan kalan yıpranmışlık iki takımı da oyundan düşürmüştü.

Bu maçı ve şok presi neredeyse 35 yıl sonra Altındere Vadisinde dere kenarı tesisinde bir kez daha sorma gereği duydum Sümer’e, daha çok “neden devamı gelmedi” merakıyla.

“o dönem antrenman teknikleri ve alt yapı olanakları, bu tempoya dayanıklı oyuncuları hazırlamak için yeterli değildi. Ben o oyunla, şerefli mağlubiyetleri kanıksamış Türkiye’ye “başka ve onurlu bir oyun da mümkün” mesajı vermek istemiştim. Elbette olumlu sonuçları da oldu bu eylemin, ama sonuçta yine ezberler ve atalet galip geldi. Çünkü kimsenin yarınlara dair akılcı ve samimi kaygıları yoktu”

Bir eylem adamı ve günlük rutinlere teslim olma ataletine isyan eden bir devrimci olarak ne insanlığından ne de kararlılığından hiç vazgeçmedi Özkan Sümer. Faşist 12 Eylül diktasının en karanlık günlerinde, deplasmana gittiği ilde tutuklu bulunan “devrimci Trabzonlu” çocukları cezaevinde ziyaret edecek kadar yürekliydi Özkan Sümer. Ama bunu bir sosyal faaliyet olarak paylaşmayacak kadar da insandı…

Sevgili İhsan Öksüz’ün, kendisiyle uzun uzun konuşmalar ve tanıklıklar- belgeler üzerinden kaleme aldığı biyografisinde de görülebileceği gibi, kendisine yönelik sert eleştirilerim de oldu. Özellikle şike sonrası şikecilerin merkez üssü gibi pozisyon alan ve Şenol Güneş’in haklı eleştirilerine hedef olan Hürriyet gazetesinde köşe teklifini kabul etmesini sindirememiştim. Çünkü ,zannımca, koca çınar, Hürriyet’in (ve diğer İstanbul ceridesinin) ulusal yayın yaptıkları yanılgısındaydı, çok geçmeden anladı ki, ulusal medya dedikleri, genişletilmiş yerel medyadan başkası değildi ve adalet gibi bir kaygıları da hiç olmamıştı.

Bir diğer eleştirim de, başkanlığı sonrası altyapının başına maaşlı olarak geçmesini ( Dönemin başkanı Syn Nuri Albayrak, Sümer’in asla para talebi olmadığını şahsen ifade etmişti) kabullenemeyişimden kaynaklıydı. Kitabı okuyanlar görecektir.

Bu iki olayda da sertçe eleştirmekten hiç kaçınmadığım Sümer, bazen kantarın topuzu kaçarak üstelik, bana öyle kalenderce el uzattı ki, yazdıklarımdan değilse de, üslubumdan hicap duyduğum oldu, bunu kendisine de, sevgiliye duyulan kontrol edilemez öfke desteğiyle, itiraf ettim. “Arkadaş” demişti, “Aslolan koşulsuz aidiyet ve samimiyettir, ben sende bunları görüyorum, herkes hata yapar sen de ben de herkes. İnandığımız insanlara sabır ve höşgörü olmadan gelişme olmaz”

Son 10 yılda o sert üslûbundan sıyrılması, kendi içinde yaşadığı devinim ve dönüşüm, içsel devrimin dışa vurumuydu.

“Öfkesi olmayan adamın sevdası olmaz” doğrusunu son yıllarda çelebilikle yoğurmuş, bu yumuşak geçişi yaparken esasen öfkesinden ve ilkelerinden zerre miskal ödün vermeden, yepyeni ve çok daha kucaklayıcı bir üslup ve cömertlikle tüm birikimini yine herkeslerle paylaşmaya başlamıştı.

Bir önceki akıllı telefonum tüm konuşmaları belleğine kaydediyor(muş, telefonu yenilemek isterken öğrenmiştim bu ayrıntıyı). 2019 Nisan ayı öncesindeki tüm konuşmalarımız sevgili hocamdan bana en değerli miras oldu. Neredeyse tüm konuşmalar futbol, Trabzon ve Trabzonspor üzerine olduğu için bu sesli arşiv benim en büyük tesellim artık

Başta kendisi hakkındaki tek kapsamlı eser olan “Kendini Arayan Adam Özkan Sümer” kitabının yazarı gazeteci abimiz İhsan Öksüz olmak üzere; futbol adamı ve Trabzon aydını Coşkun Kantekin ile 1461 Trabzon Başkanlığı da yapan Suat Şen ile sık sık, hocanın yaşarken onore edilmesi gerekliliğini konuşur, yine bu noktada en büyük engel olan kendisini aşmanın çaresini arardık. Zira hoca bu tür “organizasyonlardan” zerre hazzetmezdi. Bu hazzetmeyişi tetikleyen tavır da, Trabzonspor’un son kuruluş kutlamasına yönelik çapsızlığa duyduğu öfke olmuştu

Rutin konuşmalarımız dışında Trabzon’a her gittiğimde hocam ile mutlaka buluşur, bakış açımı, görgümü tazeler; yenilikçi vizyon ve durum analizleri ışığında yaşadığımız günden de kopmadan gelecek perspektifini inşaya çalışırdım.

Futbol konusunda dünya literatürüne hakimiyeti ne kadar şaşırtıcıysa, detaycılığı ve yeniyi mevcut olana entegre yeteneği de o kadar saygı duyulasıydı.

Bu buluşmaların sonuncusunda, yani Ağustos 2020’de, Coşkun Kantekin’in önerisi doğrultusunda, hocanın inadını kıramasam da yumuşatma misyonu ile Altındere Vadisindeydim. Ama ne yazık ki bu konuya giremedik bile, zira Trabzonspor’un Teknik Adam seçimi ve genç oyunculara dair sorunlar ve çözüm yolları çok daha önemliydi Sümer için.

Altındere’de yarım kalan konuşmamızı, yaklaşık 10 gün aradan sonra, kemoterapi görüp eve döndüğünde tamamlamak, hem de hocamın sağlığını kendi sesinden duymak için telefonunu 2 kez çaldırıp kapattım. Kısa süre sonra geri dönüş yaptığında sesindeki yorgunluğu verilen küre yorup, kısa kesmek istesem de, yapılan yanlışlara duyduğu öfkeyi birileriyle paylaşma ihtiyacı çok baskındı ve hocamı saygıyla dakikalarca dinledim, içimden “yormasana hocayı” geçiyordu, kulağımdan “yazık Trabzon’a”, bunun nasıl bir çelişki olduğunu da gün gelir paylaşırız…

Akyazı’daki Futbol Akademi’sine “Özkan Sümer” ismi verilmesi için çalışmalar sürerken, hocanın genel durumundaki negatif seyir nedeniyle yeniden hastaneye kaldırıldığını öğrendik. Ve ömrünü Trabzon ve Türk futboluna vermiş o koca yürekli dev adam, bu onurdan bihaber olarak yaşama tutunma savaşını kaybetti. Samimiyetle emek verenlere elbette minnet duyarız, ama içimizi üşüten gerçek şu; Trabzon yine geç kalmıştı!

Trabzon’un Sörü, yaşarken kendisini ciddiye almayanların , en hafif tabirle, futbolun ve daha çok da altyapısının bilim ve deneyimler ışığında yeniden organize edilmesine adanmış bir hayata ilgisiz kalanların , zevahiri kurtarma adına giriştikleri son hamle ile yüzleşmeden çekti gitti bu dünyadan!

Trabzonspor Kulübü, kendisi var eden birkaç adamdan biri olan hocasının biyografisi için bir imza günü düzenlemeyi bile düşünemedi, beceremedi. Yazık, bir ayıp ki, herkese yeter…Bir kurum ki onu var edenleri layıklarınca uğurlamaktan bile aciz…

Futbol şimdilerde İngilizler eliyle tüm dünyaya yayılıp, toplumları kasıp kavuran bir tutku.

Ama kabul edelim ki, “barış zamanındaki savaş” gücüyle masumiyetini her yıl biraz daha kaybeden futbol, bahis mafyalarının “içeri” sızmasıyla doğallığını da hızla kaybediyor.

İşte bu adam, futbolun en masum dönemlerinde yerel değerlerden evrensel bir mit yaratmak için bir ömür koydu ortaya. O’nun 35 yıl önce sahaya “devrimci bir hamle” olarak sürdüğü “şok pres” futbolu, şimdilerde neredeyse tüm büyük hocaların vazgeçemediği sisteme evrildi

Üzüntümüz, korkumuz şudur ;

Trabzon’un Sör’ü Özkan Sümer’in “aşılması” çok uzun yıllar alacak..

Ruhun şad olsun koca çınar.

Bu yalnız ve kadim şehrin ‘delikanlılarının’ kalbine kazındınız.

!!!

Duyduğumda inanmamış, inanamamıştım. Maalesef doğruymuş!

Trabzonspor’un başkanı, Trabzonspor’u var eden isimlerden, Türk futbolunun devrimci bilge adamı, ömrünü gençliğe adamış, tertemiz ve başarılarla dolu bir geçmiş mirasıyla ebediyete intikal eden Özkan Sümer’in cenazesine katılmamış!

Kimse il dışındaydı şuydu buydu demeye kalkmasın! Yuh!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: