Ateşin Hasleti Yakmak Suyun Hasleti Akmak

İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt meydan tarafındaki ana giriş kapısının sağ tarafında bir salkım söğüt (ağacı) vardı.

selvi

Şimdi yok yerinde, kesildi kesilesi ellerce…

Kesilmeden önceki son fotoğraflarından biri olmalı. Bizim öğrenciliğimiz döneminde ( 1986-94) salkımsöğütün arkasındaki bölümde postane karşısında ise siyasi şubenin karakolu vardı, ki dayaklarını yemişliğim, kafa patlatmışlığım , esir tutulmuşluğum; hatta yediğim şiddetli dayağın polis telsizine yansıması sonucu gazeteci arkadaşlar sayesinde linçten kurtarılmışlığım da  vardır orada, ama bugün hiç biri ne acıtır kalbimi ne de keşke yaşanmasaydı dedirtir.

“Keşke” şimdi orada sudan gelmesi zora girmiş eşeğe bağlı zamanca dayak yiyor olsaydım da, salkımsöğütüm yerinde olsaydı…

İskitli kahinler, söğüt dallarını yere koyarak geleceği gördüklerine inanırdı.

Hititler ve Amerikan yerlileri söğüte şişiyamma derler ve ilaç yaparlarmış yapraklarından ve kabuğundan

Söğüt ağacı kabuğunda bulunan salisin maddesi bugün de aspirinin ham maddelerinden biridir.

İşte bu söğütlerden , şüphesiz en güzellerinden, salkım söğütlerden biri, Fransız Mimar Borgues imzası taşıyan İstanbul Üniversitesi Ana Girişini oluşturan ikiz köşklerden birinin önünde yaşadı kim bilir kaç yıl, kaç kişiye gölge oldu salkım salkım, kaç fısıldayışa sırdaş, kaç dokunuşa ruh, kaç hüzne perde, bilmem kaç milyon göz yaşına arkadaş…Kim bilir…

Üniversite ilk yılımdı. 1987 baharı. Kalbim yağmurla gizli bir aşk yaşayan ve bu aşkı benimle keşfettiğini söyleyen bir kalbin sıcaklığını hissetmeye başlamış ve çok kısa sürede ruhuma ütü vurulmuş gibi bağlanmıştık birbirimize.

“Evler yan yana gelir cadde olurlar. Caddeler yan yana geldikçe şehir, şehirler yan yana gelir ülke olurlar ve dünya işte böyle doğar. Evlerin, şehirlerin ve ülkelerin yani dünyanın her yerinde açılmayı bekleyen kapılar var”

Cümlenin sahibi beni affetsin, bulamadım ismini. Dünyanın her yerindeki kapıların birinin önündeydik işte..

At kuyruğu saçları beline dek inen sevdiğimi bekleme durağım olmuştu o salkım söğüt. Yağmur, çamur, soğuk, sıcak hiç ayırmadan hemen her gün bekledim, hemen her gün geldi o da, hiç bekletmedi, hiç aldatmadı.

Her buluşmamız bir önceki ayrılıktan kalam hüznün kapısını kapatıyor, çocuk parkına bırakılmış iki çocuk gibi coşkuyla dolup taşıyorduk. Değil mi ki başımızda salkım söğütümüz vardı.

“Ölüm bana kendisinden önce yalnızlığını yolladı” dizesiyle yüreğimize kılıç yarası bırakan Nazım Hikmet “salkım söğüt” demişti bir zaman

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt,
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

Şiirlerinin karatınca bir tanınmışlıktan yoksun edilmiş iyi yürekli bir şairimiz daha, Oğuz Tansel uzanmış gölgesine söğütün.
SALKIM SÖĞÜT

Ayrılıktan eğlim eğlim dalların,
Düşüncelere dalmışsın kapkara.
Başın yerde gözlerini mi yitirdin?
Gölgen toprağa uzanmış, düşüncelerin suya.
Toprak adamına benzer duruşun,
Ağacım, bana da ver sabrından.
Yapraklarında taze ay ışığı,
Bezgin değilsin yaşamaktan.
İyi insanların düşünü azma
İçli türküler söyleyerek geceleri,
Bu yoldan hırlı geçer, hırsız geçer,
Yalnız, can dayanmaz ayrılığa.
Büklüm büklüm dalların “dönen yerleri”
Tel tel nakış, kimseye deme.
İnsanın insan elinden çektiği,
Ağacım, dert oturdu yüreğime.
Beni, dalların bir hoş eder,
Bir sevgili yakınlığı sarar içimi.
Esmerim, boş ver de gel,
Ekmek, su gibi özledim seni.
**

Suyun gümüş aksinde ürkütücü bir ihtişam görür salkım saçak..

Suyun kavlince dalga dalga, kıvrım kıvrım saçları.Keder mi yüzmektedir ırmağın yüzünde, köküne sığmayan bir şehvet mi bilinmez. Salkımların, dalların ve güneşin ölgün ışığının gölgeleri mi yoksa, yoksa yakamozlar mıydı umutsuz kulaçladığımız. Asırlarca çağlayan uzun bir veda balatı belki de…

Mahur Beste’yi çok severdi, hayatın çok az anında , bir Boğaziçi gecesinde, ağaçların izin verdiğince görebildiğimiz ışıklı şilepler geçerken önümüzden, geçmişti kendinden mahur besteyi söylerken. “Kendini kontrol merkezi”nin fişini çekmiş gibiydi o gece ve şu yalan dünyanın en güzel anısı olarak belleğime kazınmıştı o mahpeyker sima, o insan yüzü, o sahici samimiyet.

Koşup yetişemediğiniz bir tren oldu mu hiç?

Benim oldu, son treniydi hayatın, elimde oğlumuzun elleri, ne makinist ne kondüktör ne bir başka ses, gölge, kişi, kimseler duymadı çığlığımızı, evimiz yoktu dönecek, yuvamız, sıcağımız, her şeyimiz o trenle birlikte gitti. İstasyonda bir hayatmış payımız.

Belli belirsiz sarı çiçekleri erken tomururdu salkım söğütümüzün. Gölgesinde çoğu kez üniversite gençliğinin mücadelesinden konuşur, sonuç alamayacağımıza olan inancını müstehzi bir dille söyler, kendince beni kızdırırdı.

Başörtülü kızların mücadelesine verdiğim destek için teşekkür etmişliği de var, “sevgiliye teşekkür mü edilir”  salınışıma ” o teşekkür benim için değil o kızlar için” dersiyle , durur bir yanımda…

Sözü arkadaşlarımıza götürür ve “kendi devrimini yapamayan biri nasıl olur da toplumu dönüştürebileceğine inanır”dı, sonra Alper’in, Taylan’ın, Ali Kemal’in, Cemil’in, İzzet’in, Cevdet’in, Hamiyet’in, Süleyman’ın , Ülker’in, Sultan’ın , Mustafa’nın, Sedat’ın, İlknur’un ne kadar iyi insanlar olduğundan bahseder, “iyi olmanın trajedisi” üzerine benim çok da kavrayamadığım laflar ederdi. Şahidimiz Salkım söğüttür…

Yağmurlu günlerde gölgesine sığındığımızda, damlaları taşımaktan yorulup ıslanmamızı önleyemeyince belli belirsiz kızardığını, utandığını hissettiğimiz sırdaşımız…
Önce salkım söğütü kopardılar hayatımızdan…
Sonra sen gittin bir 2 Ocak soğuğunda …Oğlundan , oğlumuzdan koptun gittin.

“Annenin neyini özledin oğlum” dedim, tir tir titrerken emanet bir gülümseme yapıştırıp yüzüme;

“Durup dururken saçlarımı okşardı” dedi evlat, kara gözlüm, Mascheranom, Kuzey’im…

“Ben de okşuyoum oğlum” diyemedim, düğümlenip kaldı boğazım. Anladı baba çaresizliğini
“Baba sen de okşuyorsun ama, kimse annem gibi okşıyamıyor, annemin okşamalarının tarif edemediğim bir sihiri vardı”

Olmaz mı evlat, olmaz mı…

Annen seni doğurmak için ölüme meydan okumuştu. Çapa Tıp Fakültesi 4 Ağustos 2006 gecesi 3 ayrı bölümün annen için teyakkuz gecesi olmuş, hiç bir özel hastanenin kabul etmediği doğumu , kalbi bayram ülkesi , insan güzeli doktor Yener Temelli’nin bastırmasıyla Çapa kabul etmişti.

Hemşire seni “sunulmuş bir hayat” olarak kucağıma verdiğinde , sadece kokladım, öptüm ve kulağına cümleler kurdum bölük pörçük, çünkü az ötemizde yaşam mücadelesi veren annemiz vardı evlat, o minicik yüzündeki tebessümdem anlamıştım annemizin de iyi olduğunu, bana iki müjdeyle gelmiştin, annenin sevinç göz yaşlarını tarife kalkan diller lal ellere zul olur.

Kimileyin savrulur insanlar evlat.

Kimse tam olarak bilemez bu savruluşların nedenini

Herkesin kapısı açılmadık acıları, hüzünleri vardır,

Kimseye anlatamadığı düş kırıklıkları, vazgeçişleri…

Bazen kendinin de çözemediği iç sıkıntıları, çekip gitmek, misal Filistinli çocuğa dipçikle vuran askerin karşısına çıkamamış olmanın öfkesini , kendinden çıkarma acımasızlığı kendine..

Oğlum..Boyundan büyük cümlelerin “berceste mısraı” oğlum.

Hayat sana böyle acılı cümleler kurdurduğu için bilsen nasıl üzülür baban…ve bir yandan da nasıl gurur duyar seninle.**

Hep söylediğim gibi evlat..

Annen bizi bize emanet edip bir 2 ocak günü çekip gitti bu sahtelikler , aldanışlar, aldatışlar dünyasından. Bize düşen, bizi adım adım izlediğine ve hep seninle olduğuna inandığımız annemizin ruhuna sahip çıkarak , onun istediği gibi “iyi bir insan” olma yolculuğuna birlikte devam etmek.

Ne demiş şair, ölür ise ten ölür canlar ölesi değil…

Ateşin hasleti yakmak madem, suyun hasleti de akmak evlat.

Akıp gidecek hayat ve elbet bir gün bitecek haslet hasreti, Ateş suyuna kavuşacak o da ateşine. kavrulup aşkın büyük denizinde, habbe habbe, yağmur yağmur, hayata, toprağa karışacağız…

baban…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s