Erkan Ocaklı…

Çocukluğumun Trabzon’undan bir fotoğrafla başlayalım..Değirmendere Sezai Uzay Mahallesinde oturuyoruz. Günlerimiz sabahtan akşama oyun oynamakla geçiyor, oyun dediğimiz körebe ya da benzerlerinden değil; ya ayağı yanlış yere koyunca uçurum dibini boylayacağınız kayalardan kuzu kulağı hasadı, ya da yağmur sonrasının bereketiyle çimenliklere doluşan Goglis (Salyangoz) topluyoruz, anlatılmaz bir coşkuyla ama… Goglis satışından elde edilen “gelirle” birkaç ekmek ve gazoz alınıp, mezarlık çimeninde ağabeylerimizin denizden çıkardıkları midyeleri derme çatma saçların üzerine dizip kendimize ziyafet çekiyoruz. Tüm bunları ne zaman yaptığımızı da ekleyelim de tam olsun: 40 da haftaym 80 de biter 20 de uzatma 100 ‘e uzanan futbol maçlarımızdan arta kalan zamanlarda.

İşte belleğime kazınan bu pastoral tablonun bir sahnesine hayat verelim şimdi ve sinema karesi netliğindeki hatıralar canlansın: Elinde iki ekmekle mezarlık çimenine giden fotoğraftaki 7 yaşındaki çocuk benim. Yıl 1974, film makinesi dönmeye başladı bile..

Mahalleden ağabeylerin (Kamuran ağabeyim, Emzuk Mustafa , Taşkafa Nuri, Fruko İsmail, Ertuğrul abi filan) ekmek almam için gönderdikleri Hami ağabeyin bakkalından birkaç ekmek ve gazoz almış mezarlık çimenine doğru yürüyorum. Arkamdan “hayranı olduğum” bir motor sesi duyuyor ve geriye bakıyorum. Evet o; Yalçın abi, o güne kadar gördüğüm en şık, en afili, en ulaşılmaz otomobiliyle, 64 şevrole olur kendisi, mahallenin yokuşunu tatlı tatlı tırmanıyor. Bu Yalçın ağabeyin, şimdinin Trabzonspor Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Pişiren’in (abi)nin ağabeyi olduğunu ek bilgi olarak yazalım ve devam edelim.
Ben bu tanıdık motor sesini duyduğum her seferinde olduğu gibi yine yolun kenarına çekilip, bu muhteşem varlığı doya doya seyre koyuluyorum. Bilenler için; bu sahne benim çocuk dünyamda Fellini’nin “Amarcod”udur, bugünden bakınca..

Yalçın abi her zaman yaptığı gibi önümden geçerken o tatlı tebessümü ile benim çocuk gönlümü de “hoş” edip salına salına mahallenin tepesindeki evlerine doğru süzülüyor, bir otomobilden çok viya viya kayıp giden bir kayık gibi. İşte tam bu geçiş sırasında o güne kadar duymadığım bir ses yankılanıyor kulağımda, ihtimal ki 64 şevrolenin teybinden. Şöyle diyordu o teypten yükselen ses: “hapishane içinde volta vuramayirum / aç kapiyi gardiyan burada duramayirum ”
O yaşta ne voltadan anlarım ne de gardiyandan, haliyle. Ama işte bu berrak ses ve fondaki müzik beni bir şekilde çekim alanına almış ve taze belleğime Erkan Ocaklı’nın ilk kaydı “bu amarcord geçişi” esnasında düşüvermişti..
Yaşadığımız yer, Trabzon, nedeniyle sonrasında belki binlerce Erkan Ocaklı türküsü misafiri oldu kulağımızın, birçokları daha içerilere sızdı, yerleşti..
Yaptığı müziğin eleştiri ya da övgüsünü yapacak müzikal bir geçmişe ve birikime sahip değilim. Ocaklı’nın ses rengi hakkında da çok afili cümleler kuramam, zira ziyadesiyle öznel bir konudur. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; Erkan Ocaklı; Karadenizli içtenliğinin tüm alt bileşenlerini sesinde ve yorumunda buluşturabilmiş ender sanatçılarımızdan biridir.
“Bayram değil seyran değil eniştem ortalarda ne diye dolanıp duriy?” türü serzenişleri duymadan konuyu bağlayalım.
Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin “saygı duyulası” sanatçısı Erkan Ocaklı yakın zamanda bir ameliyat geçirdi ve şimdilerde evinde tekrar sağlığına kavuşmak için gerekli olan nekahat dönemini geçiriyor.

İçinde bulunduğum sosyal ortam sebebiyle haberdar olduğum bu durum üzerine, o anda açık olan bilgisayarımın guguluna “erkan ocaklı” yazıverdim. Ve karşıma, ben diyeyim toplumsal utanç siz diyin Osmanlı tokadı kıvamında sersemleten bir bilgi, çıktı. Halen doyumsuz “Trabzon” dergisi’ni çıkaran memleket sevdalısı Aytekin Akay imzalı bir röportajında şöyle demiş Erkan Ocaklı: Bir klibim bile çekilmedi!

Erkan Ocaklı “bir klibim bile yok” dedi, ben bu cümle kalbime saplanan bir ok dedim, ok halen kalbimdedir ve bu oku önce Karadenizlilerin hamisi Tekin Küçükali’ye sonra da Volkan Konak’a “yönlendirdim.”

Trabzon Fikir Kulübünün bir toplantısında Volkan Konak’ın önerisiyle “Erkan Ocaklı’ya saygı” gecesi fikri doğdu ve bu fikir halen eyleme dönüşme sürecini yaşıyor.
Toparlayıcı saygın kişiliği ve pratik çözümler üreten yeteneğiyle bilinen Tekin Küçükali; gecenin organizasyonu için Volkan Konak’la birlikte harekete geçti. Küçükali; kurucusu olduğu “ Kuzey Yıldızı Trabzonsporlular Derneği” öncülüğünde saygı gecesi için gerekli olan tüm alt yapıyı hazırladı. Çalışma masasının arka duvarında “Konu Trabzon olunca gerisi teferruattır” şiarı asılı duran Volkan Konak, gecenin sunumunu ve sahne organizasyonunu üstlenirken, içinde bulunduğum Trabzon Fikir Kulübü de geceye manevi destek verdi. Şu sıralar birbirlerini “yemekle” meşgul Trabzonlular için “vefa testi” özelliği taşıyan gecenin şölen havasında geçmesi bekleniyor. Yolu bir şekilde Erkan Ocaklı ile kesişen ve Vefa’nın İstanbul’un bir semtinden çok daha fazlası olduğunu düşünen herkesi 2 Aralık akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda (Harbiye Lütfi Kırdar KOngre Merkezi) Volkan Konak’ın sunuculuğundaki “40. Sanat Yılında Erkan Ocaklı’ya Saygı” gecesine bekliyoruz..

“Dertliyim efkarliyim / kimse bilmez halumi”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s