15 Ağustos 2008 Cuma, 13:12
Biraz öznel çokça da nesnel nedenlerle Trabzon’a karayolu ile gittim.
Belki Kuzey’in “memleketini” tanıması için, belki tafrası işlevinden çok sahil yolunun son halini “yerinde” görme isteği, belki Merzifon’dan Samsun’a “vurunca” genze dolan Karadeniz kokusuna duyulan özlem, hasılı Trabzon’dayım 3 gündür.
Dakika bir gol bir; yolculuğun sabahında Trabzon Belediye binasının önünde 2 delikanlının ağız dalaşına tanıklık ediyorum. Orta yaşa yelken açmış iki genç tartışma halinde, ikisi de sinirli, birinin sinir katsayısı çizgiyi geçmiş, belli ki. Birileri ayırır diye sağa sola bakıyorum, herkes seyirci. Eski Trabzon böyle değildi, mutlaka müdahil olan bulunur ve gençlerin gazını alırdı. Anladım ki bir “olay” çıkacak, tam yöneldim ki gençlerden iri yarı olan diğerine kafayı yapıştırdı, yerle yeksan, biri daha geldi kavgaya karışmak için, o da başarılı olamadı, ben sinirli ve “yapılı” arkadaşı sakinleştirmeye çalışıyorum, bana da vursa o sinirle söyleyecek sözüm yok, tribünler tıklım tıklım.
Rahmetli Ecevit bir dönem halkı tribünden sahaya inmeye çağırmış, komünistlikle suçlanmıştı, Trabzonlular’ın (Ne kadarı Trabzonlu o da kuşkulu ya..) basit bir kavgayı ayırmak yerine neden tribünde kalmayı seçtiklerini de böylece anladım aslında, ne de olsa “milliyetçi” bir şehir Trabzon, ne işi var sahada, tribünden izlemek çok daha güvenli ve keyifli. Ağaç çürüyormuş, kime ne?
1-0 kaybedilen maçlar çok acı verir kaybedene, sabaha kadar o nasıl kaçtı bu nasıl girmedi diye döner durursunuz. Sabaha kadar döndüm durdum. Trabzon günlerime 1-0 geriden başladım zira.
İHSAN ABİ İLE ŞEHİR GEZİSİ
Trabzon’a her gelişimde ilk aradığım kişi sayın İhsan Öksüz ağabeyimdir. Kendisinden her görüşmemizde mutlaka yeni bir şeyler öğrendiğim için lego avcısı gibi yanından bir dakika ayrılmadan olabildiğince fazla sayı yapmaya çalışırım. Buluştuk ve ilk olarak Servet ağabeyi (Özkara) bulduk. Servet Özkara ile geçirilen her dakikanın, iki ile çarpılarak ömrü uzattığına artık ciddi ciddi inanmaya başladım. Servet Özkara; Nasreddin Hoca ile Karagöz’ün cömertçe harmanlanmış halinin Trabzon kültürüyle yoğrulmuş enfes kolajıdır. Aklı olan Servet ağabeyin hayatına bir şekilde iskele verip ömrünü uzatır!
Üç Trabzonlu’nun bir araya geldiğinde yapamayacağı tek şey Trabzonspor’u konuşmamaktır. Haliyle yapamadık. İhsan Öksüz yapılan transferlerin karşılığının alınamayacağı korkusunu yaşıyor. Ersun Yanal’a güvenmekle birlikte takımda hala eksikler olduğunu ve yönetimin de “şampiyonluktan söz etmemeye özen” gösteren açıklamalarını doğru bulmuyor. Servet ağabey ise ilk 5 haftanın “performansına” göre karar verilmesinden yana.“DÜĞÜN VE CENAZE” ORKESTRASI
Bregoviç denebilir şimdi, Sezen Aksu eklenebilir bu cümleye, sırıtmaz. Ama benim dudaklarımda acı bir tebessüm var. Trabzonspor Yönetiminden etkin bir isim “en mutlu” günlerinden birini yaşarken, eski arkadaşlarından yarısının bu mutluluğuna ortak etmemiş, “neden acaba” sorusu, Uzun Sokak’tan Forum’a kadar her yerde canlı canlı geziyor. Genel kanı, söz konusu yöneticinin “soğukluğunun tezahür” ettiği. Ama bu örnek de bir “rahatsızlık” olduğunun açık kanıtı. Hele ki, şehrin en büyük “sivil kanaat önderi” Belediye Başkanı’nın böyle bir “mutluluğa” ortak edilmemesi, sıkıntının büyük olduğunun da göstergesi.
HAMZA MISIR’IN AÇIKLAMALARI VE MEDYANIN DEVEKUŞU ORDUSU
Hamza Mısır bir dergiye yaptığı açıklamalarda, Türk hakemliğinin neden diplerde gezindiğinin nedenlerini de ifşa etti aslında. Futbol Federasyonu ise bu iddiaları araştırmak yerine Hamza Mısır hakkında soruşturma ve dava sürecini başlatmayı yeğledi. Cem Papila ve Metin Tokat başlıklı “Trabzon cinayetleri”ni soruşturmak için kılını kıpırdatmayan “federasyon”, Hamza Mısır söz konusu olduğunda mal bulmuş mağrip gibi iştahlı bir saldırı başlattı. Ben Mısır’ın hakemlik hakkındaki açıklamalarının çok “hafif” kaldığı inancındayım. Türk hakemliği uluslararası arenada asla üst düzey maçlarda görevlendirilmiyorsa, bunun nedeni herhalde Hamza Mısır değildir.
Unutulmaması gereken şudur; Türk hakemlerine güvenmeyen sadece biz “kötü niyetli Türkler” değil Dünya futboluna yön verenlerdir. Onur kırıcı bu “yok sayılmayı ve güvenilmezliği” asla “dert etmeyen” Futbol Federasyonu Hamza Mısır hakkında hukuki süreç başlatarak kendince bir “rahatlama” yaşayabilir.Ancak Türk hakemliğinin “utandıran” üst düzey organizasyon performansı orta yerde durdukça ne futbolumuzu yönetenler ne de hakemlik müessesimizin inandırıcılığı olacaktır. Aranızda top çevirmeye devam. Tek yapabildiğiniz bu.
KIZILAY’IN YARDIMLARI VE “TAMARA”
Gürcü-Rus çatışmasının nedenlerini hala anlayabilmiş değilim, anlayan olduğunu da sanmıyorum. Sonuçları açısından bakıldığında Gürcistan liderinin ABD’den çok Rusya’ya yakın olduğu da söylenebilir hatta.
7 Ağustos’ta patlayan ilk kurşunun ardından Türk Kızılayı 8 Ağustos’ta Sarp Sınır Kapısında karargahını kurmuştu bile! Tekin Küçükali ile çok büyük bir “hareket kabiliyeti” geliştiren Kızılay’la her Türk gurur duyabilir.
Önceki gün yeni bir yardım konvoyunu Tiflis’e doğru yola çıkaran Türk Kızılay ekiplerini Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu ve Kızılay İl Başkanı Fuat Adıgüzel’le birlikte “Trabzonlu” gibi uğurlayan 2 tanıdık sima vardı.
Kızılay özelinde Türk halkına teşekkür etmek isteyen bu iki kişiden biri eski Trabzonsporlu Şota’nın eşi Tamara, diğeri de ağabeyi Revaz’dı. Her iki Arveladze de en kötü günlerinde yanlarında olan Türk halkına müteşekkir olduklarını söylerken, Tamara bir hedefini de ağzından kaçırdı: “Şota da ben de uzun vadede Trabzon’da çalışmak ve yaşamak istiyoruz.”
Bir Cevap Yazın