OLİMPİYAT FİYASKO VE ‘PİROFESYONEL’ BELEDİYELER!

22 Ağustos 2008 Cuma, 13:19

Pekin “seyahati” öncesi madalya hedefi, meşhur ve tarihi Kızılay(*) buluşmasını anımsatıyordu; malum. 555 K, yani beşinci ayın beşinde saat beşte Kızılay’da buluşulacaktı, olimpiyatlardaki madalya hedefimizin bir Kızılay’ı eksikti, eh siz onu 555 P diye okuyun, mesele kalmaz.

İşin yazılı kısmı kolay da, uygulamada Türk sporunun yere çakılışına tanık olduk. Hoş bizim gibi “kötü niyetliler” açısından sürpriz bir çakılış değildi bu, hatta sayın Mehmet Atalay başta olmak üzere aklı başında pek çok yetkilinin de bu gerçeği kavradığını söyleyebiliriz.

Kör topal kazanılan birkaç madalyanın da, aslında, “devşirme”lerden olmasının, altın madalyalı güreşçimizin Türkçe konuşamaması, Süreyya gibi bir değeri şu veya bu nedenlerle “harcarken”, Afrika’nın bağrından yetişmiş “aslen harbi Türk” olan iki atleti koşturmamız, yüzmede ve halterdeki diğer devşirmelerden “umut” aranması, tüm bunlar; Türk sporundaki “çöküş” fotoğrafının “basına yansımasının engelleme çabası” dışında ne anlam taşıyabilir ki..

Başta Elvan olmak üzere, “devşirmelerimizin” hiç birine karşı en küçük bir antipatimiz olamaz, bilakis Elvan özelinde tüm sporcularımızın belli bir ahlaki ve sportif duruş sahibi olduklarını ve hatta sempatimizi kazandıklarını rahatça söyleyebiliriz. Fakat konumuz bu değil.

Üç İstanbullu’nun “futbol” rekabetine kurban edilen Türk Sporu; bu alandaki bir iki “geçici” başarının dışında hiçbir şey üretememiştir. Bunca ilgiye ve yağma olarak nitelenebilecek devlet olanaklarının “köpekleştirilmesine” rağmen bir ekol oluşturmaktan fersah fersah uzak kalan Türk futbolu ve onu “sevk ve idare” edenler, Türk sporunun çöküşünün birinci nedeni olarak da tarihe kayıtlarını düşmüştür.

Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan yükselen “Yahu şu Türkler’in sağı solu belli olmuyor, her an her şeyi yapabilirler” mealindeki teknik adam yorumlarından “övünme payı” çıkarabilen, bu açıklamaların aslında “ekolsüzlük, başıbozukluk” anlamına geldiğini kavrayamayan “Türk aklı”, olimpiyatlarda yere çakılmayacaktı da, kürsüye mi çıkacaktı yani!?

Başta 5 milyar YTL borçlu Ankara Büyükşehir ve İstanbul BŞ Belediyeleri olmak üzere, profesyonel futbol takımlarına “Milyar YTL’ler aktaran” belediyeler bir “dakika” bile geçirilmeden futboldan uzaklaştırılmalı ve asli görevlerine dönmelidir. Melih Gökçek ve Kadir Topbaş özelinde tüm “profesyonel” belediyeler, amatör sporun ve olimpiyat ruhunun “katilleri” olarak anılmaya başlanmadıysa, toplumun “tarifsiz” hoş görüsündendir. Tahsilat memuru ve Eskavatör operatöründen “devşirme” birkaç taraftarı dışında taraftarı dahi olmayan, olamayacak olan Belediye takımlarının milyon euroluk oyuncu transferleri yapabilmeleri; skandal üstü siyaset hesapçılığı ve amatör ruhun katlinden başka bir şey değildir.

Olimpiyat fiyaskomuzun birinci katili Üç İstanbullu’ya kurban edilen sakil felsefeyse, ikincisi de asli işlerini bırakıp “alengirli transfer oyunlarının bolca yaşandığı” profesyonel futbola, nedense, merak sarmış Ankara ve İstanbul BŞ Belediyeleridir! Ben demiyrum hoş, kitap yazay!!

LİG BAŞLARKEN FAVORİ KİM!?

Galatasaray diyesim geliyor, teknik adam tercihi düşündürüyor, Fenerbahçe diyeceğim tam, Marco’nun “uçuşu” düşüyor klavyeye, BJK desem mi diye kendi içimde gel-gitler yaşarken Sinan Engin faktörü ve dillere düşürülen İbolar kavgasının referans olduğu yönetim boşluğuna saplanıyorum. Ekonomik ve “siyasi” potansiyeline bakıp “Kayseri olur mu” diye adımlarken aklımı, yok yahu diyorum, kendi tribününde rakibi kadar seyirci toplayamayan bir takım nasıl olsun ki diyorum, başkentinden şampiyon çıkaramayan tek ülke utancını “dert eden” bir Ankaralı çıkar mı diyorum, daha cümle bitmeden kendime gülüyorum..Her bir Ankara takımının başkanı ayrı bir “İktidar” kuyrukçusu, bu tip liderlerle nereye gidilebilir ki?

Kala kala bir Trabzon kalıyor.

Ersun Yanal taraftardan gördüğü “samimi” desteğin yarısını yerel basından onun yarısını da yönetimden görürse, ama samimi olacak, “destekliyoruz” denirken gözler fır fır dönmeyecek, bunlar yapılırsa, Trabzon bu ligin en ciddi şampiyonluk adaylarından biridir, doğrusu da budur zaten. Hiç transfer yapmadığı yıllar da bile “şampiyon olacağız” inancını haykıran Trabzon, 60 trilyonluk transfer bütçesini, “ilk hedefimiz UEFA” diyerek hedef küçülüşüne kurban edemez. Trabzon her yıl şampiyonluğa oynar, olur olmaz o ayrı, ama şampiyonluk inancı her yıl “deklere” edilmek zorundadır.

Hasılı;
Fenerbahçe’nin Marco’yu çoook arayacağını, Galatasaray’ın Skibbe ile çok yol alamayacağını, BJK’nın kendi kendini yiyip bitireceğini düşünüyor ve teknik adamın arkasında durulursa Trabzonspor’un ligi “sürükleyeceğini” düşünüyor ve umut ediyorum.

* 5 Mayis 1960 da saat 5 de Kizilay’da Adnan Menderes iktidari aleyhine duzenlenen gosteri.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: