03 Eylül 2008 Çarşamba
Lig Radyo’da Uğur Meleke’nin programını dinliyorum. Yoldayım, karıştırıyor olabilirim ama sanırım Mehmet Ayan ve Gökmen Özdenak da programın diğer konuk/katılımcıları.
Şurdan buradan derken konuşmacılardan biri “Semih’in gol attıktan sonraki 10 saniyesi çok özeldi”ye benzer bir cümle kurdu. Diğerleri de katıldı bu görüşe ve Semih’e espriyle karışık bir kutsama ile alkışlar gönderildi. Ki bence de çok iyi yapıldı.
Derdimiz; sahalarımızdaki güzellikleri renklerin at gözlüklerine mahkum kalmadan hep birlikte yüceltebilme noktasına taşınmamızdır.
Fenerbahçe’nin 2-0’lık galibiyetiyle biten karşılaşmanın hemen ardından, maç yazımı Semih’in ‘insan’ tarafına ayırmış biri olarak, bu güzelliğin spor adamları tarafından dile getirilmesi ve sahiplenilmesi bana müthiş keyif verir.
Beklerdim ki, katılımcılardan biriyle aynı mecrada yazıyor olmanın da etkisiyle belki, daha maçın dumanı tüterken Semih’i öne çıkaran Sedat Tunalı’nın yazdıklarını da referans gösterme doğrusunu gösterebilselerdi. Bunu yapmak, yapanı yüceltir, yapılmazsa Tunalı Tunasından bir şey kaybetmez üstelik. Hem Sedat Tunalı üçünüzün de ‘büyüğü’ , sizler kısa pantolonlarla yazarlık düşleri kurarken o Hürriyet ve Güneş gazetelerinde Süper Lig maçlarını ‘izlemekle görevli’ bir muhabirdi. Kabukları kıralım, Sedat Tunalı ‘şehir’ çocuğudur, her şeyi görüyor, sakın tasa etmeyin.
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Çok değerli arkadaşımız Hakan Kulaçoğlu babasını kaybetti. Babayı kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyorum. Efendi’nin Hacı Murat’ın en büyük ve en yakışıklı oğlu Seyfullah Kınalı, şeytan kulağına kurşun, hala ladin ağacı gibi dimdik ayakta, Allah uzun ömür versin.
Can Yücel’in, sürekli iş gezilerinde olan maarif müfettişi babasına duyduğu özlemi dizelerinde elle tutulurcasına hissetmek mümkündür. Koca şairin çocuk yüreğiyle babasını daha çok görmek için ‘hastalığı’ bir bahane olarak kullanması, bir babayla oğlun en kutsal buluşmalarına zemin hazırlar ve çocuk yüreği babasına sarılma şansı bulurdu. Fazlasıyla dramatiktir.
‘Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a.
Bir helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu’Cemal Süreya’nın ‘Sizin hiç babanız öldü mü/Benim bir kere öldü kör oldum’ dizesini, ihtimal yaşayarak okuyor Hakan Kulaçoğlu. Ne çare ki yaşamın dinamikleri ölümden üstündür ve hayatın devam edebilmesinin ön koşulu da bu ‘içten gelen dürtüdür’, iyi ki de öyledir.
Başın sağolsun Kulaçoğlu, başınız sağolsun tüm Kulaçoğulları, başın sağolsun Trabzon ve sevenleri.
BİR İŞ ADAMINDAN 5 ‘BAYAN’ TARAFTARA KOMBİNE
Yakından tanıdığım, Trabzonluluğundan zerrece kuşku duyulamayacak bir ‘Ali-cenap’ iş adamımız, kulübe katkı olsun diye aldığı 5 kombineyi, başarılı ve maç kaçırmamaya özen gösteren 5 Trabzonspor taraftarına hediye edecek. Adaylardan ikisi belli, diğer üç aday lütfen bana mail atsın. Ama kombineleri alanlardan maç kaçıran duyarsam var ya.
İş adamımızın ismini açıklamak istemeyişinin nedeni ise çok öğretici:
“Yerel basına ‘malzeme” olmak istemiyorum!”MUSTAFA İMAMOĞLU’NA “YİĞİT’CE” TEŞEKKÜR
Çocuk düşlerini dozerlere, grayderlere ve koca koca kamyonlara eş eden ‘aslan torunum’ Yiğit Seyfi Kınalı küçük bir rahatsızlık geçirdi ve bu küçük rahatsızlığı büyümeden çöpe göndermek de Farabi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Dç. DR. Mustafa İmamoğlu’na düştü. Yiğit’e sordum, o ameliyat olduğunu bilmiyor, “Doktor amca tereyağından kıl çekti amca” diyor. İmamoğlu ve ekibine Yiğit’ce selamlar ederiz, iyi ki varlar.
SERDAR BALİ’NİN ‘İNTERNET ÇOCUKLARI’ TEPKİSİ
Futbolculuğuna hayran olduğum; negatif ve pozitif yanlarıyla ‘has’ bir Trabzon delikanlısı olduğuna inandığım Serdar Bali, kendisine yönelik eleştirilere ‘Trabzonluca’ bir tepki koymuş, yani duygu ve ‘delikan’ yönü ağır basan, ama özünde samimiyet olan bir tepki.
Serdar Bali, en çok genç taraftarlardan bir kısmının kendisinden ‘bu adam’ diye bahsetmesinden ve ‘nemalanıyor’ imalarından rahatsız olmuş ve adresi Avni Aker olan bir meydan okumayı dillendirmiş, ki bu işin abartı kısmı olmuş. Serdar Bali, bırakın oyunculuk dönemini; Cale transferindeki isabeti ile en azından saygıyı hak etmiyor mu? Ah o tanımlanamaz ego yok mu.
Ben bu konudan nasıl haberdar oldum derseniz, yakın zamanda Volkan Konak’tan bahsederken benzer bir aşağılamayı, elbet kendince, kullanan bir kardeşten duydum.
Trabzon’un en büyük sorunlarından biri bu; Sevgisizliğe bir de saygısızlığı ekliyor ve çamur deryasında yüzmeyi marifet sanıyoruz. Trabzon’da bir gazeteci Konak’a sallarken, o mesela Bahçeşehir’de 20 bin kişiye müziğin evrenselliğiyle Karadeniz’i ve Trabzon’u anlatıyordu. Dünya çok küçük evet, ama kişisel dünyanızın daha küçültmeye ne gerek var, anlamak zor.
OKAY KARACAN VE HARUN KOLÇAK’A BİN SELAM
Okay Karacan malum Habertürk Spor Servisi’nin kaptanı, Harun Kolçak da müzisyen kimliğiyle topluma mal olmuş bir sanatçı. Dün gece bu iki popüler isim, hiç de pop kültüre hizmet etmeyen ama “insanlığa katkı”
sayılabilecek bir işe gönüllerini koyup, Kızılay’a kan bağışladılar.Kana ihtiyaç duyulmadığında kan ihtiyacının derinliğini anlamak mümkün olmayabilir, ama bir gün bir yakınınız için kan bulmanız gerektiğinde Karacan ve Kolçak’ın bu sosyal tavrını da anlayabileceğimizi umuyorum.
Bir Cevap Yazın