11 Eylül 2008 Perşembe
Sayın Terim hakkındaki görüşlerim değişesi değil. Ne kendisi izin veriyor buna ne de beni ben yapan değerlerim, Terim’in bendeki karşılığını şu anki yerinden bir başka yere taşıyabiliyor.
Çoğu kişiyi rahatsız eden Belçikalı teknik adamla girdiği “sokak kavgasında” bile Terim’e hak verecek bir şeyler bulup çıkarabilmiş bir gazeteciyim üstelik. Hiçbir Avrupalı şımarığın haddini aşmasına tahammül gösteremem, haliyle Terim’in tepkisini de anlayanlardanım.
Aynı Terim’in “ben ders almam ders veririm” tavrına da sempatiyle baktığımı okuyanlar bilir. Kabul etmeliyiz ki, herkesin olduğu gibi sayın Fatih Terim’in de kendine özgü bir karakteri ve kişiliği var. Ve ben, karakteriyle örtüşen vücut dili ve söylemleri nedeniyle Terim’in, en azından, saygıyı hak ettiğine inanıyorum.
Gelelim asıl meseleye, ya da meselelere;
Belçika maçı sonrası çok şey söylendi, yazıldı. Oyunculuk dönemlerindeki sıradışılıklarını, eyvallahsız kişilikleriyle de bütünleştiren iki ismin, Can Bartu ve Sergen Yalçın’ın ortak görüşü Trabzonsporlu Gökhan Ünal’ın kesinlikle ilk 11’de başlamasıydı. Oysa Gökhan maç kadrosunda bile yoktu. Sergen Yalçın, acı acı güldüren Servet yorumunun yanında, Fatih Tekke’nin neden Milli Takıma çağrılmadığını da anlayamadığını ifade ederek, geleceğe dair umutsuzluğunu da dile getirdi.Bu iki ismi önemseyişim şundan; her ikisinin oyunculukları da sayın Terim’i üçe beşe katlar, her ikisi de beklentisiz ve özgür ruhlu kalemler. Ne Terim’e ne de medya ya da kulüplere şirin görünme ucuzluklarına girmezler. Ve her ikisi de, en az Michael Platini kadar Fatih Tekke’nin farkındalar, ama sayın Terim her nedense Milli Takım kapılarını bazı isimlere yasaklı kılıyor ve bunun bedelini de tüm ülke ödüyor.
Acaba diyorum; Fatih Tekke, Gökhan Ünal, Mehmet Yıldız ve son maçta zorunlu olarak çağrılan Mehmet Topuz gibi oyuncularda eksik olan ne var? Saha içi performanslara bakıldığında adı geçen tüm oyuncuların, mevcutların birçoğuna “uzak ara” çekeceğini herkes biliyor, görüyor.
Yok saha içi performansın yanında ahlaki bazı kriterler de gözetiliyorsa, ki mümkündür, bu durumda da milli formayı giyen bazı oyuncuların nasıl diplerde gezindiğini de yine hep birlikte izliyoruz? Bu durumda söylenebilecek tek şey şu olmalı;
Fatih Terim, iyi ya da kötü olsun ama her koşulda kendisine biat edebilecek isimleri seçiyor. Çok iyi biliyoruz ki başta Fatih Tekke olmak üzere adı geçen oyuncuların neredeyse tamamı birilerine biat yoluyla bağlanacak karakterler değil. Böyle oldukları için de Fatih Terim’in Milli Takımında işleri yok! Onlar olmayınca da son saniye golleriyle gelen tesadüf başarıların dışında kimseyi tatmin edebilecek bir Milli Takımımız yok, olamaz. Fatih Terim felsefesi Türk futbolunu taşıyamıyor..Millliyet’ten Yalçın Doğan’ın köşesine taşıdığı “Terim-Tamburacı”
telefon diyaloglarını kaçınız okudu bilmiyorum ama, mahkemeye taşınan bu “küfür iddiaları” doğru ise, muhatabı, asla Milli Takım hocası olamaz, olmamalı..TRABZON’UN “GENÇ” FUTBOLCULARI
Bir okurum sinir katsayısı epey yüksek bir mail atmış. Bu okurum, Trabzon’da uğradığı bir banka şubesinde bordo-mavili formayı giyen 4 futbolcuyla karşılaşır. Sonrası şöyle;
“Pazartesi veya Salı günü Denizbank Trabzon Şubesinde işlerim nedeniyle bulunurken Colman, …… ve tanıyamadığım 2 futbolcu daha vardı. …….in oturuş şekli ve etrafa yaydığı hava müthiş derecede beni ve etraftaki insanları rahatsız etti.Bu öylesine oturuş şekli değildi. Bacak bacak üstüne atışı kendini 2-3 metreye yayıyordu. Bazen de önünde duran sehpanın üzerine ayaklarını uzatması bizleri çok rahatsız etti. Onu uyarmak benim borcumdu ama onun bu havayla nasıl bir tepki vereceğini tahmin edemiyordum. Bizler takımımıza bu kadar destek verirken ve hayatımızın her anında TS ile yaşarken böyle futbolcu hayal edemedik. Samimi söylüyorum ki aldığım kombineyi onun ağzına sokup onu ordan uzaklaştırmama yanımdaki arkadaşlarım mani oldu. Bu hava niye ve kime? Alt yapımızda gençlerin neden A takıma çıktıklarında başarılı olamadıklarının bir(asıl) sebebi de bu anlaşılamaz havaları olsa gerek. İlk defa futbolcu görmüyoruz. Aldığı para da bizlerin cebinden çıkıyor. Benim paramla kimse bana hava atamaz, beni yok sayamaz. Efendilik ilkesi olmalı Trabzonsporlu futbolcunun. Kendisini uyarırsanız ve bir daha böyle davranış sergilememesini sağlarsanız Trabzonspor adına sevinirim.”
Bu futbolcunun kim olduğunu yanlış tahmin eden en fazla üç kişi çıkar sanırım, biz doğru tahmin edenler bu üç kişiyi eşek sudan gelinceye kadar döveceğimizi, şehrin imar planlarıyla da oynayarak yol güzergahını da değiştirerek eşeğin sudan bir türlü gelememesini sağlayacağımızı peşinen ilan ediyoruz. Okurumdan izin almadığım için de ismini saklı tutuyoruz.
ÖDÜL İŞLERİ
Taraftar sitelerinin “bölünerek azalma” geleneklerinin ve siteleri idare eden kimi zevata bilerek-bilmeyerek gelecek hazırlama kaygılarının, renk ve memleket kaygılarının gerisinde olduğuna emin olamıyorum. Öylesine “lider” tiplerle karşılaştım ki, “taraftar” kavramının naifliğini ve masumiyetini kişisel hesaplarının sarmalında yok edişlerini izlemek fena halde leman! Trabzonspor camiası taraftar arasındaki bölünmüşlüğü sona erdirmek zorundadır. Her aklına gelen, her arkadaşına kızan yeni bir dernek kura kura gelinen nokta şudur:
Komik iftiralar, bıçaklamalar, kafa atmalar, kombine kavgaları..Ne oluyor?Bu arada beni takip eden okurlarımdan bazıları, ödül mödül işlerinde neden adımın geçmediğini soruyor. Şundan;
Bir grup bana da ödül vermeye hazırlanıyordu, haber gönderdim kendilerine, sakın Sedat Tunalı’ya ödül filan vermeye kalkmayın, o taraftarın bir “bölümünden” ödül almaz. Varoluş gerekçemiz bölünmüşlüğe karşı durmakken, herhangi bir gruptan ödül alamam, hatta bazılarından değil ödül almak yörüngeme bile sokmam! Durum budur, isteyen istediği manipülasyonu yapabilir yine, ne de olsa internet yazarlığı diye bir sokma yazarlık kavramımız da var artık.
Bir Cevap Yazın