11/11/2008 ·
“Piyasada” belki yüze yakın Trabzonspor yazarı var, malum. Çoğunluğu, moda ifadeyle “çakma” Trabzonsporlu olan bu isimlerin hiç birinden, şehrin vizyonuna uygun açılımlar beklemiyoruz, en azından ben beklemiyorum. Zira, popüler olan “Çakma Trabzonspor yazarlarının” neredeyse tamamının cemaziyülevvelerini(*) bildiğim için bu tür alıkça beklentiler içinde olmuyorum, haliyle.. Ki, bu isimlerin çoğunun, ucunda bir “ışık”(*) görme koşuluyla, “icabı halinde şoför mahallinde” (Sadri Alışık’a milyon selam) benden çok daha fazla Trabzonlu olduklarını, olabildiklerini, daha kötüsü Trabzon cenahından da ziyadesiyle iltifat görebildiklerini de biliyoruz. Ama konumuz bu “Çakma Trabzonsporlu Yazarlar” değil.
Yakından tanıyanlar bilir, neredeyse 20 yıldır özde İstanbul sözde Ulusal medyanın içindeyim. Şeceresini bilmediğim, bilmiyorsam da 15 dakikada çözemeyeceğim tek bir gazeteci yok.(Tıfılcanlar hariç elbet) Hayatı İstanbul’dan yorumlayanların ne zaman objektif, ne zaman subjektif olabildiklerini, Makyavelizmi kredi kartı gibi nasıl cüzdan yoldaşı yaptıklarını ya da hangi durumlar için hangi yedek yüzleri yanlarında taşıdıklarını, haliyle, biliyorum. Ve bu maskeli balonun içinde sadece tek bir yüzle, orjinaliyle dolaşan nümunelik gazetecilerden biri olduğumu, herhalde benden başka pek çok gazeteci arkadaşım da söyler. Test etmek isteyen, bizim kuşaktan profesyonel gazeteci arkadaşları olan varsa bunu deneyebilir.
Bu fasıl böyle;
Hürriyet Gazetesi’nin son 25 yılın efsanelerini seçeceği iddiasıyla duyurumunu yaptığı sözde yarışmaya, işte yukarıda alt bileşenlerini sıralamaya çalıştığım Çakma yazarların ilgi göstermemesi, bu skandal listeden rahatsız olmaması anlaşılmaz bir şey değildi. Zira “çakmaların” Trabzonsporluluğu , maçın oynandığı 90 dakikalar ve cüzdana yapacağı etki kadardır, nihayet. Kötülüklerinden de değil, “Trabzon” kavramımın algılarında yarattığı etkinin sığlığından ve zavallılığındandır. Böylesi bir jüride bu ülkenin en başarılı ve mütevazı teknik adamlarından Ahmet Suat veya Şenol Güneş’in olmayışı, onların ne onuruna dokunur ne de cüzdanlarını etkiler. Anlayamazlar.
Ama, Trabzonsporluluklarından şüphe edilemeyen onlarca yazarın, bu konuya bir cümle olsun “değinmemeleri”, kabul edilebilirlik sınırlarını aşmış ve şehrin dokusunun bozulduğuna dair kuşkularımızı, maalesef, güçlendirmiştir. Yerel medyanın, bir oyuncunun maç sonu açıklamalarından duyduğu, haklı, rahatsızlığı, ezeli rakiplerin ileri karakollarından salvolanan bu “yok sayma” çukurlaşmasına karşı duymaması, üzüntüden fazlasıdır bizim için. Bu faslı daha somuta indirgeyip daha kolay anlaşılır cümlelerle ifade etmenin de çok bir manası yok artık. Eleştiriye geldiğinde her tür güzelliği bir anda sıfırlayıp, dilin ve kavrayışın tüm inceliklerini anında çamurdan paragraflara dönüştürme yeteneğine sahip olan kimi “çevreler”, maalesef kişisellik bataklığında çürümekte ve markayla birlikte şehri de kendi çukurlarına çekmektedirler.
Bir kültürler beşiği olan Trabzon, toplu refleks yeteneğini kaybetmek üzeredir. Şehri anlatabilmek ve geçmişe sahip çıkabilmek adına, günümüzde çok az kalan kimi değerlerimize her türden saldırıyı bir edebiyat gösterisi iştahıyla sunanlar, onur kırıcı bu “yok sayma”ya karşı sessiz kalarak, aslında çaplarına ve vizyonlarına ilişkin ip uçları da vermektedir.
Trabzon lidermiş..Olabilir, daha önce de yüzlerce kez oldu.
Trabzon yenilmiş..Olabilir, daha önce de yüzlerce kez yenildi
Ama…Kimse Trabzon’u, hele söz konusu futbol olduğunda..Yok sayma keyfiyetine sahip olamaz..
Hayatı günlük yaşayanlarla; şehrin dokularında saklı olan her ne varsa onu yaşamayı bir yaşam biçimi ve karşılıksız sevginin mabedi olarak görenlerin farkı, Trabzon’un geleceğinin de belirleyicisi olacaktır.
Hepsi “okumuş çocuklardan” oluşan genç Trabzonsporluların; suni gündemler yerine, fotoğrafın bütününe kafa yormalarını; karşılıksız Trabzon sevgilerini kendi ikbal merdivenlerine basamak yapmak isteyen sırtlanların peşinden ayrılmalarını, her taraftar grubuna şirin gözükmek gibi “incecileri” yalnızlaştırmalarını ve Trabzon’un ayağa kalkmasının tek koşulunun aynı hedefe kilitlenmiş “yürek ve bilek” olduğunu hiç unutmamalarını dilerim. Sedat Tunalı kimi taraftar gruplarının kendisine vermek istediği ödülü reddediyorsa bu dağınıklığa ve hesap adamlarına duyduğu tepki nedeniyledir. Grup tanıtımına markadan çok değer verenlerle hiçbir yere varılamayacağını söyledim, sonuna kadar da söyleyeceğim, bunları söyledi yazdı diye Sedat Tunalı’ya diş bileyenler umrumda bile değil, çünkü ben kendim için değil şehrim için yazıyorum. Nihat Genç ne diyordu edebiyat esnafına; “Ben sizden değilim, ben edebiyatı karşılıksız sevdim”. Evet Sedat Tunalı’dan rahatsız olanlar; Ben sizden değilim ben bu şehri karşılıksız sevdim..
Hasılı;
Çakmalarla alıkları ayıklamalı, gerçek Trabzonlular ortaya çıkmalı. Bunun başkaca yolu yok.
Cemaziyülevvel: Geçmişte ne halt yenmişse bilmek
Işık: Cukka
“KOMANDO” ADEM KOTAN’DAN MESAJ VAR
Adem Kotan ile yazılarım kanalıyla tanıştık. Sonra ille de yemek yiyeceğiz dedi, itiraz etmeye gelmezdi, bir Trabzon buluşmamızda Adem’le de oturduk Çardak pidesinden yedik. Gözleri çakmak çakmak, içinde trafo taşıyan binlerce Karadeniz delikanlısından biriydi Adem. Bir sevgiliye duyulan aşkın belki daha fazlasını şehrine duyan “kuymak çocuklarından” biri, bedenine sığmayan bir ruh ve aşk fotoğrafı. Şimdilerde Isparta’da komandoluk ediyor Adem, bir mesajı var, tüm Trabzonsporlulara iletmemi istedi, şudur: Tüm Trabzonsporlular aynı hedefe kilitlensin ve kimse kimsenin arkasından dedikodu yapmasın!!
TROYA
“Anadolu Ateşi” gişe başarısının, temel motivasyon aracı olarak TROYA’yı da önümüze koyduğu çok açık. Çok açık olan bir başka şey de, asla akılarla seza para kazanılmasının aracı olan ilk furyanın bu kez yaşanamayacağıdır. Paranın yüzü sıcak, bu uğurda Anadolu’dan beslendiği iddiasıyla sahneye konan, ama Anadolu’yu oluşturan halktan kimsenin bilet alıp izleyemeyeceği, çok pahalı malum, bu gösterinin sahiplerinin iddialı söylemlerinden vaz geçmeleri lazım. Bu gösterinin Anadolu ile organik ve duygusal bağı yoktur, “duygusal tek bağ”, Mustafa Erdoğan’la gişe arasındadır. Bu kez medya gazı da yetmeyecek, hem ilk gösterinin muhteşem Karadeniz finali de yok, olmaz bu kez..
SİMKOVYAK ÖZLEMİ
Lig Radyo’da Yavuz Saltık ve Nevzat Aydın’i dinlerken, bir dinleyicilerinden “Simkovyak’ı geri alamaz mıyız” mesajı geldi, Nevzat Aydın futbolu bıraktığını vs söyledi. Daha fazlası benden olsun; Ziya Doğan’ın futbol mantalitesi nedeniyle hayata küsen ve kendini yemeğe veren Simkovyak şu anda 100 kiloya yakın bir toparlak adama dönüştü. Futbola oyunuc olarak değil de..Neyse..Allah müstehakını versin sebep olanların, ama Simkovyak’ın durumu budur..
Bir Cevap Yazın