(Not: Bu yazının sonunda benim pis bir Fenerli olduğumu “name” yoluyla tarafıma iletecek arkadaşlara, yazının sonunu beklemeden başlamalarını öneriyorum. Benim Fenerli olduğumu iddia edenlerin ağırlıklı olarak Galatasaraylı olmaları tesadüf, daha az bir kısmının Beşiktaşlı oluşunun da, öngörü denen tılsımlı muz kabuğuyla ilgisi yoktur.)
Belli ki, habere konu olan “haberci” Cihan Haber Ajansı haber-kamerasıyla, Fenerbahçe Başkanı arasında geçmişte de benzer bir olay yaşanmış ve bu ortak geçmiş, her iki tarafı da bilemiş.
Haber- kamere dahil, 20 yıla yakın habercilik yaptığım için, CHA kameramanının reflekslerini tahmin etmem zor değil. Bu cümlemi bir “onaylama” cümlesi olarak da okumamanızı tavsiye ederim. Bu refleks, haberci arkadaşımızı ziyadesiyle motive etmiş ve objektifini sayın Yıldırım’ın gözüne gözüne sokmuş olabilir mi, olabilir. Bu tür “çekimlerin”, ülkemizde ve dünyada her gün binlerce kez tekrar edildiğini de hepimiz biliyoruz, ekleyelim.
Aziz Yıldırım’dan beklenen, daha doğrusu “maalesef beklenemeyen” davranış biçimi, çekimlerin bitmesini sabırla beklemek ve kameramanın işini kolaylaştırmaktı. Lakin geçmişinde de gördük ki, Yıldırım’ın böyle bir nosyonu yok. Fenerbahçe Başkanı bu tür durumlarda bir çelebi tavrı göstermektense, küffar donanmasına yalınkılıç saldırıya geçen bir levent olmayı yeğliyor.
Hasılı; Aziz Yıldırım çelebilikle leventlik arasında bir denge noktası bulup, medyaya karşı hırçın bir görüntü veren fotoğrafını bu ara istasyona taşımak zorunda. Bunu başarabildiği ölçüde, belden aşağı vurmaya hevesli her kim olursa olsun, deşifre etmesi çok kolay olacaktır.
Ha şimdi kimileri diyecek ki, Yıldırım gazetecilere yönelik olarak “Hepiniz şerefsizsiniz” dedi, bu lafı sineye mi çekeceksiniz? Doğru mu değil mi onu da bilmiyoruz.
Birincisi kızgınlık anında söylenen sözleri ciddiye almam.
İkincisi ben kendimi bilirim, kendimden şüphem yok.
Ve sonuncusu;
Kötü söz sahibini tanımlar.
Ve bağlama cümlesi;
Bu ülkenin “hacimlilerinden” birinin başkanı, bir kurumun başkanına ana avrat küfretti, küfrünü de kabul etti üstelik. Medya bu “kurumsal” küfrü, münferit Yıldırım-Kameraman düellosu kadar önemsedi mi dersiniz?
Kıskançlık, haset, gizli-açık düşmanlık; hepsini anlamak mümkün. Ama, adalet duygunuzu kaybederseniz insanlığınızı da kaybediyorsunuz demektir, farkında olarak ya da olmayarak.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DE “DÜŞTÜ”
Tarihin en büyük liderlerinden “Fatih”in İstanbul’unun en güzide değerlerinden “Dar-ül Fünun”u artık bilim yuvası olmaktan çıkıyor mu dersiniz?
Zira, üniversite içi oylamada en yüksek oyu alan Prof. Dr. Ali Akyüz’ü değil de, ikinci sıradaki Prof. Yunus Söylet’i atadı Cumhurbaşkanı, malum.
Bu atama, topluma yön veren, geleceğe ışık tutan kurumlarımızın birer birer nasıl “düştüğünün” açık bir belgesi oldu. Başbakan’ın oğluna “refakatçi” olmanın, İstanbul Üniversitesi gibi çok çok saygın bir kurumun bir numaralı makamına giden yolun başı olabilmesi, aklın sınırları içinde kalınarak açıklanamayacak bir “çalışma” olarak tarih sayfalarına kaydını düşmüştür.
Kimse kalkıp da, Söylet’in akademik çalışmalarının derinliğinden, başarılarından filan söz etmeye kalkmasın. Ki, Söylet’in başarılı çalışmalarını bilenlerden biri de benim, ama Söylet’i o makama getiren “şey”in, o çalışmalar olmadığını bilecek kadar da bu ülke de yaşıyorum ben, UTAH’da ABD’de değil.
YUSUF ŞİMŞEK TRABZON’A NE KATAR!
Faruk Özak yönetiminin, üstelik takımın dinamosu Ünal Karaman’ın sakatlanıp en az 6 maç oynayamayacağı gerçeği ortadayken, “yapmadıkları” Kingladze transferini hatırlayıp da, “Yusuf’a yok” demek abesle iştigal olur. O dönem bu Gürcü oyuncu transfer edilseydi, ki para da vardı, Trabzonspor adına çok farklı tartışmaların içinde olurduk bugün. Yine bugün; camiaya kendini “başarılı” olarak kabul ettiren o günkü yönetimin vizyon fukaralığı, son 12 yıllık “ve gına azabennar”ın da birinci sebebidir.
Bu pencereden bakınca, Yusuf Şimşek’in psikolojik olarak takıma çok şey katacağına inanıyorum.
Bunun yanında, oyunu dikine oynamayı beceren mental yapısı, sahanın bütününü gören oyun felsefesi ve sportmen duruşuyla, Yusuf’un Trabzon markasıyla bire bir uyum göstereceği inancındayım.
Yusuf’un bireysel yetenekleri; rölantisi 2 binlerde çalışan içten yanmalı dizel motorun iç uyumunu sağlayacak ve rölanti normale dönerken motorun verimi yüzde 30’lara yakın oranda artacaktır. Yazın bir kenara.
Bu arada, Bursaspor cenahından yükselen “Trabzonspor sözleşmeli futbolcumuzla görüştü, bu doğru bir tavır değil” eleştirisine söyleyecek sözü olan söylesin, bence çok haklı bir eleştiridir.
TRABZON FİKİR KULÜBÜ’NDE HAMSİ!
İstanbul Beşiktaş’ta bulunan “Trabzon Eğitim Ver Kültür Derneği”nin çatısı altında, başta horon, kemence ve kolbastı olmak üzere çeşitli eğitim ve eğlence faaliyeti yapılıyor. Geçen Pazar derneğe devam eden öğrencilerin, eğitim sonrası hamsi ızgara partisi yapacağı istihbaratını aldım. Haliyle pirelerim yerinde duramaz oldu, o yağmurda Beşiktaş’a gittim, hamsinin yanına biraz da sırtı yeşil istavrit ekleyip, derneğin ve Trabzon Fikir Kulübü’nün göz bebeği Adem’in de büyük katkısıyla ızgara yapıp bir güzel indirdik.
Diyeceğim o ki;
Her Pazar bir acayip eğlence var dernekte, biraz kemençe, biraz horon çokça da hamsi ziyafeti için bekleniyorsunuz.
Ama derneğin bir şartı var; İlk kez gelen tüm balıkları alıyor ve pişiriyor, en azından ben öyle yaptım.
Bir Cevap Yazın