Yaşadığımız çağa tanıklık eden bir mesleğin emekçilerinden biri olarak, sayın Şenol Güneş’i başta spor olmak olmak üzere sosyal hayatımızın en saygıdeğer figürleirnden biri olarak selamlamak zorundayız.
Sevgili Güneş, son Galatasaray maçı sonrası Burak Yılmaz ve Engin Baytar’ı örnek göstererek “kazanılmalarının önemini” anlatmış ama bana göre çok talihsiz bir benzetmede bulunmuş.
Sayın Güneş’le uzakdoğu da zaten var olan insancıl tarafını iyice zenginleştirdiği dönemde zaman zaman telefonla görüşür, geleceğe dair ufuk açıcı konuşmalarını dinledikçe içim sevinçle dolardı. Ama sayın Güneş’in bugünkü fotoğrafına bakınca hoşgörü kavramını ziyadesiyle abarttığını, şehrin kendi değerlerine karşı cimrice kullandığı toleransını, o şehri ve takımı sayısız kez küçümsemekle kalmayıp, “ahlaklı sporcu” fotoğrafında gözleri kapalı bile çıkamayacak bir isme göksterdiği tanımlanamaz hoşgörü ile kafalarda soru işaretleri oluşturmuştur.
Geçmişi sorunlarla dolu bir “yeteneği” tekrar “kazanmak” uğruna kaybedilen kimi değerler var ki, kazanılan “şey” Messi olsa beş kuruş etmez! Trabzonspor saha sonuçlarıyla değil değerleriyle vardır ve bu değerler herkesi bağlar!
Beni asıl düşündüren, ait olduğu şehrin iyi-kötü tüm özelliklerini taşıyan ve sahip olduğu yetenekleriyle seven-sevmeyen herkesin hakkını teslim ettiği Engin Baytar’ın, Burak Yılmaz’la aynı düşünsel eksende harcanması olmuştur. Hepimiz biliyoruz ki Boztepeli Engin Baytar takımı kazanıp ya da kaybettiğinde aidiyet duygusunun hazzını ve hüznünü yaşar, diğeri ise alacağı ya da alamadığı paranın keyfini ya da pişmanlığını.
Hayır, oyuncu olarak Engin Baytar’ın çeyreği etse yine sesimi çıkarmayacağım.
Sahi kazanmak derken, bir Barış Memiş vardı!!
Bir Cevap Yazın