Kurtuluş Savaşımızın efsane komutanlarından “Ermenistan Fatihi” Halit Paşa 1925 yılı Şubat ayının ortalarında Meclis koridorlarında arkadaş kurşunuyla vurulmuş ve aldığı kurşun yarasının etkisiyle 15 Şubat’ta hayata veda etmişti.
Mustafa Kemal’in en çok güvendiği silah arkadaşlarından biri olan Halit Paşa, dağılma sürecindeki Osmanlı’dan kurulma sancıları çeken Türkiye Cumhuriyeti sürecindeki hemen tüm önemli savaşlarda komutanlık yapmış, ve vücudunda onlarca kurşun yarasını onur madalyası gibi taşıyan bir askerdi. Milli Mücadele sırasında Ermenistan seferinde, zemherinin Kafkaslarda kar boyunu insan boyuyla eşitlediği bir dönemde Kars’a hücum etmiş ve Ermeni işgali altında bulunan kenti bir saat içinde teslim alırken Ermeni Ordusunu da komuta kademesiyle birlikte esir etmişti.
Esasen Halit Paşa’nın kahramanlığı, cesareti ve memleket sevgisi konusunda herkes hemfikirdi. Paşa savaş meydanlarında geçen ömür boyunca evlenmeye fırsat bulamamış ve “bendesini” memleket sevdasına feda etmişti. Savaş sonrası Ardahan mebusu olarak Gazi tarafından meclise dahil edilen Paşa, ne yazık ki bu “yerleşik” hayata adapte olmakta zorlanmıştı. Meclise silahla gelmek yasak olduğu halde Halit Paşa bu yasağa uymaz ve belinde çift revolverle oturumlara katılırdı. Savaşlardaki cesareti nedeniyle “Deli Halit Paşa” olarak da bilinen bu onurlu insanın Kurtuluş Savaşında gösterdiği büyük yararlılıklar herkes gibi Mustafa Kemal’in de takdirlerini görmüştür. Rivayet edilir ki; Sakarya Meydan Muhaberesi sırasında düşman hatlarına “aklın almadığı” bir saldırı gerçekleştirildiğini ve düşman birliklerinin irtibatının kesildiğini haber alan Mustafa Kemal’in ilk cümlesi şu olmuştur: “Bunu yapsa yapsa Deli Halit Paşa yapmıştır” Evet Gazi yanılmıyordu, bu inanılmaz cesareti Deli Halit Paşa göstermiş ve savaşın seyrini değiştirmişti. Bugünden bakınca; bunun ne anlama geldiğini birçoklarımız kavrayamıyordur, mesela ben bu yazıyı yazamaz sizler de okuyamazdınız. Ne kadar basit ve soğutucu değil mi…
Cephelerde ve savaş meydanlarında geçen bir ömrün son demlerini TBMM’ye taşıyan Paşa, savaş meydanlarında tanığı olduğu yüzlerce, binlerce sahnenin ruhunda yarattığı travmaları da Ankara’ya yanında getiriyordu. Yüzlerce silah arkadaşını ve binlerce askerini vatan uğruna şehit vermiş, savaş meydanlarından onlarca şarapnel ve kurşun yarasını “onur madalyası” gibi vücuduna kazımıştı Paşa, hiç kimseden hiçbir şey ummayarak, tek, bir sevda uğruna..
Bir Şubat günüydü, Sivas mebusu Muammer Bey, ordu masraflarını kısmak gerektiğine dair bir konuşma yapar Meclis’te. Daha bir gün önce Malul Gaziler lehine bir önerisi ciddiye alınmadığı için kızgın olan Halit Paşa, bu konuşma üzerine hiddete kapılır ve “orduyu aç mı bırakmak istiyorsun, askerliği bitirecek misin” diye Muammer beyin üzerine yürür. Araya girenlerce teskin edilen paşa, “hiçbir önerim kabul edilmiyor” diyerek herkese küser.
Bir gün sonra..Elaziz mebusu Hüseyin Bey, baytarların terfilerine dair bir teklifi Paşa’nın da imza etmesi için yanına gelir.
-Paşam imza eder misin
-Okumadan imza etmem
-Okuyunuz o halde Paşam
-Vaktim yok
-Fakat acele paşam
-Ee uzattın, vaktim yok dedim…
Hüseyin Bey’in ısrarı üzerine sinirlenen Paşa “ Vay sen bana tahakküm mü ediyorsun” diye tavrını sertleştirince Hüseyin Bey alttan almış ama Paşa’yı yatıştırmak mümkün olmamıştı. Araya girenler her ikisini de farklı odalara alarak işi tatlıya bağlamak isterken Paşa bir aralık Salih Bozok’un kulağına” Git Hüseyin’i buraya getir, konuşalım” der. Sinirli halleri bilinen Paşa’sı sürekli kontrolde tutan mebus arkadaşları Rize Mebusu Rauf, Afyon mebusu Ali, Bozok mebusu Salih ve Antep Mebusu Kılıç Ali tetikteydiler. Bir ara, Paşa’nın Hüseyin Bey’i dışarı davet etmesi üzerine , hatta sürüklemeye çalışması üzerine Afyon Mebusu Ali Bey, “Paşa asabiyetten vazgeç her şey senin istediğin gibi olur” demesiyle geri dönen Paşa çifte revolverlerini çekerek aniden “ Ala sana kel Ali” diyerek ateşler. Bu beklenmedik hücum üzerine geri çekilen Kel Ali, ayağının merdiven halısına takılmasıyla sırt üstü düşerken Halit Paşa üstüne atılmış ve üçüncü kurşunu tam beynine sıkmak üzereyken yetişen Cebelibereket(Osmaniye) Mebusu Avni ile Rize mebusu Rauf Paşa’nın bileğinden tutmasıyla kurşunun boşa gitmesini sağlamışlar. Bu sırada müdahalecilerden birinin de bir el ateş ederek Paşa’yı yaralayıp silahını aldığı görülür. Yetişenler olayı çözmeye çalışırken hala ayakta olan Halit Paşa “ Keli altıma aldım, hergele Rauf beni arkamdan vurdu” derse de, Rauf bey Paşa’yı vurabilecek en son kişi olduğunu, zira harp meydanlarında birçok kez birbirlerinin kucaklarında yaralarını tedavi ettiklerini söyleyerek uzaklaşır.
Gazi Paşa olayı duyar duymaz gelir ve bir masa üzerinde boylu boyunca yatan Paşa’nın başının altına kendi odasından getirdiği yastıkları kendi elleriyle yerleştirir. “Bir şeyciğin kalmayacak, yine arslan gibi kalkacak ve çalışacaksın. Üzülme.. Hiçbir şey düşünme.. Allahın inayetiyle bir iki gün sonra taburcusun Paşa” diye en değerli komutanlarından birine teselli veren Mustafa Kemal, devrin en ünlü Operatörü Orhan Bey’in derhal İstanbul’dan Ankara’ya getirilmesi için emir verir. 13 Şubat’ı 14’e bağlayan gece yarısını biraz geçe Paşa’yı görmek için yanına gelen Gazi Mustafa Kemal, nemli gözleriyle artık son nefesini vermekte olan “Deli” Paşasının alnını okşarken artık gözyaşlarına hakim olamıyordur. Sabah karşı saat 2 de Paşa son nefesini verir, geride “Paşa’yı kim öldürdü” sorusunu, ki yanıtı hala bilinmez, bırakarak..
Asabiyetiyle ünlü, savaş meydanlarında geçen bir ömrün ardından Meclis’e uyum sağlamakta zorlanan bir insan portresiydi Halit Paşa. Türkçemizin onurlu ve en büyük şairi Nazım Hikmet’in “Savaştan önce Kartal’da ırgattı Kazım, savaştan sonra Kartal’da Irgat” şiirinde anlattığı türden, hiç kimseden hiçbir şey ummadan, sadece memleket ve hürriyet sevdasının peşinde geçen onur dolu bir yaşamın ardından bir arkadaş kurşunuyla hayata veda etti Halit Paşa. Hiç evlen-e-medi, zira O, memleket ve hürriyetle sevdalıydı. Bugün İstanbul Eyüp’te kendi adıyla anılan konağı lokanta olarak hizmet veriyor. Eğer birgün O “lokantadan” içeri adımınızı atarsanız, cephelerden cephelere sürülmüş, zerrece leke katılmamış onur ve hürriyet düşkünü romantik bir adamın konuğu olduğunuzu sakın aklınızdan çıkarmayın.. Bir de, “Deli Halit Paşa” ve onun gibi binlerce isimsiz romantik olmasaydı, o kapıya adım atamayacağınızı, tabi bir de vatandaşına “lan” diye hitap edebilen başbakanın Paşa’nın çizmesi bile olamayacağını..
Halit Paşa’yı vurdular!
Bir Cevap Yazın