Tarihin son romantik savaşı Çanakkale!

TARİHİN SON ROMANTİK SAVAŞI
Neresinden bakılırsa bakılsın, insanoğluna sayısız dersler bırakan Çanakkale savaşları; insan gücünün, insan hayatının ve cesaretin etkin olabildiği son savaş olarak dünya tarihine kaydını düşmüştür. Bu doğrultudan bakıldığında Çanakkale savaşlarının insanoğlunun son romantik savaşı olduğu kolayca söylenebilir.

Dönemin hasta adamı olarak öne çıkan, tarihin son ihtişamlı imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu her şeye rağmen bir güç olarak tarih sahnesinde bulunuyordu.

Centilmenler savaşı olarak da bilinen Çanakkale savaşlarını doğuran ana neden; İngiltere ve Fransa’nın hem Osmanlı’yı safdışı etmek hem de çarlık Rusya’sına yardım etmek niyetleridir. Dönemin en ihtişamlı iki donanması ile Çanakkale önlerine gelen işgal kuvvetleri, burada dünya tarihinin en savaşçı milletlerinden biri olan Türklerin unutulmaz direnciyle karşılaşacaklarını hesap etmemişler ve son romantik savaşın mağlupları olarak geldikleri gibi gitmişlerdir. Ama bu yanlış hesabın faturası en az 500 bin ölü ve milyonlarca yaralıdır. İnsan ölümleri söz konusu olduğunda ne kadarının Türk ne kadarının işgalci olduğu soruları nasıl anlamsızsa, bu savaşa işgalciler safında katılan Anzakların durumu da o kadar anlaşılmazdır.

Siyasi açıdan bakıldığında İngiltere’nin emperyalist hedeflerinin Anzakları bölgeye sürüklediğini kolayca görebilir ve bunu siyasetçi gözüyle anlayabilirsiniz. Ama insani açıdan bakıldığında Anzakların binlerce mil ötedeki bir savaşta ölmeleri ve öldürmelerinin aklın sınırları içinde hiçbir açıklaması yoktur.

Bu öyle bir savaştır ki; bir çatışma molasında ezan okunulması üzerine namaza başlayan Türk askerlerinin yanına, düşman cephesinde bulunan Müslüman Hint askerleri de iştirak edip beraber namaz kılmışlardır.

Bu öyle bir savaştır ki; kanlı çarpışmalardan sonra her iki tarafın askerleri birbirleirnin yaralı ve ölülerini sırtlarında taşımış ve insanlığın her şeye rağmen hala yaşayabildiğini belgelemişlerdir

Bu öyle bir savaştır ki; insanların 10 saniye sonra öleceklerinden emin olmalarına rağmen, gemi kapaklarından veya siperlerinden cesaretle çıkıp koşmaya başlamaları ve hayatlarını orada kaybetmeleri kelimelerle anlatılacak cinsten değildir. her ölüm yalnızdır teması altında, dağların taşların cansız insan bedenleriyle dolması, binlerce yalnızı gözümüzde canlandırır.

Bu öyle bir savaştır ki; tarihin gördüğü en büyük liderlerden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’,n askerlerine savaşmayı değil ölmeyi emretmesi ve taburların birer kurşun gibi ölüme atladıkları tarifsiz ve tanımsız bir yurt sevgisini belgelemiştir

Bu öyle bir savaştır ki; yıllardır savaşlar içinde olan Anadolu’nun erkek nüfusunun yok denecek kadar azalmasıyla üniversite ve lise öğrencilerinin yurt savunması için cepheler sürüldüğü bir ibret vesikasıdır.

Bu öyle bir savaştır ki; Türk vatanındaki onlarca okul bir dönem hiç mezun verememiş çünkü tüm öğrencileri savaşta şehit düşmüştür. Bu dramı anlatmaya tarihin tüm sayfaları yetmez.

Bu öyle bir savaştır ki; Türklerin lideri kendi topraklarını işgal için binlerce mil öteden gelen düşmanlarının ölülerini sahiplenmiş ve onların da ana baba kuzusu olduklarını unutmadan tarihe altın bir sayfa düşmüştür. O tarihsel metni bir kez daha okuyalım. : “bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı,yeni zelandalı, hintli kahramanlar! burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.

uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı dindiriniz. evlatlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır.”  (“those heroes that shed their blood and lost their lives! you are now lying in the soil of a friendly country therefore rest in pecae. there is no difference between the johnnies and mehmet’s to us where they lie side here in this country of ours. you, the mothers!
who sent their sons from far away countries wipe away your tears.
your sons are now lying in our bosom and are in peace after having lost their lives on this land they have become our sons as well.”)

Çanakkale savaşlarından çıkarılacak en büyük ders işte bu tarihsel metinde saklıdır.

Savaşları kişiler değil iktidarlar yapar ve çoğu zaman kişiler iktidarların kurbanı olur.

Emperyalizm tarihin her devrinde yıkıcı ve yakıcıdır. Türkler Çanakkale önlerinde emperyalistleri tarihin son romantik savaşında yerle bir etmiş ve dünya tarihine bir damga daha vurmuşlardır.

Türkler;

Önderleri Mustafa Kemal’in sözlerinde ifadesini bulan insan sevgileriyle de başta Anzaklar olmak üzere, emperyalistlerin kurbanı olan askerlerin ve onların analarının sevgilerini kazanmışlardır.

Bizlere düşen tarihin bu en haksız savaşından bize kalan sevgi çiçeklerini büyütüp bir kardeşlik ormanına dönüştürmektir. Zira Çanakkale’de yatmakta olan 500 binden fazla şehidimizi mutlu etmemizin tek yolu budur,

HALKIM

Türkiyeli’m, türküm, benim garip halkım,

Her zaman görmek istedim seni

mutlular mutlusu,

Bu dünya güzeli yurdumda

Sıra dağlar gibi felaketler

sana kurdukça pusu

Ağulu dizelerle dolup taştı şarkım.

Ulusun döktüğü gözyaşının

Ağusu mermeri deler de geçer.

Kanlar geçer damar damar mermerden,

O, isterse canlanıp yürür mermer.

Meyhanelerde içen şairlerin

Elbette, saygıya değer tasaları.

Söyle, yalnızlıklarından başka hangi gölgenin

Ağırlığı altında çatırdar masaları?

Talihsiz sanatçıları memleketimin

Halkımın türküsünden uzakta

içtikçe içerler.

Sonra, birkaç münzevi okuyucunun

ölümsüzlüğünde

öbür yana göçerler.

Kına beni, arkadaşım kına:

Yalnız, şunu bil ki rahattır içim,

Ellerim bulaşmadıkça ihanete,

Ellerim batmadıkça kana.

Kırk yıl geçtiğim yolları

İncileriyle süsledim gözyaşlarımın,

Gelip geçmesi için ulustaşlarımın,

Bağışlarım da beni bilmeyerek

bıçaklayan insanımı,

Bağışlarım bilmeyerek alsa da canımı

Suratıma bilerek tükürene beslerim kin.

Dikilir durur ortasında tanyerinin

Şair nöbettedir insanlar uyusun

Şiir nöbettedir insanlar uyusun,

Bu topsuz, tüfeksiz nöbetçinin

Gölgesinde korkusuz canlar uyusun.

Ne güzel ölümsüzlüğü

halkların,

halkların.

Sonra, onların göğüslerinde yatan

Mutluluk düşlü şarkıların.

Oturur bir yanda şairler

Uzatıp başını sözcüklerin aralığından

Söyler içinin zifir gibi karanlığından

Leyla’yı, Şirin’i güldüren türküler.

Halksa, öbür yanda döker gözyaşı,

Yatar acıdan ısırır

toprağı, taşı.

Sözcük sultanları

gönüllerinin harem dairesinde

unutur giderler

ulusçul kayguyu, telaşı.  

Güzel halkım,

Senden bir tek alkış beklemeden

Salt senin için ağladı durdu kırk yıl

binlerce şarkım.

Bitirdim nice dert okulunu,

Yalnız, şununla öğünebilirim

Birgün işçime ihanet etmedim

Birgün ihanet etmedim insana.

Bin bir yerinden vurulmuş yüreğimi

Ah, anlatabilsem bir gün sana.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s