Tuğçe Baran

Bir avanta lavantadır gidiyor günlerdir. Vatan’dan Mutlu Tömbekici neşteri vurdu, Bilgin Gökberk “ahh” dedi önce, sonrası film gibi..

İlk söylenecek olan şu;

“Delikanlılığın” referansının apış arasında arayanlara verilebilecek en delikanlı yanıtın adıdır Mutlu Tömbekici.

Bilgin Gökberk de, kişisel olarak çok pozitif elektrik alamıyor olsam da, kompleks sorununu aşabilmiş ender köşe-ekran sahiplerinden biridir.

Hasılı bu iki “farklı figür” de benim gözümde, fazladan; geri kalmış ülkelerde sıkça görülen “kompleks” batağıyla hiç işi olmayan, yağlarını yerine  komplekslerini aldıran bir hayat felsefesinin Diyojen’leridir..

Yakın zamana kadar Türkiye’nin Tuğçe Baran olarak tanıdığı ve bu müstear ismin hinterlantında yaşananan efsanelerden, “batıni ve zahiri” kafi derecede rahatsız olunca kendi gerçeğine iskele veren , çok az kalem erbabının becerebildiği bir “dil” yaratan ve muhtemeldir ki en çok da hemcinsleri tarafından hasetinden prangalar eskitecek kadar kıskanılan ve gıpta edilen bu yazarımız, bu günlerde “avanta geziler üzerine” bir yazı kaleme , Bilgin Gökberk de üzerine, aldı, malum…

Kendisine ayrılan köşeyi zaman zaman bir şark odasına, zaman zaman işyerindeki sigara içme ofisine, bazen okul kantinine bazen Beşiktaş-Taksim dolmuşuna dönüştürme sıcaklığıyla kendi okur kitlesini yaratan Tömbekici’ye ilk itiraz, aslında ne çok destek görmesi gereken kişiden, Gökberk’ten geldi, Vatan yazarı da yanlışından dolayı özür diledi, ki olması gereken de buydu.

Kişisel olarak Bilgin Gökberk’den pozitif enerji alamadığımı söylemiş olmam, kendisinin yaptığı işe, kalemine ve insanlarla “insanca” ilişki kurabilme yeteneğine saygı duymama engel değil. Hayatının önemli bir bölümünü yurdun dışında tüketmiş olmasının, Gökberk donanımına büyük katkı yaptığı, Lig Tv’de yaptığı programlarda çok rahat görülebiliyor.

Özellikle gaziler ve engellileri konuk ettiği programlardaki sıcaklığı ve dostluğuna saygı duymamak, en hafifiyle, insafsızlık olur. Bunu da teslim edelim ve devamını dileyelim.

Avanta işlerine bulaşmayan çok az gazeteci vardır ve karışanlardan biri de kulunuz Radar Operatörüdür. Büyük bir televizyonu temsilen İsveç’e, bir otomobil fabrikasını ziyarete gitmiş, sonra o firmanın gazetecilere tahsis ettiği araçlardan birini alarak İsveç ellerinde kaybolmuş, köylülerle sohbet ederken uçağı kaçırma tehlikesiyle karşılaşmış, benim yüzümden 1 saat rötar yapan uçağa apar topar yetiştirilmiş ve beni götüren firmayı bin kere pişman etmiştim. Haber çıkması karşılığı teklif edilen spor otomobili de kızgınlıkla reddetmiştim!

Allahı var, o dönem Genel Yayın Yönetmenliğimizi yapan şimdilerin çok popüler bir ismi, davet üzerine gösterdiğim tereddüdü görünce “ sıkma kendini haber yapmak zorunda değilsin, git gez gel” demiş ve ben bu “gezi rüşvetini” bir anlamda cezalandırmıştım. Zaten ilgili firma beni bir daha arama yanlışına düşmedi.

Onlar düşmedi ama o kadar gazeteci meraklısı var ki, büyük bir gazetedeyken bu kez de Amerika işi çıktı torbadan. Çok sevdiğim yazı işleri müdürlerinden biri, isimi istenen gazeteden benim adımı verince bize bu kez de “avanta ABD gezisi” çıktı. Aynı şeyleri yine yaşadık. Beni götüren kurum, tek bir haber yapmadığım, yani “avantanın karşılığı” çıkmadığı için, bir kez daha aramadı, haliyle..

Yani demem o ki; gazeteciler “avanta” gezilere gidebilirler, ama bu avantanın karşılığı olarak algılanabilecek haberler yapmayarak, coğrafi bilgi ve görgülerini artırabilirler, arada gerçekten haber olacağına inandığı veriler olursa da, gereğini yaparlar.

Hasılı demem o ki; gazeteciler bu avanta batağına saplanmadan, ticari çıkarların “aleti” olmadan bu gezilere kayılabilir ve “beklenti içindeki kurumlara” ceza kesebilirler.

Bu “yaraya” tuz basabilecek iki isim say dendiğinde akla gelen ilk iki ismin, bu konu üzerindeki bir polemiğin tarafları olması , olsa olsa şark ironisi olur.

Köşesine konuk ettikleri konuklarıyla birlikte kah Ege’de salaş bir meyhanede keyfi yudumlayan kah Trabzon’da “Trabzon Hurması” deren; sonra da bu hurmayı bir hazzın eşit paydaşları olarak hep birlikte afiyetle götüren bu ikilinin yapması gereken, el ele verip Türk medyasını bu avanta batağından çıkarmanın kıvılcımını ateşlemeleridir.

Tuğçe ve Bilgin; okurlarını köşelerinde mavi yolculuk yaparmış gibi satır satır gezdirirken, hiç farkında olmadığınız, ama asla başa kakılmayan ve göze sokulmayan, her kelimenin içinde saklı bir samimiyeti de paylaşır okuruyla..Ki, bu isimleri farklı, sürüden ayıran da bu halidir.

Çok mu iddialı olacak bilmiyorum ama, sinema diliyle yapalım kapanışı;

Tömbekici ve Gökberk; Türk sinemasındaki  Zeki Demirkubuz “Masumiyet”inin medyaya yansımış halleridir ve güçleri de bu duygudan beslenir. “Üslubu beyan ayniyle insan”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s